Tarih Öncesinde Bilecik
Bilecik’te ilk yerleşim MÖ 3000’den öncelere rastlamaktadır. Anadolu’da Tunç Çağına geçiş sürecinde önemli bir yeri olan Bilecik’ten MÖ 3000’lerde tunç yapımı için kalay çıkarıldığı bilinmektedir.İlin bilinen en eski isimleri Agrilion ve Agrillum’dur. Daha sonraki dönemlerde Bilecik Bizans İmparatorluğu sınırları içine giren bir yerleşim yeri olmuştur. Doğu Roma (Bizans) döneminde şehir Belekoma ismiyle anılıyordu. Bilecik o zaman, şimdiki Bilecik’in doğusunda, Hamsu ve Tabakhane derelerinin oluşturduğu vadiler arasındaki bir kaya çıkıntısı üzerine inşa edilen kale çevresinde kurulmuştu.
Antik Çağda Bilecik
Antik Çağ’ da Bilecik’le ilgili özel bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle kentin bu çağdaki hayatı, tarih kaynaklarında Bilecik’i de içine alan Bitinya (Bithynia) bölgesinin genel tarihi içinde gösterilmektedir. Bitinya bölgesinin bilinen tarihi MÖ 1950’lerde burada yaşayan Trakya kavimlerinden Thynler’le başlar. Bölge Thynler’den sonra kronolojik sıra ile : MÖ 1550-1400 Mısırlılar, 1400-1200 Hititler, 1200-676 Frigler, 676-595 Kimmerler, 595-546 Lidyalılar, 546-334 Persler, 334-326 Makedonyalılar, 326-297 Özgürlük dönemi, 297-74 Bitinya Krallığı, 74-395 Roma İmparatorluğu, 395-1299 Bizans (673-678 ve 714-718 döneminde bölge Emevi ve Abbasi hakimiyeti) dönemlerini yaşamıştır.
Bizans Döneminde Bilecik
Roma İmparatorluğu MS 395 yılında ikiye ayrılınca, Bitinya Bölgesi ve Bilecik Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu sınırları içinde kaldı. Bizans döneminde Belekoma Kalesi Bilecik’te inşa edilmiştir. Bizans döneminde Bilecik bir Tekfurluk idi. Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde (797 yılında), Bitinya bölgesinin diğer şehirleri gibi Bilecik ve Söğüt civarı da fethedilerek Abbasi idaresine sokulmuştur. Çevresi kale ile korunan Belekoma kenti tarih içinde Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler arasında birkaç kez el değiştirmiştir.
Selçuklular Döneminde Bilecik
Selçukluların bir boyu olan Kayıların bir bölümü (400 çadırlık bir oba) Ertuğrul Bey yönetiminde batıya doğru yer değiştirerek Söğüt ilçesi ve çevresine gelmişlerdir. Osmanlı vaka-i namelerinde Kayıların Söğüt ve çevresine yerleşme tarihi olarak 1230’lu yıllar gösterilmektedir. 1231 yılında İznik İmparatoru Selçuklu sınırına tecavüz edince Selçuklu Sultanı I. Aleaddin Keykubat Bizanslılara karşı bir sefer düzenlemiş, Ertuğrul Bey de bu sefere bir akıncı olarak katılmıştı. Selçuklu ve Bizans orduları arasında Sultanönü mevkiinde meydana gelen savaşın sonucunda Bizans ordusu yenilmiş, Karacadağ ve Söğüt dolayları Büyük Selçuklu Devleti’nin eline geçmişti. I. Aleaddin Keykubat Belekoma (Bilecik) Tekfurunu vergiye bağladı. Savaşta büyük yararlıklar gösteren Ertuğrul Bey’e Söğüt’ü mülk, Domaniç’i de yaylak olarak verdi. Yine Osmanlı kaynaklarına göre Ertuğrul Bey 1281 yılında ölmüştür. Türbesi Söğüt ilçemizde bulunmakta ve her yıl Söğüt’te düzenlenen Ertuğrul Gazi Şenlikleri ile anılmaktadır. Ertuğrul Bey, Kayı Türklerinin değerli önderidir. Kayı boyu ise Osmanlı Devletinin nüvesi, kurucusudur. Böylece Söğüt ve dolaylarında kök salan 400 çadırlık uçbeyliğinden bir Devlet doğmuştur.
Osmanlılar Döneminde Bilecik
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra Kayıların başına Osman Bey geçti. Osman Bey ve silah arkadaşları Bizans’a karşı savaşıyor ve bu savaşlarda sürekli başarı kazanıyorlardı. Kayıların bu başarılarında Şeyh Edebali’nin büyük rolü olmuştu. Şeyh Edebali Ahi idi. Ahilik; tarım dahil bütün zanaat dallarında halkı, çalışanları teşvik eden, herkesi kardeş bilen, çalışanlara her türlü yardım elini uzatan örnek bir örgüt anlayışı idi ve Fakih Şeyh Edebali Kayı Ahilerinin önderi idi. Şeyh Edebali o sıralar Eskişehir ili sınırları içindeki İtburnu Köyünde oturuyordu. Daha sonra medresesini Söğüt ve son olarak da Bilecik’e taşımıştır. Osman Bey 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini Bizanslılardan zaptetti. 1287 yılında İnegöl Tekfuru’nu Domaniç yakınındaki İkizce’de (Erice) yenilgiye uğrattı. Osman Bey ve silah arkadaşlarının Bizans Tekfurları ile olan savaşlarını izleyen Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubat büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine geldi. Osman Bey’in kuvvetleriyle birleşerek Bizans elindeki bu kaleyi kuşattı. Kuşatma sürerken Selçuklu Sultanı geri döndü. Osman Bey’e bir sancak, tuğ alem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Bey’e verdi. Karacahisar’daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey ilk kez kendi adına hutbe okuttu(1289). Bu olaylar Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk işaretleri olarak nitelendirilmektedir. O sıralarda Bilecik henüz Türkler tarafından fethedilmemişti. Bizanslılara ait bir kentti. Bilecik (Belekoma) ve Yarhisar tekfurları vergiye bağlanmıştı. Osman Bey 1299 yılı yaz başında Belekoma kalesini ve peşinden Yarhisar kalesini fethetti. Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış, ancak, 1402 yılında Ankara meydan savaşında Bayezid’in Timur’a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur’un hakimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır. Bu tarihten sonra, Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik giderek gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın iskân için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir. Bununla birlikte Bilecik Bursa ve İznik’ten Eskişehir’e ve Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve dinlenme yeri olarak önemini korumuştur. Bilecik Trakya ve Marmara bölgelerini İç, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle Ön Asya’ya bağlayan İstanbul-Bağdat demiryolu kenarında kurulmuştur. Roma ve Bizanslılar zamanında kent merkezinin küçük bir yer olduğu sanılmaktadır. Türklerin eline geçtikten sonra önem kazanmıştır. Osman Gazi’nin fethettiği ilk önemli kale olması ve Şeyh Edebali Türbesi’nin burada bulunması, şehre olan ilgiyi artırmıştır. Önceleri kale çevresinde yerleşik kent daha sonra Şeyh Edebali Türbesi, Orhan Gazi camii ve yakınındaki medreseye doğru büyümeye başlamıştır. Şehir Türk hakimiyetine geçtikten sonra, önceleri Türkler ve Rumlar ayrı mahallelerde oturmuşlardır. Örneğin, Türkler daha çok Osman Gazi, Orhan Gazi ve Aşağı Camiler çevresine yerleşmiş, Rumlar ise bugünkü Bilecik merkezinin bulunduğu bölgede yoğunlaşmışlardı. Zamanla toplumlar arası sosyal ve ekonomik ilişkiler kurulmuş, iki toplumun ayrı mahallelerde oturması eğilimi ortadan kalkmış, devlet yapıları Yukarı Mahalleye yapılmaya başlanmış ve kent bugünkü yerleşim yerine doğru gelişmiştir.
Kurtuluş Savaşında Bilecik
İstiklal Savaşında T.B.M.M. hükümet ile İstanbul’da bulunan hükümet arasında ortaya çıkan ihtilafı gidermek amacı ile İstanbul’daki Tevfik Paşa hükümeti adına Dahiliye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, Ankara Hükümeti ile bir görüşme yapmak istedi. Görüşmenin Bilecik İstasyon binasında yapılması kararlaştırıldı. Heyetler 5 Aralık 1920 günü Bilecik İstasyon binasında bir araya geldiler. İstanbul Heyeti Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa, elçilerden Cevat Bey, Ziraat Nazırı Kazım Bey, Hukuk Danışmanı Münir Bey ve Hoca Fatih Efendi’den oluşmuştu. Ankara heyetine ise Mustafa Kemal Paşa başkanlık etmişti. Heyette İsmet Bey (İnönü) de bulunuyordu. Bilecik Mülakatından olumlu ve somut bir sonuç elde edilememiştir. Yunan Ordusu 6 Ocak 1921 günü Bursa ve Uşak dolaylarından taarruza geçti. 8 Ocak 1921 akşamı Bilecik-Karaköy-Muratdere hattına kadar geldi. Böylece Bilecik işgal edilmiş oldu (Bilecik’in Yunanlılar tarafından ilk işgali).
I. İnönü Savaşı
I. İnönü Savaşı tümüyle Bilecik toprakları üzerinde geçmiştir. Akpınar, Oklubalı mevzilerinde göğüs göğüse kanlı çarpışmalar oldu. Üst üste yenilgiyi alan Yunan ordusu geri çekilmeye başladı. Öyle ki, 11 Ocak 1921 günü taarruzu ilk başlattıkları Zevvare Tepe, Tepeköy, Oluklu, Rızapaşa, Poyra, Beşkardeş Dağları, Zemzemiye ve Bursa’nın doğu mevzilerine kadar çekilmişlerdi. Bilecik’in ilk işgali 8-11 Ocak 1921 tarihleri arasında sadece 4 gün sürmüştür.
II. İnönü Savaşı
II. İnönü Savaşı, 23 Mart 1921’de Yunan ordusunun yeniden Bursa-Uşak kesimlerinden taarruzu üzerine başlamış ve Bilecik ili toprakları üzerinde geçmiştir. Albay İsmet Bey yönetimindeki Türk kuvvetleri, Yunan birliklerini Bilecik-Pazaryeri ve İnegöl hattında karşılamış ve 26 Mart’ta ise Söğüt-Gündüzbey yolu, Yazıahlat-Karaköy demiryolu ve Bozüyük’ün batısı-Karasu çizgisinin oluşturduğu asıl mevzilerinde savaşmıştır. İntikam Tepe, Zevvare Tepe ve Nazımbey Tepelerinde kanlı çarpışmalar oldu. Yunanlılar 1 Nisan 1921 akşamı 1. ve 61. tümenlerimizin yaptığı saldırılarla buralardan atıldılar. II. İnönü Savaşı şanlı Türk Ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı. II. İnönü Savaşları sırasında Bilecik iki kez daha Yunanlılar tarafından işgal edildi (ikinci ve üçüncü işgal). Geri çekilirken 12 Temmuz’da Karaköy ve Yeniköy’ü işgal eden Yunan birlikleri 13 Temmuz 1921’ de Bilecik’e girdiler (ikinci işgal). Fakat, Türk Kuvvetlerinin karşı saldırıları sonucu şehri birkaç gün içinde boşalttılarsa da 22 Temmuz 1921’de yeniden Bilecik’e girdiler (üçüncü işgal). En uzun işgal de bu olmuştur. Ancak 30 Ağustos 1922’deki Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle istilacı Yunan ordusuna karşı son ve kapsamlı zaferi kazanan Türk ordusu, 4 Eylül 1922’de Söğüt ve Bozüyük, 5 Eylül de Pazaryeri ve 6 Eylül l922’de ise Bilecik’i Yunan işgalinden kurtarmıştır.
Yunanlılar bu ilçeler ve il merkezini boşaltırken bir çok yerde yangınlar çıkararak buraları harabeye çevirdiler. Örneğin, Bilecik’te ancak Yukarı Mahalledeki birkaç evle, Tabakhane Mahallesi yangın ve tahripten kurtarılabilmiştir. Yangınlar sırasında 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz duruma gelmiştir.
Cumhuriyet Döneminde Bilecik
Böylece Bilecik Kurtuluş Savaşından çok büyük yaralar alarak çıkmış, savaşın getirdiği sosyal ve ekonomik çöküntü nedeniyle Cumhuriyet dönemine çok güçsüz başlamıştır. Bilecik Halkı Kurtuluş Savaşına tüm varlığı ile katılmış, gerek milis kuvvetleri ve gerekse düzenli ordularımıza onbinlerce evladını vermiştir. Bilecik, Kurtuluş Savaşından yanmış-yıkılmış, tam bir enkaz halinde çıkmıştır. 1920’lerde 12.000 olduğu tahmin edilen şehir nüfusu, savaştan sonra 4.000’e inmiştir. Savaştan önce Bilecik bölgenin en önemli ipek endüstrisi merkeziydi. Şehirde çok sayıda ipekçilik tesisi ve ipek kadife üreten fabrika bulunuyordu. Ancak, Yunanlıların çıkardığı intikam yangınlarında bu fabrika ve tesislerin tümü yandı. Bu arada diğer fabrika ve işyerlerinin de yanmış olması il ekonomisini çökertmiştir.
Bozüyük Tarihi
İlçenin Tarihi
Asya ile Avrupa arasında doğal bir köprü görevi gören Anadolu'nun hemen her köşesibu önemle jeopolitik konumu nedeniyle, ilk çağlardan bu yana hareketli ve zengin bir tarihe sahiptir.
İlkçağlardan beri bölgemizde sırasıyla Hititlerin, MÖ 1200 yıllarından sonra balkanlardan gelen Frigya'lıların bölgeye egemen olduğu şimdiki İçköy, Yaylacık ve Manişar olarak adlandırılan kesimlerde tarihi Mina şehrinin kurulmuş olduğunu antik kalıntılardan anlıyoruz.
Bölgemizdeki yaklaşık 600 yıllık Frig egemenliğine doğudan kafkaslardan gelen Kimmer'ler son veriyor. Kimmerlerin yaklaşık 1 asırlık egemenliğinede batıdan gelen Lidya'lılar son vermiştir.
Bundan sonraki asırlarda sırasıyla bölgemize doğudan gelen Pers'ler ile batıdan gelen Büyük İskender komutasındaki Makedonyalılar egemen olmuştur. İskender imparatorluğu parçalanınca bölgemizde uzun yıllar bu imparatorluğun parçası olan Bitinya'lılar yaşamıştır. Sonraları Roma İmparatorluğu egemenliğine giren bölgemiz M.S. 395 yılından sonra doğu Roma yani Bizans egemenliğine katılmıştır. Bu yıllarda Bozüyük'ün adının "LAMUNİA" olduğunu biliyoruz.
600 - 720 yılları arasında bölgemiz, İstanbulu almak için gelen Arap Emevi kuvvetlerinin geçit yeri olmuştur.
1071 yılında doğudan gelen Selçuklu Türk'lerinin Malazgirt Savaşı sonucu, Bizans İmparatorluğuna son vermesiyle Bozüyük ve çevresi ebedi Müslüman Türk egemenliğine kavuşmuştur.
Ancak bölgemiz yukarıdada belirtildiği gibi jeopolitik yani(Asya - Avrupa kervan yolu, İpek yolu, Haçlı yolu) üzerinde olma özelliği nedeni ile sık sık doğudan ve batıdan gelen akınlarda el değiştirmesi yoluyla uygarlıklar kurulup yıkılmıştır.
Daha ilerki yıllarda (M.S. 11.asır ve daha sonra) haçlı seferlerinde özellikle 1.Haçlı seferinde bölge zaman zaman Hristiyanla Müslümanlar arasında el değiştirmiştir. Bu konudaki en yakın tarihi olay Eskişehir yakınlarındaki 1097 yılında yapılan Haçlı komutanı Godefdoit ile Selçuklu Hükümdarı Kılarslan arasındaki Dorylaion savaşıdır.
Selçukluların Anadolu'ya egemen olması ile birlikte Bozüyük Sultanönü uç beyliğinin bir Kariye'si (köy) idi. Selçuklu hükümdarı II. Gıyasettin Mesut'un 1289 taihinde Osman beye gönderdiği 2. menşurunda Eskişehir'den Yenişehir'e kadar olan bölgeyi bir sancak kabul edip Osman beye vermesiyle Bozüyük'te o tarihten itibaren Osmanlı egemenliğine girmiştir.
Cihannuma tarihi, Bozüyük'ün ikinci adına İNÖNÜ olarak göstermekte ve bazı eski kayıtlarda ise bu ad "BOZÜYÜK MAA İNÖNÜ" olarak geçmektedir.
Osmanlı devletinde gerek sınırlarda savaşan orduların, gerekse cepheye giden orduların yol boyunca beslenmesinide halka yüklemiştir. Bu amaçla ordunun hareketinde önce izleyeceği askeri yol, kısa bir süre için dinleneceği noktalar belirlenmekte ve bu yerlerde ordunun yiyecek ve yem olarak kullanacağızaire miktarı saptanarak kadınlardan bunları sağlaması istenmekteydi.
Kanuni Sultan Süleyman'ın Bağdat seferine çıkacak Kasım paşa komutasındaki ordusunun Bozüyük'tekonaklayacağı haberi gelince, ordunun ihtiyacı olan erzak karşılanır. Kasım paşa bu yardımlardan çok memnun kalır. "Eğer savaşı kazanıp dönersem bu dört köyün ortasına bir cami yaptıracağım." der. Savaştan zaferle dönen komutan sözünü tutup cami ve külliyeyi (han, hamam, yemekhane, sıbyan mektebi gibi eklentileri) 1525 - 1528 yılları arasında yaptırır.
Cami ve külliyenin yapılmasıyla birlikte bu ödrt köy halkı birer ikişer şimdiki Kasımpaşa Mahallesinin bulunduğu yerde toplanarak bu günkü BOZÜYÜK'ü oluştururlar.
Bozüyük uzun yıllar Sultanönü sancağının Kariyesi durumunda kalmıştır. 93 Harbi diye bilinen 1877 - 1878 Osmanlı - Rus savaşlarından sonra Balkanlardan kaçarak Anadolu'ya göç eden Türklerin büyük bir bölümünün Bozüyük'te yerleşmeleri sağlanınca nüfus artmış, daha sonra bucak ve belediye kurumları kurulmuştur.
Bozüyük'ün bucak durumuna getirilmesinin ilginç bir öyküsü vardır. Rivayete göre Bozüyük'ün ileri gelenleri buranın bucak olması için aralarında anlaşarak İnönü bucak müdürünü kaçırmayı planlarlar. Daha önceden müdürün oturacağı resmi dairesi ve evi hazırlanır. Bir gece geç saatlerde atlı arabalarla İnönü'ye giderek bucak müdürünü kaçırıp Bozüyük'e getirirler. Ertesi gün müdürün kaçırıldığını anlayan İnönü'lüler durumu yetkililere bildirirler. yetkililer bu duruma çok şaşırır. Çünkü böyle bir olay o zamana kadar ne duyulmuş ne de görülmüştür. Bir taraftan da Bozüyük'lülerin bu hareketi çok hoşlarına gider. İnönü'lülere yeni bir bucak müdürü sözü vererek kaçırılan müdürün Bozüyük'te kalmasını sağlarlar.
Böyle bir yöntemle bucak merkezi olan Bozüyük, önce Söğüt'e bağlandı. 1885 te Ertuğrul livası kurulunca Söğüt'ün bucağı olarak bu livaya bağlandı. 2.Meşrutiyetin ilanı ile (1908) aynı livaya bağlı kaza merkezi durumuna getirildi. 1924'te iller teşkilatının kurulması ile ilçe durumuna getirilerek Bilecik iline bağlandı.
Kurtuluş savaşında batı cephesinin ilk kuruluş günlerinde (18 Haziran 1920) Bozüyük bir müddet cephe karargahı olmuş ve halkın gösterdiğivatan sevgisi ve fedakarlıkla 1920 Haziranında başlayan ve Bursa'nın düşmesiyle sonuçlanan ilk düşman taarruzunun Eskişehir'e doğru ilerlemesini durdurmakta ordumuz için bir dayanak olmuştur.
Bilecik’te ilk yerleşim MÖ 3000’den öncelere rastlamaktadır. Anadolu’da Tunç Çağına geçiş sürecinde önemli bir yeri olan Bilecik’ten MÖ 3000’lerde tunç yapımı için kalay çıkarıldığı bilinmektedir.İlin bilinen en eski isimleri Agrilion ve Agrillum’dur. Daha sonraki dönemlerde Bilecik Bizans İmparatorluğu sınırları içine giren bir yerleşim yeri olmuştur. Doğu Roma (Bizans) döneminde şehir Belekoma ismiyle anılıyordu. Bilecik o zaman, şimdiki Bilecik’in doğusunda, Hamsu ve Tabakhane derelerinin oluşturduğu vadiler arasındaki bir kaya çıkıntısı üzerine inşa edilen kale çevresinde kurulmuştu.
Antik Çağda Bilecik
Antik Çağ’ da Bilecik’le ilgili özel bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle kentin bu çağdaki hayatı, tarih kaynaklarında Bilecik’i de içine alan Bitinya (Bithynia) bölgesinin genel tarihi içinde gösterilmektedir. Bitinya bölgesinin bilinen tarihi MÖ 1950’lerde burada yaşayan Trakya kavimlerinden Thynler’le başlar. Bölge Thynler’den sonra kronolojik sıra ile : MÖ 1550-1400 Mısırlılar, 1400-1200 Hititler, 1200-676 Frigler, 676-595 Kimmerler, 595-546 Lidyalılar, 546-334 Persler, 334-326 Makedonyalılar, 326-297 Özgürlük dönemi, 297-74 Bitinya Krallığı, 74-395 Roma İmparatorluğu, 395-1299 Bizans (673-678 ve 714-718 döneminde bölge Emevi ve Abbasi hakimiyeti) dönemlerini yaşamıştır.
Bizans Döneminde Bilecik
Roma İmparatorluğu MS 395 yılında ikiye ayrılınca, Bitinya Bölgesi ve Bilecik Doğu Roma (Bizans) imparatorluğu sınırları içinde kaldı. Bizans döneminde Belekoma Kalesi Bilecik’te inşa edilmiştir. Bizans döneminde Bilecik bir Tekfurluk idi. Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminde (797 yılında), Bitinya bölgesinin diğer şehirleri gibi Bilecik ve Söğüt civarı da fethedilerek Abbasi idaresine sokulmuştur. Çevresi kale ile korunan Belekoma kenti tarih içinde Bizanslılar-Emeviler ve Bizanslılar-Abbasiler arasında birkaç kez el değiştirmiştir.
Selçuklular Döneminde Bilecik
Selçukluların bir boyu olan Kayıların bir bölümü (400 çadırlık bir oba) Ertuğrul Bey yönetiminde batıya doğru yer değiştirerek Söğüt ilçesi ve çevresine gelmişlerdir. Osmanlı vaka-i namelerinde Kayıların Söğüt ve çevresine yerleşme tarihi olarak 1230’lu yıllar gösterilmektedir. 1231 yılında İznik İmparatoru Selçuklu sınırına tecavüz edince Selçuklu Sultanı I. Aleaddin Keykubat Bizanslılara karşı bir sefer düzenlemiş, Ertuğrul Bey de bu sefere bir akıncı olarak katılmıştı. Selçuklu ve Bizans orduları arasında Sultanönü mevkiinde meydana gelen savaşın sonucunda Bizans ordusu yenilmiş, Karacadağ ve Söğüt dolayları Büyük Selçuklu Devleti’nin eline geçmişti. I. Aleaddin Keykubat Belekoma (Bilecik) Tekfurunu vergiye bağladı. Savaşta büyük yararlıklar gösteren Ertuğrul Bey’e Söğüt’ü mülk, Domaniç’i de yaylak olarak verdi. Yine Osmanlı kaynaklarına göre Ertuğrul Bey 1281 yılında ölmüştür. Türbesi Söğüt ilçemizde bulunmakta ve her yıl Söğüt’te düzenlenen Ertuğrul Gazi Şenlikleri ile anılmaktadır. Ertuğrul Bey, Kayı Türklerinin değerli önderidir. Kayı boyu ise Osmanlı Devletinin nüvesi, kurucusudur. Böylece Söğüt ve dolaylarında kök salan 400 çadırlık uçbeyliğinden bir Devlet doğmuştur.
Osmanlılar Döneminde Bilecik
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra Kayıların başına Osman Bey geçti. Osman Bey ve silah arkadaşları Bizans’a karşı savaşıyor ve bu savaşlarda sürekli başarı kazanıyorlardı. Kayıların bu başarılarında Şeyh Edebali’nin büyük rolü olmuştu. Şeyh Edebali Ahi idi. Ahilik; tarım dahil bütün zanaat dallarında halkı, çalışanları teşvik eden, herkesi kardeş bilen, çalışanlara her türlü yardım elini uzatan örnek bir örgüt anlayışı idi ve Fakih Şeyh Edebali Kayı Ahilerinin önderi idi. Şeyh Edebali o sıralar Eskişehir ili sınırları içindeki İtburnu Köyünde oturuyordu. Daha sonra medresesini Söğüt ve son olarak da Bilecik’e taşımıştır. Osman Bey 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini Bizanslılardan zaptetti. 1287 yılında İnegöl Tekfuru’nu Domaniç yakınındaki İkizce’de (Erice) yenilgiye uğrattı. Osman Bey ve silah arkadaşlarının Bizans Tekfurları ile olan savaşlarını izleyen Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubat büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine geldi. Osman Bey’in kuvvetleriyle birleşerek Bizans elindeki bu kaleyi kuşattı. Kuşatma sürerken Selçuklu Sultanı geri döndü. Osman Bey’e bir sancak, tuğ alem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Bey’e verdi. Karacahisar’daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey ilk kez kendi adına hutbe okuttu(1289). Bu olaylar Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk işaretleri olarak nitelendirilmektedir. O sıralarda Bilecik henüz Türkler tarafından fethedilmemişti. Bizanslılara ait bir kentti. Bilecik (Belekoma) ve Yarhisar tekfurları vergiye bağlanmıştı. Osman Bey 1299 yılı yaz başında Belekoma kalesini ve peşinden Yarhisar kalesini fethetti. Bilecik, Yıldırım Bayezid dönemine kadar Osmanlı yönetiminde kalmış, ancak, 1402 yılında Ankara meydan savaşında Bayezid’in Timur’a yenilmesi sonucunda 2 ay kadar Timur’un hakimiyetine geçmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından geri alınmıştır. Bu tarihten sonra, Osmanlı yönetimi sırasında Bilecik giderek gelişmiş, ancak, şehrin kurulu bulunduğu alanın iskân için uygun olmaması daha hızlı gelişmesini engellemiştir. Bununla birlikte Bilecik Bursa ve İznik’ten Eskişehir’e ve Anadolu içlerine giden yol üzerinde önemli bir konaklama ve dinlenme yeri olarak önemini korumuştur. Bilecik Trakya ve Marmara bölgelerini İç, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle Ön Asya’ya bağlayan İstanbul-Bağdat demiryolu kenarında kurulmuştur. Roma ve Bizanslılar zamanında kent merkezinin küçük bir yer olduğu sanılmaktadır. Türklerin eline geçtikten sonra önem kazanmıştır. Osman Gazi’nin fethettiği ilk önemli kale olması ve Şeyh Edebali Türbesi’nin burada bulunması, şehre olan ilgiyi artırmıştır. Önceleri kale çevresinde yerleşik kent daha sonra Şeyh Edebali Türbesi, Orhan Gazi camii ve yakınındaki medreseye doğru büyümeye başlamıştır. Şehir Türk hakimiyetine geçtikten sonra, önceleri Türkler ve Rumlar ayrı mahallelerde oturmuşlardır. Örneğin, Türkler daha çok Osman Gazi, Orhan Gazi ve Aşağı Camiler çevresine yerleşmiş, Rumlar ise bugünkü Bilecik merkezinin bulunduğu bölgede yoğunlaşmışlardı. Zamanla toplumlar arası sosyal ve ekonomik ilişkiler kurulmuş, iki toplumun ayrı mahallelerde oturması eğilimi ortadan kalkmış, devlet yapıları Yukarı Mahalleye yapılmaya başlanmış ve kent bugünkü yerleşim yerine doğru gelişmiştir.
Kurtuluş Savaşında Bilecik
İstiklal Savaşında T.B.M.M. hükümet ile İstanbul’da bulunan hükümet arasında ortaya çıkan ihtilafı gidermek amacı ile İstanbul’daki Tevfik Paşa hükümeti adına Dahiliye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, Ankara Hükümeti ile bir görüşme yapmak istedi. Görüşmenin Bilecik İstasyon binasında yapılması kararlaştırıldı. Heyetler 5 Aralık 1920 günü Bilecik İstasyon binasında bir araya geldiler. İstanbul Heyeti Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa, elçilerden Cevat Bey, Ziraat Nazırı Kazım Bey, Hukuk Danışmanı Münir Bey ve Hoca Fatih Efendi’den oluşmuştu. Ankara heyetine ise Mustafa Kemal Paşa başkanlık etmişti. Heyette İsmet Bey (İnönü) de bulunuyordu. Bilecik Mülakatından olumlu ve somut bir sonuç elde edilememiştir. Yunan Ordusu 6 Ocak 1921 günü Bursa ve Uşak dolaylarından taarruza geçti. 8 Ocak 1921 akşamı Bilecik-Karaköy-Muratdere hattına kadar geldi. Böylece Bilecik işgal edilmiş oldu (Bilecik’in Yunanlılar tarafından ilk işgali).
I. İnönü Savaşı
I. İnönü Savaşı tümüyle Bilecik toprakları üzerinde geçmiştir. Akpınar, Oklubalı mevzilerinde göğüs göğüse kanlı çarpışmalar oldu. Üst üste yenilgiyi alan Yunan ordusu geri çekilmeye başladı. Öyle ki, 11 Ocak 1921 günü taarruzu ilk başlattıkları Zevvare Tepe, Tepeköy, Oluklu, Rızapaşa, Poyra, Beşkardeş Dağları, Zemzemiye ve Bursa’nın doğu mevzilerine kadar çekilmişlerdi. Bilecik’in ilk işgali 8-11 Ocak 1921 tarihleri arasında sadece 4 gün sürmüştür.
II. İnönü Savaşı
II. İnönü Savaşı, 23 Mart 1921’de Yunan ordusunun yeniden Bursa-Uşak kesimlerinden taarruzu üzerine başlamış ve Bilecik ili toprakları üzerinde geçmiştir. Albay İsmet Bey yönetimindeki Türk kuvvetleri, Yunan birliklerini Bilecik-Pazaryeri ve İnegöl hattında karşılamış ve 26 Mart’ta ise Söğüt-Gündüzbey yolu, Yazıahlat-Karaköy demiryolu ve Bozüyük’ün batısı-Karasu çizgisinin oluşturduğu asıl mevzilerinde savaşmıştır. İntikam Tepe, Zevvare Tepe ve Nazımbey Tepelerinde kanlı çarpışmalar oldu. Yunanlılar 1 Nisan 1921 akşamı 1. ve 61. tümenlerimizin yaptığı saldırılarla buralardan atıldılar. II. İnönü Savaşı şanlı Türk Ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı. II. İnönü Savaşları sırasında Bilecik iki kez daha Yunanlılar tarafından işgal edildi (ikinci ve üçüncü işgal). Geri çekilirken 12 Temmuz’da Karaköy ve Yeniköy’ü işgal eden Yunan birlikleri 13 Temmuz 1921’ de Bilecik’e girdiler (ikinci işgal). Fakat, Türk Kuvvetlerinin karşı saldırıları sonucu şehri birkaç gün içinde boşalttılarsa da 22 Temmuz 1921’de yeniden Bilecik’e girdiler (üçüncü işgal). En uzun işgal de bu olmuştur. Ancak 30 Ağustos 1922’deki Başkomutanlık Meydan Muharebesiyle istilacı Yunan ordusuna karşı son ve kapsamlı zaferi kazanan Türk ordusu, 4 Eylül 1922’de Söğüt ve Bozüyük, 5 Eylül de Pazaryeri ve 6 Eylül l922’de ise Bilecik’i Yunan işgalinden kurtarmıştır.
Yunanlılar bu ilçeler ve il merkezini boşaltırken bir çok yerde yangınlar çıkararak buraları harabeye çevirdiler. Örneğin, Bilecik’te ancak Yukarı Mahalledeki birkaç evle, Tabakhane Mahallesi yangın ve tahripten kurtarılabilmiştir. Yangınlar sırasında 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve türbeler yanarak kullanılamaz duruma gelmiştir.
Cumhuriyet Döneminde Bilecik
Böylece Bilecik Kurtuluş Savaşından çok büyük yaralar alarak çıkmış, savaşın getirdiği sosyal ve ekonomik çöküntü nedeniyle Cumhuriyet dönemine çok güçsüz başlamıştır. Bilecik Halkı Kurtuluş Savaşına tüm varlığı ile katılmış, gerek milis kuvvetleri ve gerekse düzenli ordularımıza onbinlerce evladını vermiştir. Bilecik, Kurtuluş Savaşından yanmış-yıkılmış, tam bir enkaz halinde çıkmıştır. 1920’lerde 12.000 olduğu tahmin edilen şehir nüfusu, savaştan sonra 4.000’e inmiştir. Savaştan önce Bilecik bölgenin en önemli ipek endüstrisi merkeziydi. Şehirde çok sayıda ipekçilik tesisi ve ipek kadife üreten fabrika bulunuyordu. Ancak, Yunanlıların çıkardığı intikam yangınlarında bu fabrika ve tesislerin tümü yandı. Bu arada diğer fabrika ve işyerlerinin de yanmış olması il ekonomisini çökertmiştir.
Bozüyük Tarihi
İlçenin Tarihi
Asya ile Avrupa arasında doğal bir köprü görevi gören Anadolu'nun hemen her köşesibu önemle jeopolitik konumu nedeniyle, ilk çağlardan bu yana hareketli ve zengin bir tarihe sahiptir.
İlkçağlardan beri bölgemizde sırasıyla Hititlerin, MÖ 1200 yıllarından sonra balkanlardan gelen Frigya'lıların bölgeye egemen olduğu şimdiki İçköy, Yaylacık ve Manişar olarak adlandırılan kesimlerde tarihi Mina şehrinin kurulmuş olduğunu antik kalıntılardan anlıyoruz.
Bölgemizdeki yaklaşık 600 yıllık Frig egemenliğine doğudan kafkaslardan gelen Kimmer'ler son veriyor. Kimmerlerin yaklaşık 1 asırlık egemenliğinede batıdan gelen Lidya'lılar son vermiştir.
Bundan sonraki asırlarda sırasıyla bölgemize doğudan gelen Pers'ler ile batıdan gelen Büyük İskender komutasındaki Makedonyalılar egemen olmuştur. İskender imparatorluğu parçalanınca bölgemizde uzun yıllar bu imparatorluğun parçası olan Bitinya'lılar yaşamıştır. Sonraları Roma İmparatorluğu egemenliğine giren bölgemiz M.S. 395 yılından sonra doğu Roma yani Bizans egemenliğine katılmıştır. Bu yıllarda Bozüyük'ün adının "LAMUNİA" olduğunu biliyoruz.
600 - 720 yılları arasında bölgemiz, İstanbulu almak için gelen Arap Emevi kuvvetlerinin geçit yeri olmuştur.
1071 yılında doğudan gelen Selçuklu Türk'lerinin Malazgirt Savaşı sonucu, Bizans İmparatorluğuna son vermesiyle Bozüyük ve çevresi ebedi Müslüman Türk egemenliğine kavuşmuştur.
Ancak bölgemiz yukarıdada belirtildiği gibi jeopolitik yani(Asya - Avrupa kervan yolu, İpek yolu, Haçlı yolu) üzerinde olma özelliği nedeni ile sık sık doğudan ve batıdan gelen akınlarda el değiştirmesi yoluyla uygarlıklar kurulup yıkılmıştır.
Daha ilerki yıllarda (M.S. 11.asır ve daha sonra) haçlı seferlerinde özellikle 1.Haçlı seferinde bölge zaman zaman Hristiyanla Müslümanlar arasında el değiştirmiştir. Bu konudaki en yakın tarihi olay Eskişehir yakınlarındaki 1097 yılında yapılan Haçlı komutanı Godefdoit ile Selçuklu Hükümdarı Kılarslan arasındaki Dorylaion savaşıdır.
Selçukluların Anadolu'ya egemen olması ile birlikte Bozüyük Sultanönü uç beyliğinin bir Kariye'si (köy) idi. Selçuklu hükümdarı II. Gıyasettin Mesut'un 1289 taihinde Osman beye gönderdiği 2. menşurunda Eskişehir'den Yenişehir'e kadar olan bölgeyi bir sancak kabul edip Osman beye vermesiyle Bozüyük'te o tarihten itibaren Osmanlı egemenliğine girmiştir.
Cihannuma tarihi, Bozüyük'ün ikinci adına İNÖNÜ olarak göstermekte ve bazı eski kayıtlarda ise bu ad "BOZÜYÜK MAA İNÖNÜ" olarak geçmektedir.
Osmanlı devletinde gerek sınırlarda savaşan orduların, gerekse cepheye giden orduların yol boyunca beslenmesinide halka yüklemiştir. Bu amaçla ordunun hareketinde önce izleyeceği askeri yol, kısa bir süre için dinleneceği noktalar belirlenmekte ve bu yerlerde ordunun yiyecek ve yem olarak kullanacağızaire miktarı saptanarak kadınlardan bunları sağlaması istenmekteydi.
Kanuni Sultan Süleyman'ın Bağdat seferine çıkacak Kasım paşa komutasındaki ordusunun Bozüyük'tekonaklayacağı haberi gelince, ordunun ihtiyacı olan erzak karşılanır. Kasım paşa bu yardımlardan çok memnun kalır. "Eğer savaşı kazanıp dönersem bu dört köyün ortasına bir cami yaptıracağım." der. Savaştan zaferle dönen komutan sözünü tutup cami ve külliyeyi (han, hamam, yemekhane, sıbyan mektebi gibi eklentileri) 1525 - 1528 yılları arasında yaptırır.
Cami ve külliyenin yapılmasıyla birlikte bu ödrt köy halkı birer ikişer şimdiki Kasımpaşa Mahallesinin bulunduğu yerde toplanarak bu günkü BOZÜYÜK'ü oluştururlar.
Bozüyük uzun yıllar Sultanönü sancağının Kariyesi durumunda kalmıştır. 93 Harbi diye bilinen 1877 - 1878 Osmanlı - Rus savaşlarından sonra Balkanlardan kaçarak Anadolu'ya göç eden Türklerin büyük bir bölümünün Bozüyük'te yerleşmeleri sağlanınca nüfus artmış, daha sonra bucak ve belediye kurumları kurulmuştur.
Bozüyük'ün bucak durumuna getirilmesinin ilginç bir öyküsü vardır. Rivayete göre Bozüyük'ün ileri gelenleri buranın bucak olması için aralarında anlaşarak İnönü bucak müdürünü kaçırmayı planlarlar. Daha önceden müdürün oturacağı resmi dairesi ve evi hazırlanır. Bir gece geç saatlerde atlı arabalarla İnönü'ye giderek bucak müdürünü kaçırıp Bozüyük'e getirirler. Ertesi gün müdürün kaçırıldığını anlayan İnönü'lüler durumu yetkililere bildirirler. yetkililer bu duruma çok şaşırır. Çünkü böyle bir olay o zamana kadar ne duyulmuş ne de görülmüştür. Bir taraftan da Bozüyük'lülerin bu hareketi çok hoşlarına gider. İnönü'lülere yeni bir bucak müdürü sözü vererek kaçırılan müdürün Bozüyük'te kalmasını sağlarlar.
Böyle bir yöntemle bucak merkezi olan Bozüyük, önce Söğüt'e bağlandı. 1885 te Ertuğrul livası kurulunca Söğüt'ün bucağı olarak bu livaya bağlandı. 2.Meşrutiyetin ilanı ile (1908) aynı livaya bağlı kaza merkezi durumuna getirildi. 1924'te iller teşkilatının kurulması ile ilçe durumuna getirilerek Bilecik iline bağlandı.
Kurtuluş savaşında batı cephesinin ilk kuruluş günlerinde (18 Haziran 1920) Bozüyük bir müddet cephe karargahı olmuş ve halkın gösterdiğivatan sevgisi ve fedakarlıkla 1920 Haziranında başlayan ve Bursa'nın düşmesiyle sonuçlanan ilk düşman taarruzunun Eskişehir'e doğru ilerlemesini durdurmakta ordumuz için bir dayanak olmuştur.
Atatürk ve Bozüyük
Atatürk'ün İlçemizi ziyaretleri
7 Mayıs 1926'da Konya'dan başlayarak Güney Anadolu gezisine çıkan Tarsus, Silifke, Mersin ve Adana'ya gelen Atatürk buradan hareketle Bozüyük'te daha önceden işletmeye açılan ve kurucusu Milli Mücadele Kahramanlarından İbrahim ÇOLAK'ın kereste fabrikasını ziyaret etmek üzere 20 Mayıs 1926 günü saat 09:45 'te Bozüyük istasyonuna gelmiştir.Karşılamada Bilecik valisi Tevfik Yozgat milletvekili Recep Zühdü, Canik milletvekili Talat Avni, Bilecik milletvekili ve fabrikanın kurucusu İbrahim (Çolak) hazır bulundular.
Atatürk fabrikayı gezip, fabrika hakkında bilgileri dinledikten sonra öğle yemeğini İbrahim ÇOLAK'ın köşkünde yedi. Yemekte yaptığı konuşma 23 Mayıs 1926'da Hakimiyet-i Milliye de yayınlandı.
Konuşmasında İbrahim Çolak'ın Milli Mücadele yıllarındaki kahramanlıklarla dolu hizmetinden, başarılı geçmişinden bahsetti. Bu başarısının bugünde sürdüğünü ve bu yararlı ve muazzam müesseseyi vücuda getirdiğini dile getirerek kendisini tebrik etti. İbrahim beylerin memlekette çok olduğunu dile getirerek "Cumhuriyet Hükümetinin namuslu, vatanperver, Cumhuriyete bağlı iş sahiplerine daima yardımcı ve destekleyici olacağına şüphe edilmemelidir." demiştir.
Aynı gün saat 15:00 'te karayoluyla Bilecik'e hareket etmiştir.
http://img266.imageshack.us/img266/2218/ata12hp.jpg
ATATÜRK'ÜN BOZÜYÜK KERESTE FABRİKASINDAKİ KURDELAYI KESMEDEN ÖNCE YAPMIŞ OLDUKLARI AÇILIŞ NUTKU:
Baylar,
Bay İbrahim arkadaşımızın, mazide ne kadar vatanperverhane ve kahramanlık safaati iledolu olduğunu bilmeyen yoktur. Mücadeleyi Milliyenin başladığından beri, maksadı müşterikin temini için, çok nakış vasıtalarla, çok gayrimüsait şerait içinde benimle beraber çırpındığını ve fakat muvaffak olduğunu Kemal'i iftiharla yad etmeliyim.
İstikbal muharebelerinin devamı müddetince en mutibir asker olarak mühim süvari kıtalarımızın başında çalıştığını ve ilk semerelere eriştiğini bulunduğumuz havalide cereyan eden muharebelerde muzaffer olduğunu, düşmanı kahraman süvarilerin önüne alarak Bursa ovalarında takbih ettiğini, kılıcından geçirdiğini tarihi Harbiyemiz elbette ehemniyetle kaydedecektir.
İbrahim müceddelatı müsellahının kendini serbest bırakabileceği devreyi idrak eder etmez, teşrii bir vazifeye millet taeafından intihap olunmuştur. Bu esnada memleket ve milletin en esaslı ihtiyaçlarını düşünmek ve onun teminine teşebbüs etmek en yüksek vazife olduğuna, büyük sürat ve intikal göstermiştir.
Bunun neticesi olarak, bu dakikada gözlerinizin önünde hayat, faaliyet, medeniyet ümidi tecessüs ettiren bu muazzam eseri vücuda getirmiştir. Bu uğurda çok müşkilatla karşılaştığı şüphe edilemez. Bütün bu müşkilatları itfam eylemiş, çaresizlikler içinde ümidini asla kesmemiş, millete nafi olacağını tereddüt eylemediği eserinin üzerine, muharebeden düşmanının üzerine yürüdüğü gibi cesurhane yürümüştür. Kendisini sureti mahsusada tebrik ederim. memleket ve millet için buna mümasil nafi müesseseler vücuda getirmek elzemdir.
Bay İbrahim gibi memlekette çok olduğunu kabul ettiğim müteşebbüsler için teşvik telakki edilmesini temenni ederim. Hükümeti Cumhuriyenin namuskar, vatanperver, Cumhuriyetperver, mesaii daima bizim tarafımızdan teşvik olunacağı şüphe edilmemelidir.
Mustafa Kemal
Atatürk'ün İlçemizi ziyaretleri
7 Mayıs 1926'da Konya'dan başlayarak Güney Anadolu gezisine çıkan Tarsus, Silifke, Mersin ve Adana'ya gelen Atatürk buradan hareketle Bozüyük'te daha önceden işletmeye açılan ve kurucusu Milli Mücadele Kahramanlarından İbrahim ÇOLAK'ın kereste fabrikasını ziyaret etmek üzere 20 Mayıs 1926 günü saat 09:45 'te Bozüyük istasyonuna gelmiştir.Karşılamada Bilecik valisi Tevfik Yozgat milletvekili Recep Zühdü, Canik milletvekili Talat Avni, Bilecik milletvekili ve fabrikanın kurucusu İbrahim (Çolak) hazır bulundular.
Atatürk fabrikayı gezip, fabrika hakkında bilgileri dinledikten sonra öğle yemeğini İbrahim ÇOLAK'ın köşkünde yedi. Yemekte yaptığı konuşma 23 Mayıs 1926'da Hakimiyet-i Milliye de yayınlandı.
Konuşmasında İbrahim Çolak'ın Milli Mücadele yıllarındaki kahramanlıklarla dolu hizmetinden, başarılı geçmişinden bahsetti. Bu başarısının bugünde sürdüğünü ve bu yararlı ve muazzam müesseseyi vücuda getirdiğini dile getirerek kendisini tebrik etti. İbrahim beylerin memlekette çok olduğunu dile getirerek "Cumhuriyet Hükümetinin namuslu, vatanperver, Cumhuriyete bağlı iş sahiplerine daima yardımcı ve destekleyici olacağına şüphe edilmemelidir." demiştir.
Aynı gün saat 15:00 'te karayoluyla Bilecik'e hareket etmiştir.
http://img266.imageshack.us/img266/2218/ata12hp.jpg
ATATÜRK'ÜN BOZÜYÜK KERESTE FABRİKASINDAKİ KURDELAYI KESMEDEN ÖNCE YAPMIŞ OLDUKLARI AÇILIŞ NUTKU:
Baylar,
Bay İbrahim arkadaşımızın, mazide ne kadar vatanperverhane ve kahramanlık safaati iledolu olduğunu bilmeyen yoktur. Mücadeleyi Milliyenin başladığından beri, maksadı müşterikin temini için, çok nakış vasıtalarla, çok gayrimüsait şerait içinde benimle beraber çırpındığını ve fakat muvaffak olduğunu Kemal'i iftiharla yad etmeliyim.
İstikbal muharebelerinin devamı müddetince en mutibir asker olarak mühim süvari kıtalarımızın başında çalıştığını ve ilk semerelere eriştiğini bulunduğumuz havalide cereyan eden muharebelerde muzaffer olduğunu, düşmanı kahraman süvarilerin önüne alarak Bursa ovalarında takbih ettiğini, kılıcından geçirdiğini tarihi Harbiyemiz elbette ehemniyetle kaydedecektir.
İbrahim müceddelatı müsellahının kendini serbest bırakabileceği devreyi idrak eder etmez, teşrii bir vazifeye millet taeafından intihap olunmuştur. Bu esnada memleket ve milletin en esaslı ihtiyaçlarını düşünmek ve onun teminine teşebbüs etmek en yüksek vazife olduğuna, büyük sürat ve intikal göstermiştir.
Bunun neticesi olarak, bu dakikada gözlerinizin önünde hayat, faaliyet, medeniyet ümidi tecessüs ettiren bu muazzam eseri vücuda getirmiştir. Bu uğurda çok müşkilatla karşılaştığı şüphe edilemez. Bütün bu müşkilatları itfam eylemiş, çaresizlikler içinde ümidini asla kesmemiş, millete nafi olacağını tereddüt eylemediği eserinin üzerine, muharebeden düşmanının üzerine yürüdüğü gibi cesurhane yürümüştür. Kendisini sureti mahsusada tebrik ederim. memleket ve millet için buna mümasil nafi müesseseler vücuda getirmek elzemdir.
Bay İbrahim gibi memlekette çok olduğunu kabul ettiğim müteşebbüsler için teşvik telakki edilmesini temenni ederim. Hükümeti Cumhuriyenin namuskar, vatanperver, Cumhuriyetperver, mesaii daima bizim tarafımızdan teşvik olunacağı şüphe edilmemelidir.
Mustafa Kemal
umutayaz11
25-01-2007, 23:05
Şehitlikler
İnönü Şehitliği
Bozüyük ile Akpınar köyü arasında bir tepe üzerindedir. istiklal savaşında Metristepe - İnönü doğrultusunda gelişmiş, inönü savaşları olarak tarihe geçmiş, düşman yunan kuvvetlerine karşı kahramanca çarpışan ve burada şehit düşen kahramanların anısına dikilen, top mermileriyle süslenmiş, yine mermer bir platform üzerinde duran anıt ile 844 simetrik tarzda inşa edilmiş mezarların bütününden meydana gelmiştir. Etrafı duvarlarla çevrilidir.
Şehitlik 1930 yılında Milli Savunma Bakanlığınca yaptırılmıştır. Bakımı ve korunması aynı bakanlıkça sağlanmaktadır.
1981 yılına kadar Haziran ayı içinde yapılan inönü Şehitlerini anma törenleri 1982 yılından itibaren 2.İnönü Savaşının kazanıldığı tarih olan 1 Nisan gününde yapılmaya başlanmıştır.
http://img144.imageshack.us/img144/126/metristepe3rs.jpg
İntikamtepe Şehitliği
İnönü savaşlarında büyük yararlılık gösteren 126.Alay 3.Tabur 9.Bölük kahramanlarının şehit düştükleri bu yerde onların anısına 1950 yılından sonra anıt yaptırma derneği ve Milli Savunma Bakanlığı işbirliği ile yaptırılmıştır. Bakımı ve koruması aynı bakanlıkça sağlanmaktadır.
Metristepe Zafer Anıtı
Bu Anıt; Cumhuriyetin 50.yıldönümünde Vali H. Kaşif ÜNAL' ın önderliğinde il kutlama kurulu ve Mertistepe' de İnönü Savaşları Zafer Anıtı Yaptırma ve Yaşatma Derneği başkan ve üyelerinin işbirliği ve yoğun çalışmalarıyla,
50. yıldönümü kutlama yüksek kurulu ile Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı teşkiları mensuplarının ve kadirşinas vatandaşlarımız,memur, Öğretmen ve öğrencilerimizin bağış ve katkılarıyla inşa edilmiştir.
İnönü Şehitliği
Bozüyük ile Akpınar köyü arasında bir tepe üzerindedir. istiklal savaşında Metristepe - İnönü doğrultusunda gelişmiş, inönü savaşları olarak tarihe geçmiş, düşman yunan kuvvetlerine karşı kahramanca çarpışan ve burada şehit düşen kahramanların anısına dikilen, top mermileriyle süslenmiş, yine mermer bir platform üzerinde duran anıt ile 844 simetrik tarzda inşa edilmiş mezarların bütününden meydana gelmiştir. Etrafı duvarlarla çevrilidir.
Şehitlik 1930 yılında Milli Savunma Bakanlığınca yaptırılmıştır. Bakımı ve korunması aynı bakanlıkça sağlanmaktadır.
1981 yılına kadar Haziran ayı içinde yapılan inönü Şehitlerini anma törenleri 1982 yılından itibaren 2.İnönü Savaşının kazanıldığı tarih olan 1 Nisan gününde yapılmaya başlanmıştır.
http://img144.imageshack.us/img144/126/metristepe3rs.jpg
İntikamtepe Şehitliği
İnönü savaşlarında büyük yararlılık gösteren 126.Alay 3.Tabur 9.Bölük kahramanlarının şehit düştükleri bu yerde onların anısına 1950 yılından sonra anıt yaptırma derneği ve Milli Savunma Bakanlığı işbirliği ile yaptırılmıştır. Bakımı ve koruması aynı bakanlıkça sağlanmaktadır.
Metristepe Zafer Anıtı
Bu Anıt; Cumhuriyetin 50.yıldönümünde Vali H. Kaşif ÜNAL' ın önderliğinde il kutlama kurulu ve Mertistepe' de İnönü Savaşları Zafer Anıtı Yaptırma ve Yaşatma Derneği başkan ve üyelerinin işbirliği ve yoğun çalışmalarıyla,
50. yıldönümü kutlama yüksek kurulu ile Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığı teşkiları mensuplarının ve kadirşinas vatandaşlarımız,memur, Öğretmen ve öğrencilerimizin bağış ve katkılarıyla inşa edilmiştir.
MESIRE VE EGLENCE YERLERI
Senenin her günü ziyaretçisi eksik olmayan yerlerden biri de mesire ve eglence yerleridir. Sögüt ve civari bu manada oldukça zengindir.
a) Ertugrul Gazi Türbe Alani
Sögüt'te en fazla ziyaret edilen mekândir. Ertugrul Gazi' yi Anma Törenleri ve Hidirellez Senlikleri basta olmak üzere yilin her günü Sögüt' ten ve disaridan gelen ziyaretçilere hizmet vermektedir. Oldukça genis bir alani bulunan Türbe Alani zaman içerisinde yapilan düzenlemelerle güzellestirilmis ve kullanima daha uygun hale getirilmistir.
b) Hankaya ( Yukari Dere )
Sögüt Deresi'nin Hankaya denilen mevkisinde bulunmaktadir. Sögüt Belediyesi tarafindan yapilan düzenlemelerle mekân daha kullanilir hale getirilmistir. Etrafta bulunan kayalar, su, olusturulan küçük hayvan bahçesi ve yesillik buraya ayri bir güzellik katmaktadir. Yaz aylarinda ayrica belediye tarafindan ziyaretçilere çesitli hizmetler verilmektedir. Hava sartlari müsait oldugu sürece yilin her günü piknik yapilabilmektedir.
c) Parklar Ve Bahçeler
Sögüt' ün merkezinde büyük parklar yoktur. Merkezde en önemli toplanma ve dinlenme mekâni Merkez Camii bahçesinde bulunan ulu çinarlarin altidir. Yaz aylarinda ulu çinarlarin gölgesi serinlemek için gelen insanlarla dolup tasmaktadir. Çay Bahçesi olarak çalistirilan bu mekâna Çelebi Mehmet Camii, Kaymakam Çesmesi ve asirlik çinarlar ayri bir güzellik katmaktadir. Türbe alanina yakin bir yerde belediyece yaptirilan Ertugrul Gazi Parki ve çay bahçesi ile Türk-menbasi Parki genis bir alana sahiptir. istiklâl Caddesi'nde Sehit Fedai Efe çay bahçesi ile Hamidiye Camii karsisinda bulunan 100. Yil çay bahçesi halka hizmet vermektedir. Düzenlenen sünnet sölenlerine ev sahipligi yapmaktadir.
http://img267.imageshack.us/img267/1753/senlik63mi.jpghttp://img292.imageshack.us/img292/940/senlik47se.jpg
http://img70.imageshack.us/img70/7449/senlik38zq.jpghttp://img262.imageshack.us/img262/8199/senlik55qz.jpg
Senenin her günü ziyaretçisi eksik olmayan yerlerden biri de mesire ve eglence yerleridir. Sögüt ve civari bu manada oldukça zengindir.
a) Ertugrul Gazi Türbe Alani
Sögüt'te en fazla ziyaret edilen mekândir. Ertugrul Gazi' yi Anma Törenleri ve Hidirellez Senlikleri basta olmak üzere yilin her günü Sögüt' ten ve disaridan gelen ziyaretçilere hizmet vermektedir. Oldukça genis bir alani bulunan Türbe Alani zaman içerisinde yapilan düzenlemelerle güzellestirilmis ve kullanima daha uygun hale getirilmistir.
b) Hankaya ( Yukari Dere )
Sögüt Deresi'nin Hankaya denilen mevkisinde bulunmaktadir. Sögüt Belediyesi tarafindan yapilan düzenlemelerle mekân daha kullanilir hale getirilmistir. Etrafta bulunan kayalar, su, olusturulan küçük hayvan bahçesi ve yesillik buraya ayri bir güzellik katmaktadir. Yaz aylarinda ayrica belediye tarafindan ziyaretçilere çesitli hizmetler verilmektedir. Hava sartlari müsait oldugu sürece yilin her günü piknik yapilabilmektedir.
c) Parklar Ve Bahçeler
Sögüt' ün merkezinde büyük parklar yoktur. Merkezde en önemli toplanma ve dinlenme mekâni Merkez Camii bahçesinde bulunan ulu çinarlarin altidir. Yaz aylarinda ulu çinarlarin gölgesi serinlemek için gelen insanlarla dolup tasmaktadir. Çay Bahçesi olarak çalistirilan bu mekâna Çelebi Mehmet Camii, Kaymakam Çesmesi ve asirlik çinarlar ayri bir güzellik katmaktadir. Türbe alanina yakin bir yerde belediyece yaptirilan Ertugrul Gazi Parki ve çay bahçesi ile Türk-menbasi Parki genis bir alana sahiptir. istiklâl Caddesi'nde Sehit Fedai Efe çay bahçesi ile Hamidiye Camii karsisinda bulunan 100. Yil çay bahçesi halka hizmet vermektedir. Düzenlenen sünnet sölenlerine ev sahipligi yapmaktadir.
http://img267.imageshack.us/img267/1753/senlik63mi.jpghttp://img292.imageshack.us/img292/940/senlik47se.jpg
http://img70.imageshack.us/img70/7449/senlik38zq.jpghttp://img262.imageshack.us/img262/8199/senlik55qz.jpg
umutayaz11
25-01-2007, 23:34
umarım begenirsiniz bilecik ilimiz'i elimden geldigi kadar sizlere tanıtacagım
devamı gelecek
devamı gelecek
BoSS
26-01-2007, 15:33
Anadolunun hangi ilini beğenmemek mümkün ki.
Doğudan batıya kuzeyden güneye karış karış bizim toğrağımız, toprağını sevmeyen bizden değildir
Doğudan batıya kuzeyden güneye karış karış bizim toğrağımız, toprağını sevmeyen bizden değildir
kurt-11
30-01-2007, 01:17
umutayaz11 çalışman için tebrik ederim. güzel olmuş. Metristepe şehitlik anıtı için söyleyeceklerim var. burada yazın en sıcak ayı olan ağustosta üşünür. buzdolabına gerek yoktur. bu tepeden çok yer görünebiliyor. ikinci inönü zaferinin kazanıldığı bu mıntıkada ve çetin kış şartlarına dayanabilen nasılş bir iman gücüdür? Ağustos ayında palto ile durulabilen bu yerde kışın en zor günlerinde siperde nasıl durabildiler? Ateş yaksan düşman görecek hedef olunacak . yani bir de bu günlere bakıyoruz. vah Türkiyem vah.
Başka bir konu da Söğüt ile alakalı. Osmanlıya beşiklik yapmış şirin Bilecik in şirin bir ilçesi. derler ki o günkü Söğüt nerede? bugünki Söğüt ün olduğu yer değil diyorlar.
Şeyh Edebalı Hazretleri Dursun Fakih Hazretleri ve Ertuğrulgazi Hazretleri birbiri ile ışık yolu ile haberleşirlerdi. ortama baktığımız zaman Şeyh Edebalı ile Dursun Fakih in birbiri ile ışıkla haberleşebileceği tepeleri görebiliyoruz. peki Ertuğrulgazi Hazretlerri nereden ışıkla üçü arasında haberleşme yapabiliyordu? Bu günki kabrinin bulunduğu yerden imkanı yok.
malumdur Osman Gazi Söğüt ü kışlık Domaniç i yazlık olarak kullanıyordu. bu günki Söğüt ancak yazlık kullanılabilir.
umutayaz kardeş bu konulara devam edelim. Ermenek-Ermenibeli , Pazarcık ve Pazaryeri hakkında kulağım delik. Söğüt ile Domaniç yolu bizden geçiyordu.
T.C. Başbakanlık
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
Bilecik ve Çevresinde Yunan Mezalimi
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu*
--------------------------------------------------------------------------------
1830 yılında Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını kazanan Yunanistan’ın, bir türlü tatmin edilemeyen, özellikle Anadolu’ya yönelik istekleri vardı. Bu yüzden Yunanlılar, her fırsatta Osmanlı Devleti’nin en zayıf zamanlarında bu isteklerini gündeme getirmeyi hatta imparatorluğun bu zayıflılık anını kollamayı milli bir görev saymışlardı1.
Onların bu politikalarının sebebi: bir ayağı Asya’da bir ayağı da Avrupa’da olan büyük Yunanistan’ı kurma gibi tarihi bir ideale sahip olmalarıdır. Megalo İdea olarak bilinen bu ideale göre Yunanistan’ın sınırları doğuda Anadolu ortalarından, kuzeyde Karadeniz’in Kırım’ı da içine alan kuzey kısımlarından ve Karpat dağlarıyla Tuna nehrine kadar uzanıyordu. Batı ve güney sınırları ise, Adriyatik ve Akdeniz’den geçiyordu2.
Belirtilen tarihi idealini gerçekleştirmek gayesiyle, her siyasi buhrandan faydalanmasını bilen Yunanistan için I. Dünya savaşı iyi bir fırsattı. Zaten savaşın devam ettiği günlerde İtilaf devletlerinin de Yunan ordusuna olan ihtiyaçları artmıştı. Nitekim İngiltere Dışişleri Bakanı Lord E. Edward Grey 11 Ocak 1915 tarihinde Yunanistan yöneticilerine bir teklifte bulundu. İngiliz Bakan bu teklifinde, Sırbistan’a yardım şartıyla Anadolu kıyılarından hatırı sayılır bir kısmın Yunanistan’a bağışlanabileceğim söz verdi3. İngiltere 12 Nisan’da da müttefikleri adına “Yunanistan’a Türkler’e karşı savaşa katılma bedeli olarak Ocak’ta vaadedilen Aydın vilayeti dahilindeki araziyi garanti etmeye hazır olduklarını” bildirdi4.
Yunanistan Başbakanı Venizelos hemen savaşa girmek taraftarıydı. Ancak Almanya taraftarı olan Kral Kostantin savaşa girmekte çekingen davranıyordu. Bu durum, Yunanistan iç politikasında bir buhran bile doğurmuştu5. Sonunda yönetimi eline geçirmeyi başaran Venizelos 11.6.1917’de Yunanistan’ı savaşa soktu6.
Bu şekilde Yunanistan, İtilaf devletleri yanında savaşa girmenin karşılığı olarak, daha önce hayal etmiş oldukları toprakları kazancaktı7. Zaten, Yunan Başbakanı ülkesini savaşa sokarak vaad edilen tazminata hak kazanmıştı. Nitekim İzmir ve çevresinde İtilaf devletlerinin emniyet ve selametlerini tehdit eden hiç bir şey olmamasına rağmen, Mondros Mütarekesi’nin 7.maddesi gereğince 15 Mayıs 1919’da silahlı Yunan kuvvetleri İzmir’e çıkarıldı8.
İzmir’e ayak bastıkları ilk gün, yirmisi subay olmak üzere şehrin ileri gelen bazı kişilerini şehit eden Yunanlılar9 hemen sonraki günlerde de bu cinayetlerini devam ettirerek, pekçok masum kişiyi öldürdüler. Türkevlerine hücum ile ırz, mal, tecavüzlerine kalkıştılar. 11 Eylül de ise İzmir’de yangın çıkardılar. Daha sonra aynı zulümler Aydın, Nazilli, Menemen, Bergama, Manisa, Eskişehir, Bursa, Kütahya, Afyon ve Uşak’ta da görülmüştür10. Bu arada Bilecik ve çevresi halkı da Yunan zulmü ile karşılaştılar. Zira Yunanlılar, 8-4 Ocak 1921 arası 3 gün, 24 Mart 1 Nisan 1921 arası 8 gün, 12 Temmuz 1921- 6 Eylül 1922 arası da 14 ay 25 gün süreyle Bilecik ve çevresini işgal etmişlerdir. Büyük Taarruzla düşmana son ve kati darbe indirildikten sonra, 4 Eylül 1922’de Bozöyük ve Söğüt, 5 Eylül 1922’de Pazaryeri. 6 Eylül 1922’de de Bilecik düşman işgalinden kurtarılmıştır. Yunan askeri diğer işgal ettikleri köy, kasaba ve şehirlerde olduğu gibi çalışma alanımız olarak belirlediğimiz yörede de-Bilecik İl Merkeziyle, Bozüyük, Pazaryeri ve Söğüt ilçeleri-pek çok insanlık dışı davranışlarda bulunmuşlardır.
Hatıralardaki bilgi ve belgelerin yanısıra, arşivler de bu konudaki belgelerle doludur. Bu arşivlerden birisi de Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı arşividir. İşte çalışmamızın kaynağını bu arşivdeki belgeler teşkil edecektir. Başka bir ifadeyle, anılan arşivde rarstladığımız belgelerin ışığı altında çalışma alanı olarak tesbit ettiğimiz yöredeki Yunan zulmü incelenecektir. Bu arada azınlıkların faaliyetlerinden de sözedilecektir.
A. BİLECİK MERKEZİ İLE MERKEZE BAĞLI KÖY VE KASABALARDA YUNAN MEZALİMİ
Bilecik merkezi ile merkeze bağlı köy ve kasabalardaki Yunan mezalimiyle ilgili rastladığımız ilk belge, 25 Ocak 1921 tarihini taşımaktadır. Bu belge, Batı Cephesi Askeri Polis Teşkilatı11 Başkanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey tarafından hazırlanmış bir rapordur. Batı Cephesi Komutanlığına gönderilen bu raporda; Bilecik’in 1. işgali ve bu esnadaki Yunan vahşetinden şöyle sözedilmektedir:
“1. Bilecik 13.1.1337 (1921) tarihinde bilahadise (olaysız) işgal edilmiştir.
2. Bilecik’te ufak tefek çapuldan gayrı birşey olmamıştır. Bu da düşmanın namuskârane hareketinden ileri gelmiyor. Ancak Bilecik’i işgal ettikten sonra bütün kuvvetleriyle meydan muharebesine ilerlemesinden ve avdetinde de şahri gayet acele tahliye etmesinden münbaistir (kaynaklanmıştır). Düşman Söğüt’ten Yenişehir’e kadar güzergâhında tesadüf ettiği köyleri pek ziyade zarara giriftar etmiştir (uğratılmıştır).
Köylülerin mevaşi ve hayvanatını (koyun ve sığırlarını) sürüp götürmüştür. Köyler meyanında (arasında) “Yeniköy’ün hali cidden calib-i rikkat (acıma hissi uyandırıcı) ve teessürdür (üzüntü vericidir). Yeniköy’de canlı bir kedi dahi görülmemiştir. Köylü elleri koynunda başına gelen felakatin tesiriyle müterafık üzüntüyle karışık bir neşe ile askerlerimizi karşıladılar ve onların ayaklarını öpmek ve göz yaşlarını akıtmak suretiyle beyan-ı hoş amedi eylediler (hoşgeldiniz dediler). Söğüt’ten Bilecik’e güzergâhta öbek öbek tavuk tüyleri görülmüştür.
3. Bilecik İstasyonu karşısındaki “Aşağı Köy”de tesadüf ettiğim feci manzara pek rikkat-engiz (acıklı) idi. Bütün evler yağma edilmiş, hayvanat sürülmüş, köylüler soyulmuş, köyün muhtarı süngü darbeleriyle şehit edilmiştir. Yetmiş yaşında olan bu masumun naaşı oda içerisinde hercü-merç (karmakarışık) edilmiş eşya ve erzak arasında bulunmuştur.
4. Söğüd’ün köylerinden “Kızılsaray”dan üç kızın bikrini izale etmişlerdir.
5. Bilecik’in istasyon binası, anbar ve memurin binaları kamilen yanmıştır.
6. Düşmanın köylerde yaptığı yağmalara yerli Hristiyanlar kılavuzluk edip karıları, kızları ile beraber islam köylerine gelerek eşya topladıkları tahkikat neticesinden anlaşılmıtır.
7. Yağma ve garete (çapula) iştirak eden Hristiyanlar Yunan ordusuyla beraber buradan çekilmişlerdir.
8. Bilecik Yenişehir Şosesi üzerindeki Osmaniye Köyü’nü kamilen ihrak etmişlerdir (yakmışlardır)12.
Yunanlılar, belirtilen insanlık dışı davranışlarını Bilecik’in II. işgali esnasında daha da şiddetlendirmişlerdir. Bu cümleden olarak, Mutasarrıf Salih Bey’in Batı Cephesi Komutanlığı’na gönderdiği 14 Nisan 1921 tarihli raporunda onların yaptıkları şu cümlelerle dile getirilmektedir:
“Bilecik Kasabası’nda 1800 hane ve 330 dükkan ve 18 han ve dört hamam ve iki tekke ve bir mescit ve sekiz cami-i şerif ve iki ipek fabrikası ve dokuz fırın ve altı emâkin-i amiriye (devlet dairesi) ve iki medrese muhterik olmuştur (yanmıştır). Zükûr ve inas (Erkek ve kadın) yirmi iki nüfus muhterikân (yanarak) şehit ve sekiz mahnuken (boğularak) şehit ve beş mecruhen (yaralanarak) şehit13 ve yirmi bir izale-i bikr (kızlığı bozma) ve elli iki fiil-i şeni (ırzına geçme) ve on sekiz ıskat-i cenin (çocuk düşürme) vardır. Bilecik’in... (okunamadı) Karyesi’nde 41 hane, 12 samanlık ve bir cami ve iki mehtep ve Çakırpınar Karyesi’nde on bir hane ve Cumali Karyesi’nde sekiz samanlık ve Kepurlar Karyesi’nde bir hane, altı samanlık ve Mahan Karyesi’nde otuz yedi hane ve Seloz Karyesi’nde on iki hane yakılmıştır. Çukurviran Karyesi’nde bir kişi şehit edilmiştir. Küplü’nün Aşağı Karyesi’nde, bir cami, bir mektep, elli hane İslam mahallesi ve Ye-niköy’de tamamen bir mektep, bir cami ve yüz otuz hane ve Beğtimur Karyesi’nde iki hane yakılmıştır. Abbaslık Karyesi’nde dört şehit, bir mecruh ve Şükraniye Karyesi’nden iki, Esirkurt Köy’den iki, Beğtimur Karyesi’nden dört şehit ve Yeniköy’den üç şehit vardır. Küplü Kasabası’ndaki Velüyittin Paşa Cami-i şerifi minberi bittahrip derununda hiç bir şey kalmamak üzere ayakları altına almışlardır. Pazarcık’ın Gümüşdere Karyesi 150 hane kamilen ve Karaköy’de on iki hane yakılmıştır. Pazarcık Kasabası’nın Emir-i atik Mahallesi Muhtarıyla ahalisinden üç kişi şehit etmişlerdir. Şenişehir Kasabası’nda kırk dükkân ve kahvehane, bir mescit, bir mektep sekiz hane ihrâk, on hane ile bir cami ve bir fırın top mermisiyle tahrip edilmiştir. Menteşe, Kabaçınar, Toprakocak ve Dereköy, Karacaali, İncepınar, Boğazköy, Ciladak, Koyunhisar Karyeleri ve Ümran Çiftliği kamilen ihrâk edilmiştir. Akçapınar Karyesi’nde zükûr ve inas on kişi kadar şehit vardır, inegöl Kazası’nın Rüşdiye ve Mamure Köyleri yakılmıştır. Memeleri kesilip duvara yapıştırılmak ve ırzları pâymâl edilmek (ayaklar altına alınmak) suretiyle on beş kadın kesilmiş ve yetmiş seksen yaşlarında on bir ihtiyar da şehit ve dokuz masum çocuk doğranmıştır. Erkek, kadın, çocuk olmak üzere yirmi beş yaralı da taht-ı tedavidedir (tedavi altındadır). Bilecik’in Yarhisar Nahiyesi Merkezi İlyas Bey Karyesi’nde 36 hane 21 samanlık, 3 fırın, Okluca Karyesi’nde bir hane bir samanlık, Kınık Karyesi’nde bir hane, Erkoca hanesinde beş hane ve Kendirli Karyesi’nde bir hane ve Hasandere Karyesi’nde dört hane yakılmıştır. İlyas-bey’de üç, Kınık’ta bir, Erkoca’da yirmi beş fi’l-i şeni, bu köyde başkaca da on iki izaleqi bikr vardır. Söğüt Kazası’ndan alınacak malûmat başkaca arz olunacaktır. Ahaliden şehit edilen mihtar-ı hakikinin tayini zamana mütevakkıf (bağlı) olmakla arz edilen miktar ahalice malum olan ve kasaba, köy civar ve derununda şehit edilen miktar olduğu ve ahaliden götürdüğü insanların hayat ve mematları (yaşayıp, yaşamadıkları) meçhul bulunduğu maruzdur”14.
Yukarıda belirtilenlerden başka Bilecik ve çevresinde görülen Yunan vahşetinden tespit edebildiklerimiz (Bilecik Merkezine bağlı) bucak bucak ve köy köy şöyledir.
KEPİRLER KÖYÜ (BİLECİK MERKEZİNE BAĞLI)
Köy heyetinin 1 Nisan 1921 tarihli tutanağına göre; Yunan askerleri bu köyden, 638 koyun-keçi, 38 öküz, 16 manda, 41 inek, 21 beygir, 18 merkep, hesapsız tavuk ve yumurta toplamışlardır. 214 kile arpa ile birlikte buldukları saman ve otları da götürmüşlerdir. Bu arada bazı evlerde sandıkları kırarak bir hayli kıymetli eşyayı almışlardır15. Para vermeleri için köy halkını baskı yapmışlar, parasını vermek istemeyen Molla oğlu Ahmet Onbaşıyı kesmeye kalkışmışlardır. Türk askerinin çabuk yetişmesi sayesinde köy yakılmaktan kurtarılmıştır16.
ÇAYIPPINAR KÖYÜ (BİLECİK MERKEZİNE BAĞLI)
Bilecik Tahkik Heyetinin 14 Nisan 1921 tarihli raporuna göre, Yunan askerleri bu köy de 11 ev ve 8 samanlık yakmışlardır. Ayrıca köyde 18 merkez, 180 sığır, 100 koyun-keçi, 1000 kile buğday, 900 kile arpa ile birlikte 20 000 lira değerindeki kıymetli eşyayı almışlardır17.
DEREŞEMSETTİN KÖYÜ (BİLECİK MERKEZİNE BAĞLI)
Bilecik Tahkik Heyetinin 12 Nisan 1921 tarihli raporuna göre, Yunan askerlerinin bu köyden aldıkları hayvan, mal, para ve kıymetli eşya şöyledir:
60 sığır, 25 merkep, 2560 kile arpa, 60000 lira para ile 100 000 lira değerinde kıymetle eşyadır18.
PELİTÖZÜ KÖYÜ (BİLECİK MERKEZİNE BAĞLI)
Bilecik Tahkik Heyetinin aynı tarihli (12 Nisan 1921) raporunda Yunan askerinin bu köyden 67 000 lira değerindeki kıymetli eşya ile birlikte 130 koyun-keçi, 2 merkez ve 38 arı kovanını aldığı belirtilmektedir19.
KÜPLÜ BUCAĞI
Nahiye halkının ileri gelenlerince tanzim edilen 11 Nisan 1921 tarihli tutanakla Küplü’de yerli Rumların ve Yunan askerinin yaptıkları şöyle belirtilmektedir:
“Düşman Mart’ın 24. günü Küplü’ye girmiştir. Kasabada Müslüman namına kimse kalmamış geri köylere gitmişlerdi. Kalan bir kaç kişi de Başköy, Beydimir köylerine çekilmişlerdi. Düşman ile beraber Küplü’nün evvelki işgalinde kaçmış olan Rumları ile birlikte Bursa havalisi Rumları da Küplüce’ye gelmişler. Boş, sahipleri çekilmiş bir halde bulunan evleriyle dükkanlarını o gün hatta gecesi yakmaya başlamışlar, işlerine yarayacak eşyayı aşırmışlar. Bazısı da tamamen tahrip edilmiştir. Evlerin pencere ve çerçevelerini hatta döşemelerine varıncaya kadar kırıp parçalamışlar, kırılması kabil eşya namına bir şey bırakmamışlardır. Cami’nin büyük kilimini haliyle nakil edemedikleri için parçalamak suretiyle yani dörtbeş parça ederek otomobille aşırmışlardır. Cami’nin minberi, levhaları, şerifeleri yıkılıp tahrip edilmiştir. Medrese’nin kütüphanesi sokaklara dökülmüş, sokakları, meydanları kitap yapraklarından geçilmez bir hale getirmişlerdir. Mahalle ve Çarşı Camilerinden her ikisinin camları, levhaları, avizeleri parçalanmıştır. İçlerine pislemek, Kur’an-ı Kerimleri parçalamak ve ayak altında çiğnemek ve abdesthanelere (tuvaletlere) atmak gibi adilikleri izhar etmişlerdir... İfa edilen vahşet ve vecayi hakkında ne söylense hakikat-ı vakayı tamamiyle teşri edemeyeceğini beyan iş bu mazbatamız arz ve takdim kılındı”20.
Diğer taraftan Bilecik Tahkik Heyetinin 17 Nisan 1921 tarihli raporundaki cetvelde Küplü’den 311 kişinin Yunan zulmüne maaruz kaldıkları gösterilmektedir. Dağılım ise şöyledir:
İzale-i bikir: 17, Fiil-i Şeni: 64, Şehit: 34, Yaralı: 25, Gaip: 25 işkence edilen: 20, Beraber götürülen: 120’dir.
Ayrıca raporda;
“1- Küplülerin kısmı azam fiil-i Şeni ve izale-i bikr vakaasına ketum ediyorlar. Binaenaley cetvelde gösterilen miktara bir buçuk müslü zam etmek hakikati ancak gösteribilir.
2- Mezalim pek fecidir. Akçabikar karyesinden bir zavallı kadının ırzına taaruz eden deli bir Yunanlı habis şehvanesini teskin ettikten sonra şehit etmek suretiyle vahşet ve denaiyetini göstermiştir.
3- Papatya karyesinden dört mazlum köylüyü para tehdidiyle kollarını bağladıktan sonra üzerlerine yaylım ateşi açarak üçünü şehit etmişler.
4- Akdere karyesinden Nebioğlu Mehmet Ağa namında bir köylüyü para tehdidiyle sırtını, göğsünü kızarmış yağ ile yakmışlardır.
5- Rüstem karyesinden Said oğlu Kadir, Muhtar Osman Ağa bacaklarından ağaca asmak suretiyle işkence edilerek para talep edilmiştir.
Adları meçhul dört mazlumu kılavuz olarak kullandıktan sonra başlarına tüfenk dipçiği ile parçalamak suretiyle Akçabikar karyesinde şehit edilmişlerdir” denilmektedir21.
KÜPLÜ-AŞAĞIKÖY
Köy İhtiyar heyetince tanzim edilen 12 Nisan 1921 tarihli tutanakta belirtildiğine göre, köyün I. işgali sırasında halkın gözönünde Muhtar Hasan Efendi öldürüldüğü ve bir kaç kişi de para için kesmeye yatırıldığından köylü düşman gelmeden önce harp sahası dışına kaçmıştır. I. işgal sırasında köylünün tüm koyun-keçi sığır ve merkep gibi hayvanları götürüldüğü için bu defa gelişlerinde hayvan bulamamışlardır. Ancak köylünün evleri yerli Rumlarla birlikte talan edildikten sonra ateşe verilmiş, cami ve mektep gibi yerleri yıkmışlardır22.
KÜPLÜ-BAŞKÖY
24 Mart Cuma günü namazdan evvel düşman kaşif kuvvetleri olması muhtemel 8-10 atlının köye geldiği ve buradan da Küplülü Rumlardan birini kılavuz seçerek Kızılkaya (Kızılcamlar) istikametine gittiği ve namazdan sonra da 8.00 sıralarında düşman süvarisinin köye indiğinden sözeden 12 Nisan 1921 tarihli tutanak şöyle devam etmektedir:
“Köy halkının ekserisi evlerinden çıkmağa ailelerini kaçırmağa vakit bulamamıştı. Ölüm korkusu altında inledik. Kapu dışarı hemen çıkamadık. Düşman kadar yerli Rumlar ve evvelki işgalde kaçıpta bu düşmanla beraber gelen yerli Rumlar her türlü hareketi reva görüyorlardı. Öteden-beri köy arkadaşlığı yaptığımız ki beşyüz haneden ibaret köyümüzün üç-yüz hanesini Rumlar teşkil ediyor. Bunların ileri gelen bazıları mahallemizin ırz ve namuz tecavüzatına mani oldular. Yoksa o kaçıpta gelen yani evvelki işgalde Yunan ordusuyla gidipde bu defa tekrar gelenler, köyün bir kısım palikaryalarıyla birlikte halkımıza envai hakaret ve şena-yi yapacaklardı”23.
Her nekadar köylünün ırz ve namusuna dokunulmamışsa da malları alınmıştır. Bu cümleden olarak “Aşağı mahalleden İmam Hoca İsmail Hakkı Efendi’nin üzerinden saatini almışlar. Biraz imtina edince sopa ile dövmüşler ve göğüsüne süngü dayamışlardır. Sağır oğlu Ömer Ağa’nın köy harici Gökçe Viran damlarında bulunan 250 baş koyun ve keçiyi sürüsüyle almışlar, oradaki halı kilim, eşyasını yağma etmişler, Hacı Mehmet Ağa’nın Kayaklı Koyudaki çiftliğini ve eşyasını yakmışlardır. Hayvanları götürmüşlerdir. Arnavut Yunus Ağa’nın muhaceretle eşyasını nakil ettiği Akçabikar köyünden daha öteye taşımak için vasıta bulamamış, orada umum eşyasını düşman eline geçirmiştir. Muhammet Çavuş’un yedibaş sığır hayvanı Mustafa Çavuş’un merkep ve koyunlarını, Toprak Osman Ağa’nın arabasını, Yunus Ağa’nın ineklerini, öküzlerini ve eşyasını gaybetmişlerdir. Köyde her istendiğinde tavuk, yumurta ve kuzu vermek mecburi edilmiştir. Arapoğlu Hacı Ömer Ağa’nın evini basarak iki inekle bir tosununu ve takımıyla bir arabasını almışlardır. Civelek Halil’in arabasını, Bikarcı Osman’ın hanesine girerek kıymetli eşyasıyla bir miktar parasını almışlardır. İşgal müddetince köy düşman erzak anbarı gibi müracaat edenlere arpa ve saman vermiştir”24.
KÜPLÜ-BEKDEMİR KÖYÜ
12 Nisan 1921 tarihli tutanağa göre, Bekdimir Köyü 25 Mart 1921 tarihinde işgal edilmiştir. Düşman köyde buldukları hayvanları almışlar ve köylünün zahire anbarlarını yağma etmişlerdir. Köy halkından Ali Osman Çavuş ile Toprak Hasan Ağa’nın evlerini yakmışlardır. Molla Abdullah Efendi, Musa Mehmet oğlu Ali, Yetim Ahmet Ağa ve Havı Mustafa adındaki şahısları şehit etmişlerdir25.
KÜPLÜ-KURT KÖYÜ
Bu köyde Ekdemir Köyü gibi 25 Mart günü işgal edilmiştir. 13-16 Nisan 1921 tarihli tutanaklarda belirtildiğine göre, köy gençlerinden Civelek oğlu Mehmet Ali ile Dodurgalı Mustafa’nın Ahmet şehit edilmişlerdir. Köy halkı doğulmuş ayrıca çeşitli işkenceler yapılmıştır. Arpa aramak bahanesiyle düşman, evlerin kapılarını kırarak içeriye girip ve kıymetli eşyayı yağma etmiştir.
Köyün maddi zararı şöyledir;
520 Koyun-keçi, 90 merkep, 80 at ve kısrak, 250 sığır, yorgan, döşek, ve bakır kap değeri; 5000 lira, 700 kile arpa, 80 kile buğday, 50 kile Fasulye, nohut ve mercimek, 50 adet halı-kilim (iki adet camininkiler dahil), 1000 lira evrak-ı nakliyadir26.
KÜPLÜ-YENİ KÖY
Yüzotuz haneli ve bir cami ile iki okulu bulunan Yeniköy’deki Yunan mezalimi 11 Nisan 1921 tarihli köy halkının tanzim ettiği tutunakta şu tüyler ürpertici cümlelerle anlatılmaktadır;
“1- Köyün haricinde bir harap samanlıktan maade köyün bütün evleri, bütün köy eşyasıyla birlikte yakılmıştır. Ve taş üstünde taş bırakılmamıştır.
2- Hasta olduğundan çıkamamış olan Şeyh Ahmet oğlu Ali ile Molla Halil oğlu Ali ve Alilerin Mustafa’nın validesi altmış yaşındaki Fatma kadın gayet feci bir surette şehit edilmiştir. Düşmanın firarından sonra merhumların ve merhumenin naaşları köyde görülmüş ve defin olunmuştur. Zaten köyde bunlardan başka bir şey kalmamıştır.
3- Hizmette bulunan hayvanlarımızla, düşman işgalinden evvel kaçırılan ve hatt-ı harp haricine çıkarılan hayvanattan gayri acele ile çıkarılmayan ve kırlarda kalan hayvanatımızda yüzü mütecaviz koyun-keçi, 60 sığır hayvanı ve hayvanının kırda bulunmasından kaçılı lam ayan yirmi kadar araba düşman tarafından alınarak gasp edilmiştir.
4- Köy zahiresi ve yemeklikler evvelce çıkarılamamış bulunuyordu. Düşman alabildiğini almış ve mütebakisini köy ile birlikte yakmıştır. Ayrıca 100 kile arpa, 100 kile susam, 100 kile haşhaş, 100 kevgir pamuk 1100 okka eğrilmiş iplik düşman elinde mahvolmuştur...”28.
Tutanakta asıl zayiatın daha sonra arz edileceği de bildirilmektedir.
KÜPLÜ-ŞÜKRANİYE (ÇATAK KÖYÜ)
1921 senesi Martı’nın 24. günü düşman bu köyden geçmiştir. Ancak Küplü ve Pazarcık tarafından öteberi almak için Yunan askerleri gelmiştir. Bu askerler yiyecek ve özellikle para vermeyen köy halkını çeşitli işkenceler yapmışlardır. Bu cümleden olarak Muhtar Süleyman Efendi’nin 80 yaşındaki annesini para vermedin diye dövmüşlerdir. 13 Nisan 1921 tarihli tutanakta belirtildiğine göre en büyük ziyanı giderlerken yapmışlardır. 28 Öküz, 18 inek, 48 tosun-dana, 160 koyun-keçi, 7 kısrak ve hesapsız miktarda tavuğu beraberlerinde götürmüşlerdir. Bu arada köyde yumurta koymamışlardır.
Ayrıca 5 araba, 300 lira değerindeki eşya, 90 kile buğday, 42 kile burçak ve 39 kile arpa almışlardır29.
KÜPLÜ-SÜLEYMANİYE KÖYÜ
15 Nisan 1921 tarihli tutanakta bildirildiğine göre; düşman köyde bir gece kalmış ve harp ederek ilerlemiştir. Bir hafta sonra meydana gelen ricaat üzerine tekrar Süleymaniye köyüne uğramıştır. Köyden koyun-keçi, araba, tavuk ve yumurta almıştır. Bu arada dövmek suretiyle Muhtar Yusuf Ağa ile aza Mehmet oğlu Muharrem Ağa’yı öldürmüşlerdir30.
13-14 Nisan 1921 tarihli Bilecik Tahkik Heyeti raporlarına göre Yarhisar Bucağı ve köylerinin maddi yönden zararı şöyledir:
YARHİSAR BUCAĞI (MERKEZ)
Manda; 6, öküz; 12, İnek: 8, Dana: 9, Beygir: 8, Merkep: 9, Oğlak: 12, Kuzu: 14, Buğday: 1860 kile, Bulgur: 930 okka, Arpa: 850 kile, Mısır: 595 kile, Osmanlı Altını: 21, Beşlik Altın: 32, Beşi Biryerde altın: 9, Para: 1800 lira, Yemek Takımı: 1141, Çay Takım: 95, Yakılan Cami: 1, Kilim: 27, Yatak: 228, Yorgan: 268, Çarşaf: 198, Cami Kilimi: 8, Cami Seccadesi: 16, Musaf-ı Şerif: 150 dir31.
YARHİSAR-AYVACIK KÖYÜ
Öküz-İnek: 60, Koyun-Keçi: 135, Beygir: 1, Merkep: 13, Arpa: 4500 kile, Buğday: 3500 kile, Araba: 3 ve 250 000 lira değimde eşya32.
YARHİSAR-ELMABAHÇE
Öküz-İnek: 30, Manda: 3, Beygir: 1, Keçi: 50, Arpa: 700 Kilo, Buğday: 800 kile, Yakılan ev: 1, Kıymetli eşya: 100 500 liradır33.
YARHİSAR-ERKOCA KÖYÜ
Yakılan Ev: 5, öküz: 34, İnek 18, Beygir: 5, Merkep: 17, Keçi: 37, Eşya Kıymeti 258 000 liradır. Ayrıca 25 kadına tecavüz edilmiştir34.
YARHİSAR-HASAN DERE KÖYÜ
Yakılan Hane: 9, Sığır: 33, Koyun-Keçi: 60, Beygir: 2, Buğday: 1830 kile, Arpa: 500 kile, Eşya Kıymeti 35 000 liradır. Ayrıca 2 kişi de yaralanmıştır35.
YARHISAR-KENDİRLİ KOYU
Yakılan Samanlık: 1, Sığır: 80, Manda 12, Beygir: 17, Merkep: 1, Keçi: 37, Kıymetli Eşya Değeri: 100 000 lira, Arpa: 200 kile, Buğday: 100 kiledir36.
YARHİSAR-KÜNCEĞİZ (KÜNÇEZ) KÖYÜ
Sığır: 24, Beygir: 4, Koyun-Keçi: 6, Arpa: 1500 kile, Kıymetli Eşya Değeri: 400 000 liradır37.
YARHİSAR-BAĞDECİK KÖYÜ
Sığır: 9, Beygir: 7, Cerhan Katli: 1, Eşya Kıymeti: 166 950 liradır38.
YARHİSAR-ALPAGUT KÖYÜ
Beygir: 12, Merkep: 14, Koyun-Keçi: 15, Evrak-ı Nakdiye: 800, Kati: 2, Yaralı: 2, Dövme: 12’dir39.
YARHİSAR-KARAAĞAÇ KÖYÜ
Beygir: 2, Evrak-ı Nakdiye 200 adet ve köyden Halil, Abdullah ve İsmail adlı kişiler şehit edilmişlerdir40.
YARHİSAR-KINIK KÖYÜ
Beygir: 5, Sığır: 30, Merkep: 6, Araba: 5, Evrak-ı Nakdiye: 108 300 adet, ve ayrıca 1 kişi de şehit edilmiştir41.
YARHİSAR-OKLUCA KÖYÜ
Kıymetli Evrak: 55000 adet, Darp: 10, Sığır: 49, Merkep: 4, Beygir: 3, koyun-keçi: 100, Arpa: 1528 kile ve Araba: 6’dır42.
YARHİSAR-KOYUNKÖY
Cebren Fiil-i Şeni: 1, Eşya Kıymeti 150 000 lira, Sığır: 56, Para: 5000 lira, Beygir: 1, Buğday: 2500 kile, Mısır: 400 kiledir43.
YARHİSAR-KAVAKLI (SULTANİYE) KÖYÜ
Kati: 1, Öküz-Dana: 29, Beygir: 12, Koyun-Keçi: 79, Buğday: 2800 kile, Arpa: 5200 kile, Eşya değeri: 500 000 liradır44.
B. BOZÖYÜK MERKEZİ VE KÖYLERİNDE YUNAN MEZALİMİ
Bozöyük Merkez ve köyleri halkı da insanlık dışı Yunan vahşetinden nasibini almıştır. Bu cümleden olarak Bozöyük’ün I. işgali esnasında, Teke Mahallesi’nde yedi ev basılmış ve evde bulunan kadınların ırzlarına dokunulmuştur. Halkın elindeki arpa, saman ve tavuk Yunanlılar tarafından cebren toplatılmıştır. Bozöyük”te yedi dükkan yağma edilmiş ve Yörük Emin Ağa’ya ve daha bazı kişilere, köylülere ait koyun sığır gibi takriben beş bin kadar hayvan Yunanlılar tarafından götürülmüştür. Bu arada Hafız Nuri Efendi’nin evi süpürgeye varıncaya kadar yağma edilmiştir. Ayrıca tüccarlardan Mehmet Pehlivan, Demir Hüseyin Efendi Askeri Polis Müdürü Üsteğmen Vehbi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Ali Efendi ve daha birkaç kişinin evleri aranmış, eşyaları yağma edilmiştir45.
Burada tablo vardır.
24. Fırka Kumandanlığının Garp Cephesi Kumandanlığına gönderdiği 19 Şubat 1921 tarihli yazının eki cetvelde46 Bozöyük köylerine ait Yunan mezalimi şöyledir47:
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere Bozöyük’ün I. İşgali sırasında, Yunan mezalimi daha çok halkın mallarına yönelik olmuştur. Bununla beraber buradan Yunan askerinin, halkın can ve namusuna dokunmadıkları hükmünü çıkarmak yanlış olur. Daha önce de ifade edildiği üzere, yörenin I. işgali üç gün kadardır. Bu süre içerisinde belirtilen fiilleri işleyenler, daha fazla kalsalardı neler yaparlar di? Bu sorunun yanıtı işgale uğrayan köylerin ileri gelenlerince tanzim edilen kayıp ve zararlarını belirtir tutanaklarda mevcuttur. Bu tutanakların hemen hepsi, “Türk askerinin yetişmesiyle canımızı ırz ve namusumuzu kurtarabildik” cümleleriyle son bulmaktadır. Halkın bu görüşlerinde ne kadar haklı olduklarını üzülerek belirtelim ki, daha sonraki günlerde yörenin tekrar işgallerinde tahakkuk etmiştir. Örneğin Bozoyük’ü II. işgallerinde (24 Mart 1 Nisan 1921) Yunanlılar vahşetlerine kasabayı ateşe vermekle başlamışlardır. Ayrıca, Bozöyük Nahiye Müdürü Ahmet Rasim Bey’in Garp Cephesi kumandanlığına gönderdiği 8 Nisan 1921 tarihli raporda Yunan Kumandanı’nın emriyle Alibeydüzü, Akçabikar, Karayay ve Saraycık köylerinin de yakıldığı belirtilmektedir48, bu arada halkın mallarının yanısıra, canlarına, ırz ve namuslarına da saldırmışlardır49.
Yukarıda belirtilenlerden başka II. işgali sırasında Bozöyük ve çevresinde görülen Yunan mezaliminden tesbit edebildiklerimiz köy köy şöyledir:
AKÇABİKAR KÖYÜ
Düşman işgalinden önce köylü, savaş alanı dışına kaçtıkları için can kaybı olmamıştır. Ancak Yunan askeri, köyü çeşitli yerlerden ateşlediği için 60 hanelik köyden yalnız yedi göz ev kurtulmuştur. Diğerleri yakılıp yıkılmıştır. Bu arada köyün camisi ile okulu da yakılmıştır. Köylü hayvanlarını ve diğer mallarını giderken yanlarında götüremedikleri için düşman tarafından gasbedilmiştir50.
ALİBEYDUZU KOYU
Akçabikar Köyü gibi bu köy de düşman işgalinden önce terkedilmiştir. Ancak köylü, hayvanlarını ve eşyalarını beraberlerinde götüremedikleri için, bu yönde zararları fazladır. Köy ileri gelenlerince tanzim edilen 7 Nisan 1921 tarihli tutanakta Yunanlıların vermiş oldukları zarar 118000 lira olarak tesbit edilmiştir51. Bu arada köylünün evleri de yakılmıştır52.
BOZALAN KÖYÜ
İşgalinden birkaç saat önce aldıkları haber üzerine köylü, ailelerinin can, ırz ve namuslarını korumak için mal ve mülklerini bırakarak topluca dağlara çıkmışlardır. Bu yüzden eşya ve hayvanları düşman tarafından gasbedilmiştir. 16 Nİsan 1921 tarihli tutanağa göre köylünün zarar ve ziyanı (Koyun-keçi, öküz, inek, at, kısrak ve eşya olarak) 1034 lira 890 kuruştur53.
ÇAYDERE KÖYÜ
3. Fırka Süvari Kumandanı İbrahim Bey’in emri üzerine köylü, mal ve mülklerini bırakarak civar dağlara çıkmışlardır. Her iki taraftan vuku bulan topçu ateşinin şiddetinden evler çökmüştür.
Köye gelen düşman köyde hiç kimse göremeyince, hayvanları ve eşyayı zarar vermiştir. Bu zarar 15 Nisan 1921 tarihli tutanağa göre 1165 350 kuruştur54.
DARIDERE KÖYÜ
Bu köy halkı da 3. Fırka Süvari Kumandanı İbrahim Bey’in emri üzerine, mal ve mülklerini bırakarak dağlara çıkmışlardır. 16 Nisan 1921 tarihli tutanak’ta belirtildiğine göre köylünün zararı 83700 liradır55.
DARIDERE YUKARI MAHALLESİ
Bu köyün halkı da diğer köylerde olduğu gibi düşman gelmeden önce dağlara çekilmişlerdir. Bu yüzden can kaybı olmamıştır. Ancak düşman köylünün mal ve mülküne zarar vermiştir. Bu zarar, 16 Nisan 1921 tarihli tutanak ekinde sunulan cetvele göre 83700 liradır56.
DELİELMACIK KÖYÜ
Düşmanın ikinci işgalinde en fazla zarar gören köylerden birisi de Delielmacık köyüdür. Bu köyden 8 kişi düşman tarafından şehit edilmiştir. Ayrıca köylünün mal ve mülküne verilen toplam zarar, 714200 liradır57. Alman malların dağılımı ise şöyledir:
202 keşi, 40 koyun, 7 öküz, 29 inek, 7 beygir, 200 kile arpa, 58 kile bulgur ve nohut ve 1000 lira değerinde kıymetli eşyadır58.
GÜNYARIK KÖYÜ
Köy halkının ileri gelenlerince tanzim edilen 14 Nisan 1921 tarihli tutanakta Yunan vahşeti şöyle belirtilmektedir.
“Düşman tarafından köyümüz işgal olundu, işgalden evvel eşyalarımızı, hayvanlarımızı bırakarak dağlara ve civar karyelere (köylere) kadınlarımızla kaçarak köyü tahliye ettik. Köyümüzde 15-20 ihtiyar kaldı. Düşman kaçıncaya kadar böylece dağlarda, bayırlarda kaldık. Düşman hayvanatımızdan 224 koyun, 64 keçi, 66 tiftik keçisi, 86 sığır, 2 manda, 11 beygir, 6 merkep, bir tane kalmayıncaya kadar kümes hayvanı ve muhtelif eşyayı almışlardır. Hesaba göre bunların değeri 220500 kuruş etmektedir. Köyde kalanlar, düşmanın işkencesine maruz kalmışlardır. Para için bir kaç defa kesmeğe yatırmışlar, envai zulüm görmüşlerdir. Camiden ve evlerden aldığı Musaf-ı Şerifi ve Cüz’ü şerif yapraklarını envai pisliklerle yok ettiler. Bunları abdesthanelere (tuvaletlere) attılar. Evlerde kalan eşyaların üzerine pislikler sürmek ve dahi bir evde pislikler üzerine ekmekleri koymuşlardır. Evlerin pencerelerinin camlarını, kapılarını kırmışlardır. Hamd olsun kaçarken ATASE vermeyi fırsat bulamadı. Askerimiz erişti. Köy yanmaktan kurtuldu”59.
Bilecik Tetkik Heyeti’nin raporunda ise köylünün zararı, 4375 lira olarak tesbit edilmiştir60.
HAMDİYE KÖYÜ
işgalden önce köy tahliye edilmiş ise de, arkadan yetişen düşman, geride kalanlardan 14 kişiyi şehit etmiştir. Köyde hiç kadın bırakılmadığı için tecavüz vaki olmamıştır. Ancak düşman köyde bulduğu hayvanları ve arpayı gasbetmiştir. Köylünün toplam zararı, 1262 liradır61.
KAPANALAN KÖYÜ
Türk askeri yetkililerce verilen emir üzerine halk çevre köylere çekildikten sonra, Kapanalan köyü işgal edilmiştir. Bu yüzden köylünün can kaybı yoktur. Ancak köylünün mal ve mülküne 533320 kuruşluk zarar verilmiştir62.
KARABAYIR KÖYÜ
Bu köy de düşman gelmeden önce boşaltılmıştır. Ancak köylünün arabaları hükümetin emrinde olduğu için eşyaları köyde kalmış ve düşman tarafından yağma edilmiştir. 52 hanelik köyün muhtelif mahalleri yakılmıştır. Bu cümleden olarak, 23 ev bütün müştemelatıyla, 10 göz samanlık tamamiyle yanmıştır. Köyün diğer evleri de tahrip edilmiştir. Bu arada Yunan askeri köylünün 200 kadar koyun-keçisini, 20 sağırını, bütün tavuklarını ve zahiresini almıştır63.
KIZILTEPE KÖYÜ
Köy boşaltıldıktan sonra işgale uğramıştır. Bu köyde düşmanın vermiş olduğu zayiat (9 Nisan 1921 tarihli tutanağa göre) 9185 liradır64.
KUYUPINAR KÖYÜ
Halk aileleriyle birlikte civar köylere çıktıktan sonra köy düşman tarafından işgal edilmiştir. Düşmanın bu köye verdiği zarar 230 lira 300 kuruştur65.
REVNAK KOYU
Bu köy halkı da köylerini işgalden önce terkettikleri için can kaybı olmamıştır. Ancak düşman, 38450 lira tutarında köylünün malına zarar vermiştir66.
C. PAZARYERİ (PAZARCIK) MERKEZ VE KÖYLERİNDE YUNAN MEZALİMİ
Yunan zulmüne uğrayan yerlerden birisi de Pazaryeri ve çevresi halkıdır. Bu cümleden olarak Pazaryeri merkezinde 24 kişi şehid edilmiştir67. Ayrıca halkın malına ve ırzına da saldırılmışım Garp Cephesi Komutanlığının 16 Şubat 1337 (1921) tarihli raporunda birinci işgal sırasında Yunanlıların verdiği zarar-ziyan şöyle gösterilmektedir:
Burada tablo vardır.
Yunan askerleri yukarıda belirlenen hayvanlardan başka arpa, saman, bulgur, yağ gibi yiyecekler de almışlardır68.
Sonraki işgallerde Yunan zulmünün daha da şiddetlendiğini görüyoruz. Nitekim ikinci işgali sırasında Pazaryeri merkezinde Batı Cephesi I. Tümen Komutanlığı Tahkik Heyeti’nin 15 Nisan 1921 tarihli raporunda bildirildiğine göre, halkın pek çoğuna dayak atılmıştır. Bu arada 4 kişiyi şehit etmişler, 6 kişiyi silahla yaralamışlar, bir kadının ırzına geçmişler, 102 kişiyi de beraberlerinde götürmüşlerdir. Aynı raporda, Yunan askerinin Pazaryeri halkına verdiği zarar ve ziyan da;
Yakılan Ev: 1, Yakılan Samanlık: 1, Tahrip Edilen Değirmen: 1, Manda: 70, Öküz: 134, İnek: 7, Koyun-keçi: 90, Beygir: 10, Arpa: 1580 kile, Araba: 102, Yakılan Araba: 5, Gasp olunan Zati Eşya Değeri: 1380 lira, Diğer Eşya Değeri: 774 500 lira, Gasp Olunan Para: 350 lira olarak tesbit edilmiştir69.
Daha sonraki günlerde tanzim edilen bir başka raporda da Pazaryeri merkezinde 36 evle birlikte 7 dükkanın Yunanlılar tarafından yakıldığı belirtilmektedir70.
Pazaryeri çevresinde görülen Yunan zulmünden tesbit edebildiklerimiz köy köy şöyledir.
AHMETLER KÖYÜ
Ahmetler Köyü, 24 Mart 1921’de işgale uğramıştır. Köy halkının 12 Nisan 1921 tarihli tutanağında Yunan askerinin yaptıkları şöyle belirtilmektedir:
“... Hacı Ahmet oğlu Hasan’ın beygirini, Güveşçi oğlu Mehmet Çavuş’un takımıyla bir atını, Hacı Bekir oğlu Osman Ağa’nın takımıyla kızrağını, İmam oğlu Mustafa’nın bir öküzünü koşulu olarak aldılar. Bununla beraber köyümüzden hayvanlarımız için satın alınan 200 liralık samanı gasbetmişlerdir Düşman Ricaat gününe kadar hatsız hesapsız tavuk, yumurta, kaz ve hindiyi yağma ettiler. Ahali’den Sarı Mustafa’nın evine cebren girerek üzerindeki parasını aldılar. Köylünün birbirine yardım ve muavenet etmesi ve istedikleri herşeyi vermesi sayesinde köyümüzü yaktırmaktan ve gerekse kati ve ırza tecavüz gibi halleri menettik. Askerlerimizin yetişmesi üzerine ahalimiz düşmanın zulmünden kurtuldu”71.
Garp Cephesi I. Tümen komutanlığı Tahkik Heyeti’nin 15 nisan 1921 tarihli raporunda ise, Yunan askerinin Ahmetler Köyünden 200 liralık saman, 3 beygir, 28 karasığır, 14 araba, 13 koyun-keçi, 200 kile arpa, 100 lira ve 100 lira değerde kıymetli eşyayı gasbettikleri belirtilmektedir72.
BÜYÜK ELMALI (ELMALI KESİR) KÖYÜ
Bu köy de Ahmetler köyü gibi 24 Mart 1921’de işgale uğramıştır. Köy İhtiyar Heyeti’nin 14 Nisan 1921 tarihli tutanağında Yunan zulmünden şöyle sözedilmektedir:
“1- Düşman 24 Mart 1337 (1921)de köyümüze gelmiştir.
2- Düşman karyemiz ahalisini binbir türlü işkence etmiştir. Ez cümle yukarı mahallede Hoca Molla Hasan Efendi’nin sağ kolunun darp neticesinde kırıp alana yatırmışlardır. Yine karyemizden Kara Osman’ın oğlu Mehmet, Hacı Karazade Zekeriya, Kara Osman Oğlu Hasan, İsmail Ağaoğlu Ali, Hacı Mehmet oğlu Muhsin, Kasım ve Hasan, Sağır İbrahim, Acı İmamın Ahmet, Hayrullah’ın Hasan, Hayrullah’ın Ömer Hafız, İdris’in İsmail, Hacı Ali Hasan, Fevzi Ali Osman Ağaları tüfenk ve odunlarla darp ederek yerlerde süründürdükleri ve herbirinin ölüm derecesinde bitkin düştükleri ve bin türlü işkenceye uğramışlardır.
3- Bu defa düşman karyemizi yakmakla tehdit ederek kıymetli eşyayı ve birçok davarı ve hayvanı (45800 kuruşluk) zarar vermişlerdir.
4- Yukarı mahalle muhtarı İmam Halil oğlu Mehmet Ağa’yı darp ve işkence ederek hanesindeki 370 lirasını gasp ve bir çok eşyasını almışlardır.
5- Adem Hocazade İbrahim ile Şakiroğlu Salih’i darp ve eşyasını almışlardır”73.
GÜMÜŞDERE KÖYÜ
Bu köy halkı da Yunan zulmünü görmüştür. Bu cümleden olarak, Köy İhtiyar Heyeti’nce Garp Cephesi 4. Alay Komutanlığı Tahkik Heyeti Başkanlığına gönderilen tutanakta;
“... Köyümüzden 24 haneyi yakmışlar, bir kısmını da yıkmışlardır. 125 haneden 20 hane kalmıştır. Hanelerde bulunan eşya ve zahireyi alıp götürmüşlerdir... Fethullah oğlu Ahmet Ağa’yı ... Camii Şerifte işkence ile kollarına kütükle bağlamak suretiyle dövmüşlerdir...” denilmektedir74.
KARAKOY KOYU
Köy halkı düşman gelmeden önce çevre köylere kaçtıkları için can kaybı olmamıştır. Ancak düşman köylünün malına zarar vermiştir. Köy İhtiyar Heyeti’nin 14 Nisan 1921 tarihli tutanağına göre 120 haneden ibaret olan köy, Yunan askerlerince ateşe verilmiştir. Bu esnada 11 Samanlık, 3 dam ve 33 evde eşyasıyla birlikte tamamen yanmıştır. Ayrıca köylünün 185 sığırı ve 3700 davarı gasbedilmiştir75.
Garp Cephesi Komutanlığı Tahkik Heyetinin 15 Nisan 1921 tarihli raporuna göre; Pazaryeri köylerinde kuyan zulmü şöyledir.
1- Arpadere Köyü tamamen yanmıştır. Düşman tarafından köy halkının pekçoğu döğülmüştür. Yunan askerleri köyden 70 hayvan birlikte erzak ve 150 lira almıştır.
2. Tepe Köyü’nden Zaam İsmail’in kızı silahla sağ kolundan vurulmuştur.
3- Büyük Elmalı Köyünden altı (6) bin kadar düşman piyade askeri geçmiştir. Köy yağma edilmiş ve yakılmıştır. Köy halkından birçokları sopa ve tüfekle kolları kırılmıştır. Köyden iki kişiyi arabasıyla götürmüştür. Sağ olup olmadıkları bilinmemektedir. Ayrıca düşman köyden işkence ile 45700 liraya aşkın para almıştır.
4- Burçalık Köyü tamamen yanmıştır. Köy namına bir şey kalmamıştır. Köyü 200 kadar düşman atlısı basmıştır. Bu esnada köy halkından bir kişi Yunan askerlerince şehit edilmiştir. Burada bir çok tahribat yapılmıştır. 43500 kuruşluk zarar ve ziyan vardır.
5-125 haneli Gümüşdere Köyü yakılmıştır. Yalnız 20 ev kalmıştır. Köyden dövülen çoktur.
6- Bahçe Sultan tamamen yanmıştır. Köyde ahali namına hiç bir fert yoktur.
Latif Paşa tamamen yanmıştır. Ancak üç ev kalmıştır. Ahali yoktur76.
D. SÖĞÜT MERKEZ VE KÖYLERİNDE YUNAN MEZALİMİ
Yunanlılar ilk olarak 26 Mart- 1 Nisan 1921 arası 6 gün, ikinci olarak da 4 Ağustos 1921 - 4 Eylül 1922 arası 13 ay süreyle Söğüt’ü işgal etmişlerdi Yunanlılar diğer işgal ettikleri köy, kasaba ve şehirlerde olduğu gibi burada da pek çok insanlık dışı davranışlarda bulunmuşlardır. Söğüt halkının ileri gelenlerince77 hazırlanan 10 Nisan 1921 tarihli raporda, bu Yunan mezalimi özetle şöyle belirtilmektedir:
“1- Paşaağaların Dursun (Hıfzıhüseyin Mahallesi’nden Fabrikatör Remzi Efendi’nin büyük validesi) Hanım ile Cami-i Kebir Mahallesinden Tahsildar Mehmet Efendi’nin validesi Hatice Hanım süngülenmek suretiyle öldürülmüşlerdir. Dursun Hanım’ın feryadına karşı kahkahalarla gülerek eğlenmişlerdir.
Yine Cami-i Kebir mahallesinden Hacı... Efendi’nin onüç yaşında …nın bikirini izale ederek beraberlerinde götürmüşlerdir. Aynı mahalleden Şaheste Hanım ile Çimenlik mahallesinden Emirlerin İbrahim’i birçok işkenceyle feci şekilde öldürerek, her ikisinin de evlerini yakmışlardır.
2- Çimenlik mahallesinden Kasap Hacı Emin, Hıfzıhüseyin mahallesinden eski Tahrirat Katibi Mustafa Efendi, Camii-i Kebir mahallesinden de Kızıloğlu Rüştü düşman tarafından alınıp götürüldüğü veya öldürüldüğü tesbit edilmediğinden, yaşayıp yaşamadıkları bilinmemektedir. Aşçı Ahmet Çavuş, dövülmek suretiyle öldürülmüş ve cesedi yakılmıştır.
3- Sekizyüz kadar Müslüman evi yakılmış ve eşyaları da yağma edilmiştir.
4- Üç cami üç mescit, iki medrese bir dergah-ı şerifle birlikte içerisine 40 erkek ile 60 kadın doldurulmak suretiyle Cami-i Kebir (Büyük Cami) yakılmıştır. Caminin taştan yapılmış olması sebebiyle mazlumlar büyük bir faciadan hayatlarını kurtarmışlardır. Mebus Halil Efendi’nin babası İbarih Efendi feci şekilde dövülerek parası alınmıştır.
Ertuğrul Gazi Hazretlerinin türbesi üzerindeki sanduka kırılmak suretiyle kaldırılmış ve mübarek mezarı kazılmıştır. Ayrıca, üzerinde asılı lamba kırılmış bu billur parçalarından haç işareti yapılmıştır. Bu arada Kur’an-ı Kerimler yırtılarak ayaklar altında çiğnenmiş, özetle türbenin içerisine çeşitli pislik dökülmüş ve bu vahşeti yazmak kalemin gücü yetmeyeceğinden gözle görülerek anlamamak ve yunan vahşetine karşı lanetler yağdırmamak kabil değildir.
6- Türbenin etrafında bulunan binaların hepsi yakılmıştır. Bu arada Ertuğrul Gazi Hazretlerinin Zevce-i muhteremelerinin (Saygıdeğer eşlerinin) kabri üzerindeki demir parmaklık tahrip edilerek kabri kazılmış
ve bir çok yerlerinde haç işareti dikilmiştir. Ayrıca Osman Gazi Hazretlerinin vefat ettiği mahalli gösterir abide yıkılmış ve etrafına kalemin yazamayacağı çeşitli pislik dökülmüştür. Türbede bir Müslüman kadının ırzına geçilmiş ve memeleri kesilmek suretiyle orada öldürülmüştür.
7- Söğüt’ün merkezinde 350 (üç yüz elli)yi aşkın han, dükkan ve fırın eşyalarıyla birlikte yakılmıştır... (bu arada) kutsal yapılar, Müslümanların sığınakları olan evler, de ... eşyalarıyla beraber yakıldığı gibi tahliye sırasında kaçamayan mazlum Müslümanların bir kısmı öldürülmekle, genç kızların bikri izale olunarak beraberlerinde götürmüşlerdir... Kasabadaki Müslümanların hepsinin mal ve mülkü zaptedilmiş, kendileri de darp, hakaret ve çeşitli işkence edilmek suretiyle zulme uğramışlardır. Kura katibi Osman Efendi, Sabık Tahsildar Niyazi Efendi ile Hacı Sait Efendi’nin Mehmet Efendi gibi ileri gelenlerle eski muallimlerden Emin Turgut Efendi boğulma tehlikesi geçirmişlerdir. Evler Yunanlılar tarafından karpit dökmek suretiyle kasten yakılmıştır...78
61 nci Tümen Komutanı Albay İzzettin Bey’in Garp Cephesi Komutanlığı’na gönderdiği 15 Nisan 1921 tarihli raporunda da Yunan Mezalimi şu tüyler ürpertici cümlelerle dile getirilmektedir:
“... Söğüt, Yeniköy, Sıraca, Aşağıköy, Akçapınar, Karabayır köylerinde düşman yangınlar çıkartmış, Yeniköy kamilen yakılmış, diğer köylerde pek az hane kalmıştır. Söğüt Ertuğrul Türbesi’nin şimdiki görüntüsü pek acı vericidir. İstilâya uğrayan köylerin harp bölgesi haricine çıkaramadıkları hemen bilûmum hayvanatı, düşman tarafından sürülüp götürülmüş veya yedirilmiştir. Hububat ve yiyecekler de tamamen yağma edilmiştir. Camilerden aldıkları Kur’an-ı Kerimleri yırtıp abdesthanelere atmış ve pisletmişlerdir... Yerli Rumların iştirakiyle eşyalar yağma edilmiş ve paraları üzerlerinden alınmış, Söğüt’ten Şahine Kadın, Fabrikatör Sabri Efendi’nin büyük validesi Dursun, Tahsildar Mahmut Efendi’nin validesi Hatice Hanımlar birçok işkence ile şehit edilmiştir ve bu üç kadını Söğüt Kasabası yangınında yakmışlardır. Hacı... evlatlığı on üç yaşlarında...’nın bikrini izale etmişler (kızlığını bozmuşlar) ve beraberlerinde götürmüşlerdir. Söğüt erkeklerinden Ahmet Çavuş, Emirlerin ibrahim darp ettirişiyle şehit düşmüşler, Sabık Tahrirat Katibi Mustafa, Kasap Hacı Emin ve Kızıloğlu Rüştü de düşman tarafından götürülmüştür... Ertuğrul Türbesi’nde bir İslam kadınını tecavüz edildikten sonra memeleri kesilmek Suretiyle şehit edilmiştir. Zeyve köyünden civar ormanlarında saklanan kadınları saklandıkları yerde yakalanarak kötü uygunsuz işler yapmışlar. Yeniköy’den hasta ve sakat olduklarından çıkamamış olan Şeyh Ahmet oğlu Ali Molla, Hali oğlu Ali Ağalarla ve Alilerin Mustafa validesi Fatma kadın gayet feci bir surette şehit edilmişler ve naaşları köyde bulunmuştur. Söğüt’ün Burçak köyünden Kargacıoğullarından Kamil, para için rovelver ile beyni parçalanarak şehit edilmiştir. Küplü’nün Beydemir Köyünden Molla Abdullah Efendi’yi, Musa Mehmet oğlu Ali, Yetim Ahmet ve Hacı Mustafa Ağaları şehit etmişlerdir. Henüz düşman yarasını taşıyan bir çok ihtiyar erkek ve kadın vardır”79 denilmektedir.
Yukarıda belirtilenlerden başka Söğüt ve çevresinde görülen Yunan zulmünden tesbit edebildiklerimiz köy köy şöyledir.
BORÇAK KÖYÜ
Bu köy halkından kırkbeş yaşlarında Karaağaçoğullarından Süleyman oğlu Kamil parasına tamamen şehit edilmiştir. Fehimak Ali de sopa ile dövülerek işkenceye maruz kalmıştır. Köyden, Çırak Halil, Bekir oğlu Halil, Hacı Halil oğlu Hasan, Tatar Hasan, İmam Hacı Hafızın Hüseyin Efendi, Hacıberber oğlu Hüseyin Usta, Gavazı Ali ve Mustafa, Zeytin Mehmet, Uzun Ali oğlu İsmail, Kara İmam oğlu Molla İbrahim, Kanbur oğlu Ali, Hacı Mehmet gibi bazılarının da toplam 250 koyun ve keçisini, 17 sığırını, 4 merkebini, 30 kile arpasını almışlardır. Ayrıca köyde bulunanlardan 21700 kuruş gasbetmişlerdir80.
HAYRİYE KÖYÜ
Köy harp dahilinde kaldığı için bütün evleri yıkılmıştır. Hayvanlar düşman gelmeden önce kaçırıldığı için Yunanlılar sadece dört hayvan alabilmişlerdir. Bununla beraber, caminin halı ve kilimleriyle, evlerde buldukları diğer eşyayı yağma etmişlerdir81.
SAVCIBEY (AKTAŞ) KÖYÜ
Köy düşman işgalinden önce boşaltıldığı için can ve mal kaybı olmamıştır. Evler yakılmamıştır. Bununla beraber köylünün bir hayli eşyası zarar görmüştür82.
KAMURANTEKKE (DORUK) KÖYÜ
Köyde 25 ev Yunanlılar tarafından yakılmıştır. Bu arada eşya ve zahire de gasbetmişlerdir. Hayvan ve insan zayiatı yoktur83.
HABİTABAT KÖYÜ
Düşman işgalinden önce, hayvanlarını ve kıymetli eşyalarını Sakarya’nın öbür tarafına naklettiklerinden pek fazla zayiat olmamıştır. Köyde kalanlar Yunanlıların hakaret ve işkencelerine maruz kalmışlardır. Her gün köye gelen Yunan askerine tavuk ve yumurta vermek zorunda bırakılmış ve böylece evlerini yakılmaktan kurtarmışlardır. Bu arada daha fazla işkence görmemek için zaman zaman aralarında para toplayarak Yunan askerlerine vermek zorunda kalmışlardır84.
KÜRE KÖYÜ
Köy düşman kuvvetlerinin ayağı altında kalmıştır. Yunan askerleri köyün ileri gelenlerinden Muhtar Halil Ağa, Hatip Hüseyin Efendi, Emekli Yüzbaşı Hüseyin Efendi, Hafız Ahmet Efendi adlarındaki kişilere tehdit ve hakaret etmek suretiyle para almışlardır. Nitekim 27 Mart 1921’de köye gelen Yunan askerleri köylüden 200 lira para istemişlerdir. Köylüler “bu köy fakir bir köydür. Bu kadar para bulamayız, deyince köy yanındaki bir iki evi kundaklamaya kalkmışlar hatta ateşe vermişlerdir”. Köylü istedikleri parayı vermek suretiyle kurtulmuştur. Bu arada köyden tavuk ve yumurta da almışlardır85.
SIRHOCA KÖYÜ
25 Mart 1921’de köye gelen Yunan askerleri 70 haneden ibaret olan köyün cemisi ile, 48 hanesini ve okulunu eşyalarıyla beraber yerle bir etmişlerdir. Ayrıca köy halkından Bayraktar oğlu Ali, Hacı Hayri’nin Mehmet, Koca Ali’nin Süleyman ve Sarı Hasan’ın Abdullah’a ait çok sayıda hayvanı gasbetmişlerdir. Köy ahalisi daha önce tedbir aldığından ırz ve namuslarını korumuşlardır86.
HAMİDİYE KÖYÜ
Yunan askerleri, bu köyden 14 kişiyi çeşitli işkencelerle şehit etmişler. Köyde bulunan çok sayıdaki hayvanı gasbetmişlerdir. Ambarlarda buldukları zahireyi de almışlardır. Verdikleri zararın değeri, 126200 lira civarındadır87.
ZEYVE (DEREBOYU) KÖYÜ
Köy heyetinin 10 Nisan 1921 tarihli tutanağına göre Yunanlıların burada işledikleri insanlık dışı fiilleri de şöyledir;
“1- Halkı 25 Mart 1921 günü köy camiine toplayarak şimdi hepinizi yakacağız, para çıkarınız tehdidiyle bütün halk soyulmuş, göze dokunur elbiseleri gasbedilmiştir.
2- Bütün evlere girilerek kıymetli eşyalar yağma edilmiştir. Bu arada caminin kilimleri de alınmıştır. Derelere kaçırılan hayvanlar dahi toplanarak Söğüt’e nakledilmiştir.
3- Dağlara, ağaçlıklar arasına kaçan köy kadınlarının bir kısmı basılarak ırz ve namuslarına tecavüzatta bulunulmuştur.
4- Köyün bütün hububatı yağma edilmiştir. Yiyecek hiçbir şey bırakmamışlardır. Gidecekleri gün taşıyamadıkları un, makarna, erişte gibi yiyecekleri çamur, kül içine atmışlar, içlerine pislik karıştırmak suretiyle yenmez hale getirmişlerdir.
5- Köyde keçi, koyun öküz, tavuk horoz vs. hiç bir hayvan bırakmamışlardır.
6- Köyde kalanlardan dayak yememiş işkence görmemiş kimse yoktur. Yetmişlik ihtiyar kara Hasanoğlu Ahmet Ağa’nın sırtı kanlar içindedir. Kara Mehmet oğlu Mustafa’nın kafasında da ayrıca yara vardır.
7- Köyden, İsmail, İbrahim Çolak oğlu İbrahim Çavuş ve Kara Ali Oğlu Hasan’ı beraberlerinde götürmüşlerdir. Ne yaptıkları malum değildir”88.
DÖNMEZ KÖYÜ
Söğüt’ün işgalinden üç gün sonra yerli Rumların kılavuzluğunda köye gelen Yunan askerleri; 127 inek, 65 öküz, 18 beygir, 20 merkep, 90 koyun-keçi, hesapsız tavuk, yumurta toplamışlardır. Bu arada ambarlardaki zahireyi, caminin kilimlerini, köyde bulunan arabaları, gasbetmişlerdir. Köyde dayak yemeyen kalmamıştır. Kesmeye yatırdıkları, Hacı Mehmet Ağa’dan 210, Hacı Hüseyin Ağa’dan 30 lira almışlardır. Köyden bir kişiyi kurşunla yaralamışlardır89.
KIZILSARAY KÖYÜ
Düşman gelmeden önce köy boşaltılmıştır. Köyde kalan iki kadından birisi kolundan süngülenmiştir. Köyde buldukları hayvanları gasbetmişlerdir. Camii’nin kilimlerini almışlar, Kuran-ı Kerimleri tuvaletlere atmışlardır90, Köyden üç kızın bikrini izale etmişlerdir91.
Ertuğrul (Bilecik) Sancağı Mutasarrıfı Salih Bey’in Garp Cephesi Komutanlığı’na ve Dahiliye Vekaleti’ne gönderdiği 17 Nisan 1921 tarihli raporuna göre; Söğüt merkezinde 631 Ev, 606 dükkan, 18 Han, 4 camii, 2 Medrese, 1 Fetvahane, 1 Çamaşırlık ve 1 Okul Yunanlılar tarafından yakılmıştır92. Bu arada “Hakim’in Ceza Reisi’nin Müftü’nün, Başkatip Mülkiye Baytarı’nın ve bilumum Memurin-i mülkiye ve maruf (tanınmış) tüccarın hane ve dükkanları yağma edilmiştir. Ayrıca Muratdere, Saraycık ve bu civar köylerden ikiyüze yakın kişiyi esir alıp götürmüşlerdir93. Bu cümleden olarak, Küre Köyünden, Hoca oğlu Mustafa, Hacı Abdullah oğlu Ali Osman, Yetim oğlu Hasan, Ali Osman oğlu Ali’yi İzmir’e kadar götürüp, bunlardan Ali ile İsmail küçük oldukları için burada serbest bırakılmışlardır. Yetim oğlu Hasan sakat edilmiştir. Mustafa ile Ali Osman ise, Atina’ya götürülmüştü94.
SONUÇ
Buraya kadar yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere -Anadolu’nun işgal edilen diğer topraklarında olduğu gibi- Bilecik ve çevresi de Yunan vahşetine tanık olmuştur. Öyle ki, 6 Eylül 1922’de Bilecik kurtarıldığında eski Bilecik’ten geriye pek fazla bir şey kalmamıştır. Yukarı Mahalle’de bir kaç evle, Tabakhane Mahallesi yangın ve tahripten kurtarılabilmiştir. 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, bütün fabrikalar, camiler ve türbeler tamamen yanmıştır. Anılan kent merkezinde bugün dahi sözkonusu vahşetin izlerini görmek mümkündür. Aynı şekilde 4 Eylül 1922’de kurtarılan Söğüt, 6 Eylül 1922’de kurtarılan Bozöyük ve Pazaryeri ilçeleri de yakılmış ve harabeye çevrilmiştir. Hatta Ertuğrul Gazi’nin türbesi dahi saldırıya uğramıştır. Bugün türbenin demir kepenklerinde bulunan kurşun delikleri sözüedilen mezalimin izleridir.
Başka bir husus da Yunan vahşetine azınlıkların da katılmasıdır. Onlar bu yöndeki faaliyetlerine daha işgalin ilk gününde başlamışlardır. Öyle ki, Yunan taburunun birinci bölüğü daha Pasaport’un önüne gelmeden, tabancasıyla gümrük devriye motoruna rastgele ateş açan sivil giyinmiş bir Rum’dur95. Bu arada Rum kadınları da su diye bağıran yaralı bir Türk askerin üzerine çömelip ağzına idrarını yapacak kadar vahşileşmişlerdir96. Çalışma alanımıza giren yörede de pekçok yerli Rum, düşmanla işbirliği yapmıştır. Metinde Sunduğumuz belgelerde de açıkça görüldüğü gibi Rumlar, Yunan askerine rehberlik etmişler, Türk halkının malına, canına ve ırzına saldırmışlardır. Hatta Rum kadınları da yağmalara da gasplara katılmıştır.
Amacımız, Yunan Megalo İdea’sı uğruna Anadolu’da herkese yaşatılan acıların hesabını sormak değildir. Bugün iki ülke ve yıllarca bir arada yaşamış halkların barış içinde ve eski günlerdeki düşmanlıkların neye malolduğunun bilincinde yaşamaları tek hedef olmalıdır. Yunanlılar ise megalo idealarının nelere malolduğunu çok ağır ve acı bir biçimde öğrenmiş olmalıdırlar.
İki ülke arasında tek seçenek vardır: Barış içinde özgür, bağımsız ve uyumlu iki komşu olarak yaşamak. Atatürk’ün amacının ve tercihinin de böyle olduğu Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra uyguladığı politikadan kesin bir biçimde anlaşılmaktadır. Bu politika devam ettiği gibi, edecektir de.
Bu arada bir hususu da belirtmek gerekir: Yedisinden yetmişine, kadın-erkek, zengin-fakir, milli duygusu yüksek bütün Bilecik halkı, Milli Mücadele’de Mustafa Kemal’in yanında yer almıştır. Ayrıca Bilecikliler, vatanın kurtuluşu için hiç bir fedakarlıktan çekinmemişler, maddi-manevi bütün olanaklarını seferber etmişlerdir
Çalışmamı Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Bilecik, Yenişehir, Göynük, İnegöl, Geyve, Nallıhan, Mudurnu, Eskişehir, Kütahya, Mihalıççık, Simav, Gediz, Uşak, Sivrihisar, Sancak ve kazalarıyla Osmaneli, Taraklı, Küplü, Emet, Pazarcık, Tavşanlı, Seyitgazi nahiyeleri, Belediye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine gönderdiği 9 Temmuz 1920 tarihli telgrafıyla bitirmek istiyorum:
Önünden kaçtığınız düşmanın kuvvet ve kıymeti nedir? Bu Müslüman yurdunda bu sefil düşmana karşı koyacak, ırzına, dinine, toprağına, kitabına sadık ecdarına lâyık evladı kalmadı mı? Tüfeği olmayanların ortak ve baltası da mı yoktur? Ecdadın lanetine mahatap kalmayı Söğüt halkı asla kabul etmeyecektir. İmkan her nereye müsaitse, erkek-dişi, genç, ihtiyar düşman karşısına gideceğiz. Sizleri de Müslüman Türk kanını, din ve namus hissiyatınızı bizimle beraber çalışmaya, her fikri, her nifakı bugün için terketmeye... davet ediyoruz. Din, namus ve vatan namına... yarına kadar netayic-i teşebbüsatınıza (girişimlerinizin neticesine) dair cevabınız bekliyerek evlatlarımızı cepheye göndermek üzere sözümüzü burada hitam (söz) veririz”98
Bu vesileyle, başta Mustafa Kemal olmak üzere Milli Mücadele kahramanlarını ve bu arada şehitlerini minnet ve şükran dilek ve duygularımızla bir kez daha anıyoruz. Tabii Söğüt’te yatan Ertuğrul Gazi’yi de…
---------------------
1 Aktar, Yüce: “Yunanistan’ın Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ne Yönelik Geleneksel Politikalarında Temel Yaklaşımlar, 3. Askeri Tarih Semineri Türk Yunan İlişkileri, Ankara, 1986, s. 1.
2 Yunanistan’ın bu sınırları aynı zamanda Etniki Eterya adlı cemiyetinde ilk kurucularından olan şair Rhigas tarafından resimlenerek bastırılıp dağıtılmıştır. Yusuf Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri, İstanbul, 1940, s. 19.
3 Türk İstiklal Harbi, C. 2/1, Genelkurmay Basımevi Ankara 1963, si 3; Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, Kalite Matbaası, Ankara 1 976, s. 33.
4 Jaeschke, Gotthard: Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ank. 1960. s. 60.
5 Bayur, Yusuf Hikmet: Türk İnkılabı Tarihi, C. III/2, TİK Basımevi, Ankara 1973, s. 19-194-206-210.
6 Türk İstiklal Harbi, C. 2/1, s. 13.
7 Yunanistan; Onikiada, Kıbrıs, Batı Anadolu’nun kuzey kıyılarını ve Trakya’yı istiyordu (G. Jaeschke, a.g.e., s. 50).
8 Salışık, Selahattin: Tarih Boyunca Türk Yunan ilişkileri Tarihi ve Etnik Eterya, İstanbul 1968 s. 273. Ayrıca bu konuda daha fazla bilgi için bkz., Yuluğ Tekin Kurat, “Batılı Kaynakların Işığı Altında İzmir’in İşgali Sorunu” VII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 5-29 Eylül 1970, Kongreye Sunulan Bildiriler, Cilt: II, TİK, Ankara 1973 s. 842-853.
9 Harp Tarihi Vesikalar Dergisi, Sayı: 37, Vesika 907. Ankara 1961. İzmir’in İşgalinin birinci günü Türk ölü ve yaralı sayısı ise 300 ile 400 arasındadır. (Documents: On British Fore-ign Policy (First Series), Cilt: 2, s. 241).
10 Yücel Özkaya “İzmir’in İşgali’nin Anadolu’daki Tepkileri, Atatürk Yolu, Yıl: 1, Sayı: 1 (Mayıs) 1988, s. 66-67. Ayrıca bu konuda daha fazla bilgi için bkz., Kadir Mısıroğlu, Yunan Mezalimi, İstanbul 1970, s. 178-253.
11 Bu teşkilat, ordu gerisi mıntıka ve ordu içinde düşmanın casusluk ve propaganda faaliyetlerini, gizli teşkilat kurma çalışmalarını önlemek ve karşı istihbaratı gerçekleştirmek maksadıyla kurulmuştur. (Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadele’de Zonguldak ve Havalisi. Ankara 1992, s. 259). Temmuz 1920’de kurulan ve teşkilat hakkında daha geniş bilgi için bkz., Ha-mit Pevlivanlı, Kurtuluş Savaşı İstihbaratı’nda Askeri Polis Teşkilatı, Ankara, 1992, s. 1 vd.
12 ATASE Arş; Kl: 681, D: 120, Fh; 15; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı. 093 (Ocak 1992) s. 137-138.
13 Bu şekilde şehit edilenlerden birisi de Bilecik Müftüsü Mehmet Nuri Efendi’dir (ATASE Arş, Kl: 687, D; 141, Fh: 62).
14 ATASE Arş. Kl: 686, D: 136, Eh: 1-43-44-45-46; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Say: 93 (Ocak 1992) s. 165-166.
15 Bilecik tahkik heyetinin 12 Nisan 1921 tarihli raporuna göre, bu eşyanın kıymeti 40.000 liradır
----------------------
* Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi -
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 28, Cilt: X, Mart 1994
COĞRAFİ YAPISI:
Bilecik Marmara Bölgesinin güneydoğusunda Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesim noktaları üzerindedir. 39° ve 40° 31’ kuzey enlemleri ile 29° 43’ ve 30° 41’ doğu boylamları arasında bulunmaktadır. Doğudan Bolu ve Eskişehir güneyden Kütahya, batıdan Bursa, kuzeyden Sakarya illeri ile çevrilidir.
Bilecik 4321 km²’lik alanı ile Türkiye’nin küçük illerinden biridir. Alan sıralaması bakımın-dan 65. sırada yer almaktadır. Merkez ilçenin yüzölçümü 844 km²’dir.
Yeryüzü Şekilleri
Bilecik ili toprakları tepelik alanlar, dik ve derin vadilerle yarılmış aşınım düzlükleridir. Kuzey Anadolu kenar dağları, yani, Karadeniz dağlarının başlangıç merkezi, İç Anadolu platolarının başlangıç yeri, Marmara Bölgesinin ise kıyı ve akarsu çanak tabak ovalarının sona erdiği alanlarının tamamı ilin sınırları içerisindedir.
Kuzey Anadolu dağlarının denizden içeriye doğru ikinci serisi olan Köroğlu Dağları ilin topraklarında başladığından arazinin batıdan doğuya doğru birden yükselmesine neden olur. Bu yükselti güneye doğru inildikçe dalgalı bir görünüm alır. Bozüyük Ovası ve Sakarya ırmağı ile kuzey-güney yönünde iki bölüme ayırır. Dağlar bu ırmağın her iki yakasında devam eder.
Bilecik ilinin deniz seviyesinden yüksekliği 500 metredir. Güneydoğuya Karasu vadisine gidildikçe yükseklik azalmaktadır. Nitekim bu vadide kurulu İstasyon Mahallesinin denizden yüksekliği 200 metreye kadar iner.
Dağlar il topraklarının % 32’sine yakın bir bölümünü kaplar. Bu yükseltiler daha çok tepe görünümündedir. İlin en yüksek noktası Bozüyük ilçesinin batı ve güneybatısında yer alan yükseltiler üzerindeki Kala Dağı’dır (1906 m).
Diğer önemli yükseltiler Yirce Dağı (1790 ), Metristepe (1300 m), Göldağı (1284 m), Kızılcaviran (1250 m), Osmaniye (1210 m), Ahi Dağı (1100 m), Dokuz Öküz Tepesi (1150 m), Ballıkaya (1050 m), Kızıltepe (990 m), Avdan Dağları (926 m), Paşa Dağları (922 m), Kurudağ (805 m)’dır.
Genellikle Sakarya Irmağı boyunca uzanan çok geniş olmayan düzlükler şeklinde ovalar il topraklarının % 7’lik bir bölümünü kaplar. Ovalar akarsuların dar ve derin vadilerden akarken parçaladıkları arazilerden taşıdıkları verimli alüvyonları son bölgelerinde biriktirmelerinden oluşan ovalarıdır.
Bozüyük, Gölpazarı, Osmaneli ve Pazaryeri Ovaları başlıca düzlük alanlardır.
İlde yayla tanımı içerisine sokulabilecek düzlükler çok azdır. Bu tür yeryüzü şekilleri il topraklarının yalnızca % 0,5’ini oluşturmaktadır. İl topraklarının büyük bir bölümü (% 59,9) aşınım düzlükleri durumundadır. Tepelik alanlarda tümsekleşip tipik “V” biçimli vadilerle parçalanan bu düzlükler, il topraklarının engebeli bir görünüm almasına neden olmuştur.
İl topraklarındaki vadiler genellikle dik ve derin yarıklar biçimindedir. Bunların en önemlisi Sakarya Vadisidir. Göksu Vadisi, Göynük Vadisi ve Karasu Vadisi de önemli vadilerdir.
Akarsular
Sakarya Irmağı
Sakarya nehri Bilecik ilinin başlıca akarsuyudur. Bu ırmağa dökülen çay ve dereler ilin öteki su kaynaklarıdır.
Sakarya, İnhisar ilçesi yakınlarında Bilecik topraklarına girer; kuzey-güney yönünde akarak ili doğu ve batı olmak üzere iki parçaya böler. Vezirhan’ın kuzeyinde Karasu Deresi, Osmaneli ilçesi yakınlarında da Göksu Çayını alarak kuzeye yönelir.
Taşıdığı su miktarı bakımından Türkiye’nin önemli akarsuları arasında yer alır. Irmağın toplam uzunluğu 824 km’dir. Yaklaşık onda birlik kısmı (80 km) Bilecik sınırları içinde akar. Ortalama debisi 100 m³/sn, ortalama derinliği 1,5 metre, en fazla derinliği ise 5 metre kadardır.
Karasu
Bozüyük’ten doğar. Bilecik merkez ilçe sınırları içine Karasu Boğazından girer. Bu noktadan 500 metre sonra Vezirhan’da Sakarya Irmağına kavuşur. Debisi düzensizdir. 0,9 m³/sn ile 72,6 m³/sn arasında değişmektedir. Ortalama debi 3,6 m³/sn’dir.
Göynük Çayı, Göksu Deresi, Sarısu Deresi ve Hamsu Deresi diğer küçük akarsulardır.
Jeolojik Yapı
Bitki Örtüsü
Yağış yönünden yeterli miktara sahip olan Bilecik ili, yüzölçümünün %47’sinin ormanlık alan olması nedeniyle de orman zenginliği bakımından Türkiye’nin şanslı yörelerinden biridir. İlin orman zenginliği av hayvanları bakımından da zenginleşmesini sağlamıştır. Bin metreye kadar yükseklerde orman örtüsü genellikle meşe, otsu bitkiler ve makilerden oluşmaktadır. 1500 metre sınırına kadar da karaçam, kayın, kızılçam, kestane türündeki yüksek boylu ağaçlar sıralanır. 1500 metreden daha yükseklerde ise köknar cinsinden ağaçlar vardır.
İklim
Bilecik ilinin geçit bölgesinde bulunması, su kaynakları ve farklılık gösteren topografyasına paralel olarak 3 farklı iklim tipi görülür. Genel olarak Merkez, Gölpazarı, Osmaneli ve Söğüt İlçelerinde Marmara Bölgesi; Bozüyük, Pazaryeri ve Yenipazar ilçelerinde ise İç Anadolu Bölgesi iklimleri geçerlidir. Ayrıca Gölpazarı, Osmaneli ve Söğüt ilçelerinin Sakarya Irmağı kıyı şeridinde mikro-klima iklim bölgeleri görülmektedir.
Bilecik İlinde yıllık yağış toplamı 450 kg/m² dolayındadır. Yağış en çok ocak ve mayıs aylarında düşmektedir. Bulutluluk durumu açısından 92 gün açık, 96 gün kapalı ve 177 gün bulutlu geçmektedir.
Diğer klimatik veriler şöyledir:
Yıllık sıcaklık ortalaması: 12,3 °C Karlı gün sayısı : 25
En soğuk ay: Ocak (2,5 °C) Donlu gün sayısı : 55
En sıcak ay: Temmuz (21,7 °C) Sisli gün sayısı : 14
Yıllık ortalama nispi nem: % 66 Kırağılı gün sayısı: 25
İl merkezini kapsayan klimatolojik veriler, ilçelerde farklılık göstermektedir.
İl düzeyinde tespit edilen en yüksek sıcaklık 1945 Ağustosunda 40.6 ºC, en düşük sıcaklık ise 1950 Ocak ayında -16 ºC olarak bulunmuştur.
Bilecik’te batı ve kuzeybatı rüzgârları etkindir. Ortalama rüzgâr hızı 3,4 m/sn’dir. Yıl içinde rüzgârlar 135 gün kuvvetli rüzgâr ve 17 gün de fırtına şeklinde esmektedir.
Başka bir konu da Söğüt ile alakalı. Osmanlıya beşiklik yapmış şirin Bilecik in şirin bir ilçesi. derler ki o günkü Söğüt nerede? bugünki Söğüt ün olduğu yer değil diyorlar.
Şeyh Edebalı Hazretleri Dursun Fakih Hazretleri ve Ertuğrulgazi Hazretleri birbiri ile ışık yolu ile haberleşirlerdi. ortama baktığımız zaman Şeyh Edebalı ile Dursun Fakih in birbiri ile ışıkla haberleşebileceği tepeleri görebiliyoruz. peki Ertuğrulgazi Hazretlerri nereden ışıkla üçü arasında haberleşme yapabiliyordu? Bu günki kabrinin bulunduğu yerden imkanı yok.
malumdur Osman Gazi Söğüt ü kışlık Domaniç i yazlık olarak kullanıyordu. bu günki Söğüt ancak yazlık kullanılabilir.
umutayaz kardeş bu konulara devam edelim. Ermenek-Ermenibeli , Pazarcık ve Pazaryeri hakkında kulağım delik. Söğüt ile Domaniç yolu bizden geçiyordu.
T.C. Başbakanlık
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
Bilecik ve Çevresinde Yunan Mezalimi
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu*
--------------------------------------------------------------------------------
1830 yılında Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını kazanan Yunanistan’ın, bir türlü tatmin edilemeyen, özellikle Anadolu’ya yönelik istekleri vardı. Bu yüzden Yunanlılar, her fırsatta Osmanlı Devleti’nin en zayıf zamanlarında bu isteklerini gündeme getirmeyi hatta imparatorluğun bu zayıflılık anını kollamayı milli bir görev saymışlardı1.
Onların bu politikalarının sebebi: bir ayağı Asya’da bir ayağı da Avrupa’da olan büyük Yunanistan’ı kurma gibi tarihi bir ideale sahip olmalarıdır. Megalo İdea olarak bilinen bu ideale göre Yunanistan’ın sınırları doğuda Anadolu ortalarından, kuzeyde Karadeniz’in Kırım’ı da içine alan kuzey kısımlarından ve Karpat dağlarıyla Tuna nehrine kadar uzanıyordu. Batı ve güney sınırları ise, Adriyatik ve Akdeniz’den geçiyordu2.
Belirtilen tarihi idealini gerçekleştirmek gayesiyle, her siyasi buhrandan faydalanmasını bilen Yunanistan için I. Dünya savaşı iyi bir fırsattı. Zaten savaşın devam ettiği günlerde İtilaf devletlerinin de Yunan ordusuna olan ihtiyaçları artmıştı. Nitekim İngiltere Dışişleri Bakanı Lord E. Edward Grey 11 Ocak 1915 tarihinde Yunanistan yöneticilerine bir teklifte bulundu. İngiliz Bakan bu teklifinde, Sırbistan’a yardım şartıyla Anadolu kıyılarından hatırı sayılır bir kısmın Yunanistan’a bağışlanabileceğim söz verdi3. İngiltere 12 Nisan’da da müttefikleri adına “Yunanistan’a Türkler’e karşı savaşa katılma bedeli olarak Ocak’ta vaadedilen Aydın vilayeti dahilindeki araziyi garanti etmeye hazır olduklarını” bildirdi4.
Yunanistan Başbakanı Venizelos hemen savaşa girmek taraftarıydı. Ancak Almanya taraftarı olan Kral Kostantin savaşa girmekte çekingen davranıyordu. Bu durum, Yunanistan iç politikasında bir buhran bile doğurmuştu5. Sonunda yönetimi eline geçirmeyi başaran Venizelos 11.6.1917’de Yunanistan’ı savaşa soktu6.
Bu şekilde Yunanistan, İtilaf devletleri yanında savaşa girmenin karşılığı olarak, daha önce hayal etmiş oldukları toprakları kazancaktı7. Zaten, Yunan Başbakanı ülkesini savaşa sokarak vaad edilen tazminata hak kazanmıştı. Nitekim İzmir ve çevresinde İtilaf devletlerinin emniyet ve selametlerini tehdit eden hiç bir şey olmamasına rağmen, Mondros Mütarekesi’nin 7.maddesi gereğince 15 Mayıs 1919’da silahlı Yunan kuvvetleri İzmir’e çıkarıldı8.
İzmir’e ayak bastıkları ilk gün, yirmisi subay olmak üzere şehrin ileri gelen bazı kişilerini şehit eden Yunanlılar9 hemen sonraki günlerde de bu cinayetlerini devam ettirerek, pekçok masum kişiyi öldürdüler. Türkevlerine hücum ile ırz, mal, tecavüzlerine kalkıştılar. 11 Eylül de ise İzmir’de yangın çıkardılar. Daha sonra aynı zulümler Aydın, Nazilli, Menemen, Bergama, Manisa, Eskişehir, Bursa, Kütahya, Afyon ve Uşak’ta da görülmüştür10. Bu arada Bilecik ve çevresi halkı da Yunan zulmü ile karşılaştılar. Zira Yunanlılar, 8-4 Ocak 1921 arası 3 gün, 24 Mart 1 Nisan 1921 arası 8 gün, 12 Temmuz 1921- 6 Eylül 1922 arası da 14 ay 25 gün süreyle Bilecik ve çevresini işgal etmişlerdir. Büyük Taarruzla düşmana son ve kati darbe indirildikten sonra, 4 Eylül 1922’de Bozöyük ve Söğüt, 5 Eylül 1922’de Pazaryeri. 6 Eylül 1922’de de Bilecik düşman işgalinden kurtarılmıştır. Yunan askeri diğer işgal ettikleri köy, kasaba ve şehirlerde olduğu gibi çalışma alanımız olarak belirlediğimiz yörede de-Bilecik İl Merkeziyle, Bozüyük, Pazaryeri ve Söğüt ilçeleri-pek çok insanlık dışı davranışlarda bulunmuşlardır.
Hatıralardaki bilgi ve belgelerin yanısıra, arşivler de bu konudaki belgelerle doludur. Bu arşivlerden birisi de Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı arşividir. İşte çalışmamızın kaynağını bu arşivdeki belgeler teşkil edecektir. Başka bir ifadeyle, anılan arşivde rarstladığımız belgelerin ışığı altında çalışma alanı olarak tesbit ettiğimiz yöredeki Yunan zulmü incelenecektir. Bu arada azınlıkların faaliyetlerinden de sözedilecektir.
A. BİLECİK MERKEZİ İLE MERKEZE BAĞLI KÖY VE KASABALARDA YUNAN MEZALİMİ
Bilecik merkezi ile merkeze bağlı köy ve kasabalardaki Yunan mezalimiyle ilgili rastladığımız ilk belge, 25 Ocak 1921 tarihini taşımaktadır. Bu belge, Batı Cephesi Askeri Polis Teşkilatı11 Başkanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey tarafından hazırlanmış bir rapordur. Batı Cephesi Komutanlığına gönderilen bu raporda; Bilecik’in 1. işgali ve bu esnadaki Yunan vahşetinden şöyle sözedilmektedir:
“1. Bilecik 13.1.1337 (1921) tarihinde bilahadise (olaysız) işgal edilmiştir.
2. Bilecik’te ufak tefek çapuldan gayrı birşey olmamıştır. Bu da düşmanın namuskârane hareketinden ileri gelmiyor. Ancak Bilecik’i işgal ettikten sonra bütün kuvvetleriyle meydan muharebesine ilerlemesinden ve avdetinde de şahri gayet acele tahliye etmesinden münbaistir (kaynaklanmıştır). Düşman Söğüt’ten Yenişehir’e kadar güzergâhında tesadüf ettiği köyleri pek ziyade zarara giriftar etmiştir (uğratılmıştır).
Köylülerin mevaşi ve hayvanatını (koyun ve sığırlarını) sürüp götürmüştür. Köyler meyanında (arasında) “Yeniköy’ün hali cidden calib-i rikkat (acıma hissi uyandırıcı) ve teessürdür (üzüntü vericidir). Yeniköy’de canlı bir kedi dahi görülmemiştir. Köylü elleri koynunda başına gelen felakatin tesiriyle müterafık üzüntüyle karışık bir neşe ile askerlerimizi karşıladılar ve onların ayaklarını öpmek ve göz yaşlarını akıtmak suretiyle beyan-ı hoş amedi eylediler (hoşgeldiniz dediler). Söğüt’ten Bilecik’e güzergâhta öbek öbek tavuk tüyleri görülmüştür.
3. Bilecik İstasyonu karşısındaki “Aşağı Köy”de tesadüf ettiğim feci manzara pek rikkat-engiz (acıklı) idi. Bütün evler yağma edilmiş, hayvanat sürülmüş, köylüler soyulmuş, köyün muhtarı süngü darbeleriyle şehit edilmiştir. Yetmiş yaşında olan bu masumun naaşı oda içerisinde hercü-merç (karmakarışık) edilmiş eşya ve erzak arasında bulunmuştur.
4. Söğüd’ün köylerinden “Kızılsaray”dan üç kızın bikrini izale etmişlerdir.
5. Bilecik’in istasyon binası, anbar ve memurin binaları kamilen yanmıştır.
6. Düşmanın köylerde yaptığı yağmalara yerli Hristiyanlar kılavuzluk edip karıları, kızları ile beraber islam köylerine gelerek eşya topladıkları tahkikat neticesinden anlaşılmıtır.
7. Yağma ve garete (çapula) iştirak eden Hristiyanlar Yunan ordusuyla beraber buradan çekilmişlerdir.
8. Bilecik Yenişehir Şosesi üzerindeki Osmaniye Köyü’nü kamilen ihrak etmişlerdir (yakmışlardır)12.
Yunanlılar, belirtilen insanlık dışı davranışlarını Bilecik’in II. işgali esnasında daha da şiddetlendirmişlerdir. Bu cümleden olarak, Mutasarrıf Salih Bey’in Batı Cephesi Komutanlığı’na gönderdiği 14 Nisan 1921 tarihli raporunda onların yaptıkları şu cümlelerle dile getirilmektedir:
“Bilecik Kasabası’nda 1800 hane ve 330 dükkan ve 18 han ve dört hamam ve iki tekke ve bir mescit ve sekiz cami-i şerif ve iki ipek fabrikası ve dokuz fırın ve altı emâkin-i amiriye (devlet dairesi) ve iki medrese muhterik olmuştur (yanmıştır). Zükûr ve inas (Erkek ve kadın) yirmi iki nüfus muhterikân (yanarak) şehit ve sekiz mahnuken (boğularak) şehit ve beş mecruhen (yaralanarak) şehit13 ve yirmi bir izale-i bikr (kızlığı bozma) ve elli iki fiil-i şeni (ırzına geçme) ve on sekiz ıskat-i cenin (çocuk düşürme) vardır. Bilecik’in... (okunamadı) Karyesi’nde 41 hane, 12 samanlık ve bir cami ve iki mehtep ve Çakırpınar Karyesi’nde on bir hane ve Cumali Karyesi’nde sekiz samanlık ve Kepurlar Karyesi’nde bir hane, altı samanlık ve Mahan Karyesi’nde otuz yedi hane ve Seloz Karyesi’nde on iki hane yakılmıştır. Çukurviran Karyesi’nde bir kişi şehit edilmiştir. Küplü’nün Aşağı Karyesi’nde, bir cami, bir mektep, elli hane İslam mahallesi ve Ye-niköy’de tamamen bir mektep, bir cami ve yüz otuz hane ve Beğtimur Karyesi’nde iki hane yakılmıştır. Abbaslık Karyesi’nde dört şehit, bir mecruh ve Şükraniye Karyesi’nden iki, Esirkurt Köy’den iki, Beğtimur Karyesi’nden dört şehit ve Yeniköy’den üç şehit vardır. Küplü Kasabası’ndaki Velüyittin Paşa Cami-i şerifi minberi bittahrip derununda hiç bir şey kalmamak üzere ayakları altına almışlardır. Pazarcık’ın Gümüşdere Karyesi 150 hane kamilen ve Karaköy’de on iki hane yakılmıştır. Pazarcık Kasabası’nın Emir-i atik Mahallesi Muhtarıyla ahalisinden üç kişi şehit etmişlerdir. Şenişehir Kasabası’nda kırk dükkân ve kahvehane, bir mescit, bir mektep sekiz hane ihrâk, on hane ile bir cami ve bir fırın top mermisiyle tahrip edilmiştir. Menteşe, Kabaçınar, Toprakocak ve Dereköy, Karacaali, İncepınar, Boğazköy, Ciladak, Koyunhisar Karyeleri ve Ümran Çiftliği kamilen ihrâk edilmiştir. Akçapınar Karyesi’nde zükûr ve inas on kişi kadar şehit vardır, inegöl Kazası’nın Rüşdiye ve Mamure Köyleri yakılmıştır. Memeleri kesilip duvara yapıştırılmak ve ırzları pâymâl edilmek (ayaklar altına alınmak) suretiyle on beş kadın kesilmiş ve yetmiş seksen yaşlarında on bir ihtiyar da şehit ve dokuz masum çocuk doğranmıştır. Erkek, kadın, çocuk olmak üzere yirmi beş yaralı da taht-ı tedavidedir (tedavi altındadır). Bilecik’in Yarhisar Nahiyesi Merkezi İlyas Bey Karyesi’nde 36 hane 21 samanlık, 3 fırın, Okluca Karyesi’nde bir hane bir samanlık, Kınık Karyesi’nde bir hane, Erkoca hanesinde beş hane ve Kendirli Karyesi’nde bir hane ve Hasandere Karyesi’nde dört hane yakılmıştır. İlyas-bey’de üç, Kınık’ta bir, Erkoca’da yirmi beş fi’l-i şeni, bu köyde başkaca da on iki izaleqi bikr vardır. Söğüt Kazası’ndan alınacak malûmat başkaca arz olunacaktır. Ahaliden şehit edilen mihtar-ı hakikinin tayini zamana mütevakkıf (bağlı) olmakla arz edilen miktar ahalice malum olan ve kasaba, köy civar ve derununda şehit edilen miktar olduğu ve ahaliden götürdüğü insanların hayat ve mematları (yaşayıp, yaşamadıkları) meçhul bulunduğu maruzdur”14.
Yukarıda belirtilenlerden başka Bilecik ve çevresinde görülen Yunan vahşetinden tespit edebildiklerimiz (Bilecik Merkezine bağlı) bucak bucak ve köy köy şöyledir.
KEPİRLER KÖYÜ (BİLECİK MERKEZİNE BAĞLI)
Köy heyetinin 1 Nisan 1921 tarihli tutanağına göre; Yunan askerleri bu köyden, 638 koyun-keçi, 38 öküz, 16 manda, 41 inek, 21 beygir, 18 merkep, hesapsız tavuk ve yumurta toplamışlardır. 214 kile arpa ile birlikte buldukları saman ve otları da götürmüşlerdir. Bu arada bazı evlerde sandıkları kırarak bir hayli kıymetli eşyayı almışlardır15. Para vermeleri için köy halkını baskı yapmışlar, parasını vermek istemeyen Molla oğlu Ahmet Onbaşıyı kesmeye kalkışmışlardır. Türk askerinin çabuk yetişmesi sayesinde köy yakılmaktan kurtarılmıştır16.
ÇAYIPPINAR KÖYÜ (BİLECİK MERKEZİNE BAĞLI)
Bilecik Tahkik Heyetinin 14 Nisan 1921 tarihli raporuna göre, Yunan askerleri bu köy de 11 ev ve 8 samanlık yakmışlardır. Ayrıca köyde 18 merkez, 180 sığır, 100 koyun-keçi, 1000 kile buğday, 900 kile arpa ile birlikte 20 000 lira değerindeki kıymetli eşyayı almışlardır17.
DEREŞEMSETTİN KÖYÜ (BİLECİK MERKEZİNE BAĞLI)
Bilecik Tahkik Heyetinin 12 Nisan 1921 tarihli raporuna göre, Yunan askerlerinin bu köyden aldıkları hayvan, mal, para ve kıymetli eşya şöyledir:
60 sığır, 25 merkep, 2560 kile arpa, 60000 lira para ile 100 000 lira değerinde kıymetle eşyadır18.
PELİTÖZÜ KÖYÜ (BİLECİK MERKEZİNE BAĞLI)
Bilecik Tahkik Heyetinin aynı tarihli (12 Nisan 1921) raporunda Yunan askerinin bu köyden 67 000 lira değerindeki kıymetli eşya ile birlikte 130 koyun-keçi, 2 merkez ve 38 arı kovanını aldığı belirtilmektedir19.
KÜPLÜ BUCAĞI
Nahiye halkının ileri gelenlerince tanzim edilen 11 Nisan 1921 tarihli tutanakla Küplü’de yerli Rumların ve Yunan askerinin yaptıkları şöyle belirtilmektedir:
“Düşman Mart’ın 24. günü Küplü’ye girmiştir. Kasabada Müslüman namına kimse kalmamış geri köylere gitmişlerdi. Kalan bir kaç kişi de Başköy, Beydimir köylerine çekilmişlerdi. Düşman ile beraber Küplü’nün evvelki işgalinde kaçmış olan Rumları ile birlikte Bursa havalisi Rumları da Küplüce’ye gelmişler. Boş, sahipleri çekilmiş bir halde bulunan evleriyle dükkanlarını o gün hatta gecesi yakmaya başlamışlar, işlerine yarayacak eşyayı aşırmışlar. Bazısı da tamamen tahrip edilmiştir. Evlerin pencere ve çerçevelerini hatta döşemelerine varıncaya kadar kırıp parçalamışlar, kırılması kabil eşya namına bir şey bırakmamışlardır. Cami’nin büyük kilimini haliyle nakil edemedikleri için parçalamak suretiyle yani dörtbeş parça ederek otomobille aşırmışlardır. Cami’nin minberi, levhaları, şerifeleri yıkılıp tahrip edilmiştir. Medrese’nin kütüphanesi sokaklara dökülmüş, sokakları, meydanları kitap yapraklarından geçilmez bir hale getirmişlerdir. Mahalle ve Çarşı Camilerinden her ikisinin camları, levhaları, avizeleri parçalanmıştır. İçlerine pislemek, Kur’an-ı Kerimleri parçalamak ve ayak altında çiğnemek ve abdesthanelere (tuvaletlere) atmak gibi adilikleri izhar etmişlerdir... İfa edilen vahşet ve vecayi hakkında ne söylense hakikat-ı vakayı tamamiyle teşri edemeyeceğini beyan iş bu mazbatamız arz ve takdim kılındı”20.
Diğer taraftan Bilecik Tahkik Heyetinin 17 Nisan 1921 tarihli raporundaki cetvelde Küplü’den 311 kişinin Yunan zulmüne maaruz kaldıkları gösterilmektedir. Dağılım ise şöyledir:
İzale-i bikir: 17, Fiil-i Şeni: 64, Şehit: 34, Yaralı: 25, Gaip: 25 işkence edilen: 20, Beraber götürülen: 120’dir.
Ayrıca raporda;
“1- Küplülerin kısmı azam fiil-i Şeni ve izale-i bikr vakaasına ketum ediyorlar. Binaenaley cetvelde gösterilen miktara bir buçuk müslü zam etmek hakikati ancak gösteribilir.
2- Mezalim pek fecidir. Akçabikar karyesinden bir zavallı kadının ırzına taaruz eden deli bir Yunanlı habis şehvanesini teskin ettikten sonra şehit etmek suretiyle vahşet ve denaiyetini göstermiştir.
3- Papatya karyesinden dört mazlum köylüyü para tehdidiyle kollarını bağladıktan sonra üzerlerine yaylım ateşi açarak üçünü şehit etmişler.
4- Akdere karyesinden Nebioğlu Mehmet Ağa namında bir köylüyü para tehdidiyle sırtını, göğsünü kızarmış yağ ile yakmışlardır.
5- Rüstem karyesinden Said oğlu Kadir, Muhtar Osman Ağa bacaklarından ağaca asmak suretiyle işkence edilerek para talep edilmiştir.
Adları meçhul dört mazlumu kılavuz olarak kullandıktan sonra başlarına tüfenk dipçiği ile parçalamak suretiyle Akçabikar karyesinde şehit edilmişlerdir” denilmektedir21.
KÜPLÜ-AŞAĞIKÖY
Köy İhtiyar heyetince tanzim edilen 12 Nisan 1921 tarihli tutanakta belirtildiğine göre, köyün I. işgali sırasında halkın gözönünde Muhtar Hasan Efendi öldürüldüğü ve bir kaç kişi de para için kesmeye yatırıldığından köylü düşman gelmeden önce harp sahası dışına kaçmıştır. I. işgal sırasında köylünün tüm koyun-keçi sığır ve merkep gibi hayvanları götürüldüğü için bu defa gelişlerinde hayvan bulamamışlardır. Ancak köylünün evleri yerli Rumlarla birlikte talan edildikten sonra ateşe verilmiş, cami ve mektep gibi yerleri yıkmışlardır22.
KÜPLÜ-BAŞKÖY
24 Mart Cuma günü namazdan evvel düşman kaşif kuvvetleri olması muhtemel 8-10 atlının köye geldiği ve buradan da Küplülü Rumlardan birini kılavuz seçerek Kızılkaya (Kızılcamlar) istikametine gittiği ve namazdan sonra da 8.00 sıralarında düşman süvarisinin köye indiğinden sözeden 12 Nisan 1921 tarihli tutanak şöyle devam etmektedir:
“Köy halkının ekserisi evlerinden çıkmağa ailelerini kaçırmağa vakit bulamamıştı. Ölüm korkusu altında inledik. Kapu dışarı hemen çıkamadık. Düşman kadar yerli Rumlar ve evvelki işgalde kaçıpta bu düşmanla beraber gelen yerli Rumlar her türlü hareketi reva görüyorlardı. Öteden-beri köy arkadaşlığı yaptığımız ki beşyüz haneden ibaret köyümüzün üç-yüz hanesini Rumlar teşkil ediyor. Bunların ileri gelen bazıları mahallemizin ırz ve namuz tecavüzatına mani oldular. Yoksa o kaçıpta gelen yani evvelki işgalde Yunan ordusuyla gidipde bu defa tekrar gelenler, köyün bir kısım palikaryalarıyla birlikte halkımıza envai hakaret ve şena-yi yapacaklardı”23.
Her nekadar köylünün ırz ve namusuna dokunulmamışsa da malları alınmıştır. Bu cümleden olarak “Aşağı mahalleden İmam Hoca İsmail Hakkı Efendi’nin üzerinden saatini almışlar. Biraz imtina edince sopa ile dövmüşler ve göğüsüne süngü dayamışlardır. Sağır oğlu Ömer Ağa’nın köy harici Gökçe Viran damlarında bulunan 250 baş koyun ve keçiyi sürüsüyle almışlar, oradaki halı kilim, eşyasını yağma etmişler, Hacı Mehmet Ağa’nın Kayaklı Koyudaki çiftliğini ve eşyasını yakmışlardır. Hayvanları götürmüşlerdir. Arnavut Yunus Ağa’nın muhaceretle eşyasını nakil ettiği Akçabikar köyünden daha öteye taşımak için vasıta bulamamış, orada umum eşyasını düşman eline geçirmiştir. Muhammet Çavuş’un yedibaş sığır hayvanı Mustafa Çavuş’un merkep ve koyunlarını, Toprak Osman Ağa’nın arabasını, Yunus Ağa’nın ineklerini, öküzlerini ve eşyasını gaybetmişlerdir. Köyde her istendiğinde tavuk, yumurta ve kuzu vermek mecburi edilmiştir. Arapoğlu Hacı Ömer Ağa’nın evini basarak iki inekle bir tosununu ve takımıyla bir arabasını almışlardır. Civelek Halil’in arabasını, Bikarcı Osman’ın hanesine girerek kıymetli eşyasıyla bir miktar parasını almışlardır. İşgal müddetince köy düşman erzak anbarı gibi müracaat edenlere arpa ve saman vermiştir”24.
KÜPLÜ-BEKDEMİR KÖYÜ
12 Nisan 1921 tarihli tutanağa göre, Bekdimir Köyü 25 Mart 1921 tarihinde işgal edilmiştir. Düşman köyde buldukları hayvanları almışlar ve köylünün zahire anbarlarını yağma etmişlerdir. Köy halkından Ali Osman Çavuş ile Toprak Hasan Ağa’nın evlerini yakmışlardır. Molla Abdullah Efendi, Musa Mehmet oğlu Ali, Yetim Ahmet Ağa ve Havı Mustafa adındaki şahısları şehit etmişlerdir25.
KÜPLÜ-KURT KÖYÜ
Bu köyde Ekdemir Köyü gibi 25 Mart günü işgal edilmiştir. 13-16 Nisan 1921 tarihli tutanaklarda belirtildiğine göre, köy gençlerinden Civelek oğlu Mehmet Ali ile Dodurgalı Mustafa’nın Ahmet şehit edilmişlerdir. Köy halkı doğulmuş ayrıca çeşitli işkenceler yapılmıştır. Arpa aramak bahanesiyle düşman, evlerin kapılarını kırarak içeriye girip ve kıymetli eşyayı yağma etmiştir.
Köyün maddi zararı şöyledir;
520 Koyun-keçi, 90 merkep, 80 at ve kısrak, 250 sığır, yorgan, döşek, ve bakır kap değeri; 5000 lira, 700 kile arpa, 80 kile buğday, 50 kile Fasulye, nohut ve mercimek, 50 adet halı-kilim (iki adet camininkiler dahil), 1000 lira evrak-ı nakliyadir26.
KÜPLÜ-YENİ KÖY
Yüzotuz haneli ve bir cami ile iki okulu bulunan Yeniköy’deki Yunan mezalimi 11 Nisan 1921 tarihli köy halkının tanzim ettiği tutunakta şu tüyler ürpertici cümlelerle anlatılmaktadır;
“1- Köyün haricinde bir harap samanlıktan maade köyün bütün evleri, bütün köy eşyasıyla birlikte yakılmıştır. Ve taş üstünde taş bırakılmamıştır.
2- Hasta olduğundan çıkamamış olan Şeyh Ahmet oğlu Ali ile Molla Halil oğlu Ali ve Alilerin Mustafa’nın validesi altmış yaşındaki Fatma kadın gayet feci bir surette şehit edilmiştir. Düşmanın firarından sonra merhumların ve merhumenin naaşları köyde görülmüş ve defin olunmuştur. Zaten köyde bunlardan başka bir şey kalmamıştır.
3- Hizmette bulunan hayvanlarımızla, düşman işgalinden evvel kaçırılan ve hatt-ı harp haricine çıkarılan hayvanattan gayri acele ile çıkarılmayan ve kırlarda kalan hayvanatımızda yüzü mütecaviz koyun-keçi, 60 sığır hayvanı ve hayvanının kırda bulunmasından kaçılı lam ayan yirmi kadar araba düşman tarafından alınarak gasp edilmiştir.
4- Köy zahiresi ve yemeklikler evvelce çıkarılamamış bulunuyordu. Düşman alabildiğini almış ve mütebakisini köy ile birlikte yakmıştır. Ayrıca 100 kile arpa, 100 kile susam, 100 kile haşhaş, 100 kevgir pamuk 1100 okka eğrilmiş iplik düşman elinde mahvolmuştur...”28.
Tutanakta asıl zayiatın daha sonra arz edileceği de bildirilmektedir.
KÜPLÜ-ŞÜKRANİYE (ÇATAK KÖYÜ)
1921 senesi Martı’nın 24. günü düşman bu köyden geçmiştir. Ancak Küplü ve Pazarcık tarafından öteberi almak için Yunan askerleri gelmiştir. Bu askerler yiyecek ve özellikle para vermeyen köy halkını çeşitli işkenceler yapmışlardır. Bu cümleden olarak Muhtar Süleyman Efendi’nin 80 yaşındaki annesini para vermedin diye dövmüşlerdir. 13 Nisan 1921 tarihli tutanakta belirtildiğine göre en büyük ziyanı giderlerken yapmışlardır. 28 Öküz, 18 inek, 48 tosun-dana, 160 koyun-keçi, 7 kısrak ve hesapsız miktarda tavuğu beraberlerinde götürmüşlerdir. Bu arada köyde yumurta koymamışlardır.
Ayrıca 5 araba, 300 lira değerindeki eşya, 90 kile buğday, 42 kile burçak ve 39 kile arpa almışlardır29.
KÜPLÜ-SÜLEYMANİYE KÖYÜ
15 Nisan 1921 tarihli tutanakta bildirildiğine göre; düşman köyde bir gece kalmış ve harp ederek ilerlemiştir. Bir hafta sonra meydana gelen ricaat üzerine tekrar Süleymaniye köyüne uğramıştır. Köyden koyun-keçi, araba, tavuk ve yumurta almıştır. Bu arada dövmek suretiyle Muhtar Yusuf Ağa ile aza Mehmet oğlu Muharrem Ağa’yı öldürmüşlerdir30.
13-14 Nisan 1921 tarihli Bilecik Tahkik Heyeti raporlarına göre Yarhisar Bucağı ve köylerinin maddi yönden zararı şöyledir:
YARHİSAR BUCAĞI (MERKEZ)
Manda; 6, öküz; 12, İnek: 8, Dana: 9, Beygir: 8, Merkep: 9, Oğlak: 12, Kuzu: 14, Buğday: 1860 kile, Bulgur: 930 okka, Arpa: 850 kile, Mısır: 595 kile, Osmanlı Altını: 21, Beşlik Altın: 32, Beşi Biryerde altın: 9, Para: 1800 lira, Yemek Takımı: 1141, Çay Takım: 95, Yakılan Cami: 1, Kilim: 27, Yatak: 228, Yorgan: 268, Çarşaf: 198, Cami Kilimi: 8, Cami Seccadesi: 16, Musaf-ı Şerif: 150 dir31.
YARHİSAR-AYVACIK KÖYÜ
Öküz-İnek: 60, Koyun-Keçi: 135, Beygir: 1, Merkep: 13, Arpa: 4500 kile, Buğday: 3500 kile, Araba: 3 ve 250 000 lira değimde eşya32.
YARHİSAR-ELMABAHÇE
Öküz-İnek: 30, Manda: 3, Beygir: 1, Keçi: 50, Arpa: 700 Kilo, Buğday: 800 kile, Yakılan ev: 1, Kıymetli eşya: 100 500 liradır33.
YARHİSAR-ERKOCA KÖYÜ
Yakılan Ev: 5, öküz: 34, İnek 18, Beygir: 5, Merkep: 17, Keçi: 37, Eşya Kıymeti 258 000 liradır. Ayrıca 25 kadına tecavüz edilmiştir34.
YARHİSAR-HASAN DERE KÖYÜ
Yakılan Hane: 9, Sığır: 33, Koyun-Keçi: 60, Beygir: 2, Buğday: 1830 kile, Arpa: 500 kile, Eşya Kıymeti 35 000 liradır. Ayrıca 2 kişi de yaralanmıştır35.
YARHISAR-KENDİRLİ KOYU
Yakılan Samanlık: 1, Sığır: 80, Manda 12, Beygir: 17, Merkep: 1, Keçi: 37, Kıymetli Eşya Değeri: 100 000 lira, Arpa: 200 kile, Buğday: 100 kiledir36.
YARHİSAR-KÜNCEĞİZ (KÜNÇEZ) KÖYÜ
Sığır: 24, Beygir: 4, Koyun-Keçi: 6, Arpa: 1500 kile, Kıymetli Eşya Değeri: 400 000 liradır37.
YARHİSAR-BAĞDECİK KÖYÜ
Sığır: 9, Beygir: 7, Cerhan Katli: 1, Eşya Kıymeti: 166 950 liradır38.
YARHİSAR-ALPAGUT KÖYÜ
Beygir: 12, Merkep: 14, Koyun-Keçi: 15, Evrak-ı Nakdiye: 800, Kati: 2, Yaralı: 2, Dövme: 12’dir39.
YARHİSAR-KARAAĞAÇ KÖYÜ
Beygir: 2, Evrak-ı Nakdiye 200 adet ve köyden Halil, Abdullah ve İsmail adlı kişiler şehit edilmişlerdir40.
YARHİSAR-KINIK KÖYÜ
Beygir: 5, Sığır: 30, Merkep: 6, Araba: 5, Evrak-ı Nakdiye: 108 300 adet, ve ayrıca 1 kişi de şehit edilmiştir41.
YARHİSAR-OKLUCA KÖYÜ
Kıymetli Evrak: 55000 adet, Darp: 10, Sığır: 49, Merkep: 4, Beygir: 3, koyun-keçi: 100, Arpa: 1528 kile ve Araba: 6’dır42.
YARHİSAR-KOYUNKÖY
Cebren Fiil-i Şeni: 1, Eşya Kıymeti 150 000 lira, Sığır: 56, Para: 5000 lira, Beygir: 1, Buğday: 2500 kile, Mısır: 400 kiledir43.
YARHİSAR-KAVAKLI (SULTANİYE) KÖYÜ
Kati: 1, Öküz-Dana: 29, Beygir: 12, Koyun-Keçi: 79, Buğday: 2800 kile, Arpa: 5200 kile, Eşya değeri: 500 000 liradır44.
B. BOZÖYÜK MERKEZİ VE KÖYLERİNDE YUNAN MEZALİMİ
Bozöyük Merkez ve köyleri halkı da insanlık dışı Yunan vahşetinden nasibini almıştır. Bu cümleden olarak Bozöyük’ün I. işgali esnasında, Teke Mahallesi’nde yedi ev basılmış ve evde bulunan kadınların ırzlarına dokunulmuştur. Halkın elindeki arpa, saman ve tavuk Yunanlılar tarafından cebren toplatılmıştır. Bozöyük”te yedi dükkan yağma edilmiş ve Yörük Emin Ağa’ya ve daha bazı kişilere, köylülere ait koyun sığır gibi takriben beş bin kadar hayvan Yunanlılar tarafından götürülmüştür. Bu arada Hafız Nuri Efendi’nin evi süpürgeye varıncaya kadar yağma edilmiştir. Ayrıca tüccarlardan Mehmet Pehlivan, Demir Hüseyin Efendi Askeri Polis Müdürü Üsteğmen Vehbi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Ali Efendi ve daha birkaç kişinin evleri aranmış, eşyaları yağma edilmiştir45.
Burada tablo vardır.
24. Fırka Kumandanlığının Garp Cephesi Kumandanlığına gönderdiği 19 Şubat 1921 tarihli yazının eki cetvelde46 Bozöyük köylerine ait Yunan mezalimi şöyledir47:
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere Bozöyük’ün I. İşgali sırasında, Yunan mezalimi daha çok halkın mallarına yönelik olmuştur. Bununla beraber buradan Yunan askerinin, halkın can ve namusuna dokunmadıkları hükmünü çıkarmak yanlış olur. Daha önce de ifade edildiği üzere, yörenin I. işgali üç gün kadardır. Bu süre içerisinde belirtilen fiilleri işleyenler, daha fazla kalsalardı neler yaparlar di? Bu sorunun yanıtı işgale uğrayan köylerin ileri gelenlerince tanzim edilen kayıp ve zararlarını belirtir tutanaklarda mevcuttur. Bu tutanakların hemen hepsi, “Türk askerinin yetişmesiyle canımızı ırz ve namusumuzu kurtarabildik” cümleleriyle son bulmaktadır. Halkın bu görüşlerinde ne kadar haklı olduklarını üzülerek belirtelim ki, daha sonraki günlerde yörenin tekrar işgallerinde tahakkuk etmiştir. Örneğin Bozoyük’ü II. işgallerinde (24 Mart 1 Nisan 1921) Yunanlılar vahşetlerine kasabayı ateşe vermekle başlamışlardır. Ayrıca, Bozöyük Nahiye Müdürü Ahmet Rasim Bey’in Garp Cephesi kumandanlığına gönderdiği 8 Nisan 1921 tarihli raporda Yunan Kumandanı’nın emriyle Alibeydüzü, Akçabikar, Karayay ve Saraycık köylerinin de yakıldığı belirtilmektedir48, bu arada halkın mallarının yanısıra, canlarına, ırz ve namuslarına da saldırmışlardır49.
Yukarıda belirtilenlerden başka II. işgali sırasında Bozöyük ve çevresinde görülen Yunan mezaliminden tesbit edebildiklerimiz köy köy şöyledir:
AKÇABİKAR KÖYÜ
Düşman işgalinden önce köylü, savaş alanı dışına kaçtıkları için can kaybı olmamıştır. Ancak Yunan askeri, köyü çeşitli yerlerden ateşlediği için 60 hanelik köyden yalnız yedi göz ev kurtulmuştur. Diğerleri yakılıp yıkılmıştır. Bu arada köyün camisi ile okulu da yakılmıştır. Köylü hayvanlarını ve diğer mallarını giderken yanlarında götüremedikleri için düşman tarafından gasbedilmiştir50.
ALİBEYDUZU KOYU
Akçabikar Köyü gibi bu köy de düşman işgalinden önce terkedilmiştir. Ancak köylü, hayvanlarını ve eşyalarını beraberlerinde götüremedikleri için, bu yönde zararları fazladır. Köy ileri gelenlerince tanzim edilen 7 Nisan 1921 tarihli tutanakta Yunanlıların vermiş oldukları zarar 118000 lira olarak tesbit edilmiştir51. Bu arada köylünün evleri de yakılmıştır52.
BOZALAN KÖYÜ
İşgalinden birkaç saat önce aldıkları haber üzerine köylü, ailelerinin can, ırz ve namuslarını korumak için mal ve mülklerini bırakarak topluca dağlara çıkmışlardır. Bu yüzden eşya ve hayvanları düşman tarafından gasbedilmiştir. 16 Nİsan 1921 tarihli tutanağa göre köylünün zarar ve ziyanı (Koyun-keçi, öküz, inek, at, kısrak ve eşya olarak) 1034 lira 890 kuruştur53.
ÇAYDERE KÖYÜ
3. Fırka Süvari Kumandanı İbrahim Bey’in emri üzerine köylü, mal ve mülklerini bırakarak civar dağlara çıkmışlardır. Her iki taraftan vuku bulan topçu ateşinin şiddetinden evler çökmüştür.
Köye gelen düşman köyde hiç kimse göremeyince, hayvanları ve eşyayı zarar vermiştir. Bu zarar 15 Nisan 1921 tarihli tutanağa göre 1165 350 kuruştur54.
DARIDERE KÖYÜ
Bu köy halkı da 3. Fırka Süvari Kumandanı İbrahim Bey’in emri üzerine, mal ve mülklerini bırakarak dağlara çıkmışlardır. 16 Nisan 1921 tarihli tutanak’ta belirtildiğine göre köylünün zararı 83700 liradır55.
DARIDERE YUKARI MAHALLESİ
Bu köyün halkı da diğer köylerde olduğu gibi düşman gelmeden önce dağlara çekilmişlerdir. Bu yüzden can kaybı olmamıştır. Ancak düşman köylünün mal ve mülküne zarar vermiştir. Bu zarar, 16 Nisan 1921 tarihli tutanak ekinde sunulan cetvele göre 83700 liradır56.
DELİELMACIK KÖYÜ
Düşmanın ikinci işgalinde en fazla zarar gören köylerden birisi de Delielmacık köyüdür. Bu köyden 8 kişi düşman tarafından şehit edilmiştir. Ayrıca köylünün mal ve mülküne verilen toplam zarar, 714200 liradır57. Alman malların dağılımı ise şöyledir:
202 keşi, 40 koyun, 7 öküz, 29 inek, 7 beygir, 200 kile arpa, 58 kile bulgur ve nohut ve 1000 lira değerinde kıymetli eşyadır58.
GÜNYARIK KÖYÜ
Köy halkının ileri gelenlerince tanzim edilen 14 Nisan 1921 tarihli tutanakta Yunan vahşeti şöyle belirtilmektedir.
“Düşman tarafından köyümüz işgal olundu, işgalden evvel eşyalarımızı, hayvanlarımızı bırakarak dağlara ve civar karyelere (köylere) kadınlarımızla kaçarak köyü tahliye ettik. Köyümüzde 15-20 ihtiyar kaldı. Düşman kaçıncaya kadar böylece dağlarda, bayırlarda kaldık. Düşman hayvanatımızdan 224 koyun, 64 keçi, 66 tiftik keçisi, 86 sığır, 2 manda, 11 beygir, 6 merkep, bir tane kalmayıncaya kadar kümes hayvanı ve muhtelif eşyayı almışlardır. Hesaba göre bunların değeri 220500 kuruş etmektedir. Köyde kalanlar, düşmanın işkencesine maruz kalmışlardır. Para için bir kaç defa kesmeğe yatırmışlar, envai zulüm görmüşlerdir. Camiden ve evlerden aldığı Musaf-ı Şerifi ve Cüz’ü şerif yapraklarını envai pisliklerle yok ettiler. Bunları abdesthanelere (tuvaletlere) attılar. Evlerde kalan eşyaların üzerine pislikler sürmek ve dahi bir evde pislikler üzerine ekmekleri koymuşlardır. Evlerin pencerelerinin camlarını, kapılarını kırmışlardır. Hamd olsun kaçarken ATASE vermeyi fırsat bulamadı. Askerimiz erişti. Köy yanmaktan kurtuldu”59.
Bilecik Tetkik Heyeti’nin raporunda ise köylünün zararı, 4375 lira olarak tesbit edilmiştir60.
HAMDİYE KÖYÜ
işgalden önce köy tahliye edilmiş ise de, arkadan yetişen düşman, geride kalanlardan 14 kişiyi şehit etmiştir. Köyde hiç kadın bırakılmadığı için tecavüz vaki olmamıştır. Ancak düşman köyde bulduğu hayvanları ve arpayı gasbetmiştir. Köylünün toplam zararı, 1262 liradır61.
KAPANALAN KÖYÜ
Türk askeri yetkililerce verilen emir üzerine halk çevre köylere çekildikten sonra, Kapanalan köyü işgal edilmiştir. Bu yüzden köylünün can kaybı yoktur. Ancak köylünün mal ve mülküne 533320 kuruşluk zarar verilmiştir62.
KARABAYIR KÖYÜ
Bu köy de düşman gelmeden önce boşaltılmıştır. Ancak köylünün arabaları hükümetin emrinde olduğu için eşyaları köyde kalmış ve düşman tarafından yağma edilmiştir. 52 hanelik köyün muhtelif mahalleri yakılmıştır. Bu cümleden olarak, 23 ev bütün müştemelatıyla, 10 göz samanlık tamamiyle yanmıştır. Köyün diğer evleri de tahrip edilmiştir. Bu arada Yunan askeri köylünün 200 kadar koyun-keçisini, 20 sağırını, bütün tavuklarını ve zahiresini almıştır63.
KIZILTEPE KÖYÜ
Köy boşaltıldıktan sonra işgale uğramıştır. Bu köyde düşmanın vermiş olduğu zayiat (9 Nisan 1921 tarihli tutanağa göre) 9185 liradır64.
KUYUPINAR KÖYÜ
Halk aileleriyle birlikte civar köylere çıktıktan sonra köy düşman tarafından işgal edilmiştir. Düşmanın bu köye verdiği zarar 230 lira 300 kuruştur65.
REVNAK KOYU
Bu köy halkı da köylerini işgalden önce terkettikleri için can kaybı olmamıştır. Ancak düşman, 38450 lira tutarında köylünün malına zarar vermiştir66.
C. PAZARYERİ (PAZARCIK) MERKEZ VE KÖYLERİNDE YUNAN MEZALİMİ
Yunan zulmüne uğrayan yerlerden birisi de Pazaryeri ve çevresi halkıdır. Bu cümleden olarak Pazaryeri merkezinde 24 kişi şehid edilmiştir67. Ayrıca halkın malına ve ırzına da saldırılmışım Garp Cephesi Komutanlığının 16 Şubat 1337 (1921) tarihli raporunda birinci işgal sırasında Yunanlıların verdiği zarar-ziyan şöyle gösterilmektedir:
Burada tablo vardır.
Yunan askerleri yukarıda belirlenen hayvanlardan başka arpa, saman, bulgur, yağ gibi yiyecekler de almışlardır68.
Sonraki işgallerde Yunan zulmünün daha da şiddetlendiğini görüyoruz. Nitekim ikinci işgali sırasında Pazaryeri merkezinde Batı Cephesi I. Tümen Komutanlığı Tahkik Heyeti’nin 15 Nisan 1921 tarihli raporunda bildirildiğine göre, halkın pek çoğuna dayak atılmıştır. Bu arada 4 kişiyi şehit etmişler, 6 kişiyi silahla yaralamışlar, bir kadının ırzına geçmişler, 102 kişiyi de beraberlerinde götürmüşlerdir. Aynı raporda, Yunan askerinin Pazaryeri halkına verdiği zarar ve ziyan da;
Yakılan Ev: 1, Yakılan Samanlık: 1, Tahrip Edilen Değirmen: 1, Manda: 70, Öküz: 134, İnek: 7, Koyun-keçi: 90, Beygir: 10, Arpa: 1580 kile, Araba: 102, Yakılan Araba: 5, Gasp olunan Zati Eşya Değeri: 1380 lira, Diğer Eşya Değeri: 774 500 lira, Gasp Olunan Para: 350 lira olarak tesbit edilmiştir69.
Daha sonraki günlerde tanzim edilen bir başka raporda da Pazaryeri merkezinde 36 evle birlikte 7 dükkanın Yunanlılar tarafından yakıldığı belirtilmektedir70.
Pazaryeri çevresinde görülen Yunan zulmünden tesbit edebildiklerimiz köy köy şöyledir.
AHMETLER KÖYÜ
Ahmetler Köyü, 24 Mart 1921’de işgale uğramıştır. Köy halkının 12 Nisan 1921 tarihli tutanağında Yunan askerinin yaptıkları şöyle belirtilmektedir:
“... Hacı Ahmet oğlu Hasan’ın beygirini, Güveşçi oğlu Mehmet Çavuş’un takımıyla bir atını, Hacı Bekir oğlu Osman Ağa’nın takımıyla kızrağını, İmam oğlu Mustafa’nın bir öküzünü koşulu olarak aldılar. Bununla beraber köyümüzden hayvanlarımız için satın alınan 200 liralık samanı gasbetmişlerdir Düşman Ricaat gününe kadar hatsız hesapsız tavuk, yumurta, kaz ve hindiyi yağma ettiler. Ahali’den Sarı Mustafa’nın evine cebren girerek üzerindeki parasını aldılar. Köylünün birbirine yardım ve muavenet etmesi ve istedikleri herşeyi vermesi sayesinde köyümüzü yaktırmaktan ve gerekse kati ve ırza tecavüz gibi halleri menettik. Askerlerimizin yetişmesi üzerine ahalimiz düşmanın zulmünden kurtuldu”71.
Garp Cephesi I. Tümen komutanlığı Tahkik Heyeti’nin 15 nisan 1921 tarihli raporunda ise, Yunan askerinin Ahmetler Köyünden 200 liralık saman, 3 beygir, 28 karasığır, 14 araba, 13 koyun-keçi, 200 kile arpa, 100 lira ve 100 lira değerde kıymetli eşyayı gasbettikleri belirtilmektedir72.
BÜYÜK ELMALI (ELMALI KESİR) KÖYÜ
Bu köy de Ahmetler köyü gibi 24 Mart 1921’de işgale uğramıştır. Köy İhtiyar Heyeti’nin 14 Nisan 1921 tarihli tutanağında Yunan zulmünden şöyle sözedilmektedir:
“1- Düşman 24 Mart 1337 (1921)de köyümüze gelmiştir.
2- Düşman karyemiz ahalisini binbir türlü işkence etmiştir. Ez cümle yukarı mahallede Hoca Molla Hasan Efendi’nin sağ kolunun darp neticesinde kırıp alana yatırmışlardır. Yine karyemizden Kara Osman’ın oğlu Mehmet, Hacı Karazade Zekeriya, Kara Osman Oğlu Hasan, İsmail Ağaoğlu Ali, Hacı Mehmet oğlu Muhsin, Kasım ve Hasan, Sağır İbrahim, Acı İmamın Ahmet, Hayrullah’ın Hasan, Hayrullah’ın Ömer Hafız, İdris’in İsmail, Hacı Ali Hasan, Fevzi Ali Osman Ağaları tüfenk ve odunlarla darp ederek yerlerde süründürdükleri ve herbirinin ölüm derecesinde bitkin düştükleri ve bin türlü işkenceye uğramışlardır.
3- Bu defa düşman karyemizi yakmakla tehdit ederek kıymetli eşyayı ve birçok davarı ve hayvanı (45800 kuruşluk) zarar vermişlerdir.
4- Yukarı mahalle muhtarı İmam Halil oğlu Mehmet Ağa’yı darp ve işkence ederek hanesindeki 370 lirasını gasp ve bir çok eşyasını almışlardır.
5- Adem Hocazade İbrahim ile Şakiroğlu Salih’i darp ve eşyasını almışlardır”73.
GÜMÜŞDERE KÖYÜ
Bu köy halkı da Yunan zulmünü görmüştür. Bu cümleden olarak, Köy İhtiyar Heyeti’nce Garp Cephesi 4. Alay Komutanlığı Tahkik Heyeti Başkanlığına gönderilen tutanakta;
“... Köyümüzden 24 haneyi yakmışlar, bir kısmını da yıkmışlardır. 125 haneden 20 hane kalmıştır. Hanelerde bulunan eşya ve zahireyi alıp götürmüşlerdir... Fethullah oğlu Ahmet Ağa’yı ... Camii Şerifte işkence ile kollarına kütükle bağlamak suretiyle dövmüşlerdir...” denilmektedir74.
KARAKOY KOYU
Köy halkı düşman gelmeden önce çevre köylere kaçtıkları için can kaybı olmamıştır. Ancak düşman köylünün malına zarar vermiştir. Köy İhtiyar Heyeti’nin 14 Nisan 1921 tarihli tutanağına göre 120 haneden ibaret olan köy, Yunan askerlerince ateşe verilmiştir. Bu esnada 11 Samanlık, 3 dam ve 33 evde eşyasıyla birlikte tamamen yanmıştır. Ayrıca köylünün 185 sığırı ve 3700 davarı gasbedilmiştir75.
Garp Cephesi Komutanlığı Tahkik Heyetinin 15 Nisan 1921 tarihli raporuna göre; Pazaryeri köylerinde kuyan zulmü şöyledir.
1- Arpadere Köyü tamamen yanmıştır. Düşman tarafından köy halkının pekçoğu döğülmüştür. Yunan askerleri köyden 70 hayvan birlikte erzak ve 150 lira almıştır.
2. Tepe Köyü’nden Zaam İsmail’in kızı silahla sağ kolundan vurulmuştur.
3- Büyük Elmalı Köyünden altı (6) bin kadar düşman piyade askeri geçmiştir. Köy yağma edilmiş ve yakılmıştır. Köy halkından birçokları sopa ve tüfekle kolları kırılmıştır. Köyden iki kişiyi arabasıyla götürmüştür. Sağ olup olmadıkları bilinmemektedir. Ayrıca düşman köyden işkence ile 45700 liraya aşkın para almıştır.
4- Burçalık Köyü tamamen yanmıştır. Köy namına bir şey kalmamıştır. Köyü 200 kadar düşman atlısı basmıştır. Bu esnada köy halkından bir kişi Yunan askerlerince şehit edilmiştir. Burada bir çok tahribat yapılmıştır. 43500 kuruşluk zarar ve ziyan vardır.
5-125 haneli Gümüşdere Köyü yakılmıştır. Yalnız 20 ev kalmıştır. Köyden dövülen çoktur.
6- Bahçe Sultan tamamen yanmıştır. Köyde ahali namına hiç bir fert yoktur.
Latif Paşa tamamen yanmıştır. Ancak üç ev kalmıştır. Ahali yoktur76.
D. SÖĞÜT MERKEZ VE KÖYLERİNDE YUNAN MEZALİMİ
Yunanlılar ilk olarak 26 Mart- 1 Nisan 1921 arası 6 gün, ikinci olarak da 4 Ağustos 1921 - 4 Eylül 1922 arası 13 ay süreyle Söğüt’ü işgal etmişlerdi Yunanlılar diğer işgal ettikleri köy, kasaba ve şehirlerde olduğu gibi burada da pek çok insanlık dışı davranışlarda bulunmuşlardır. Söğüt halkının ileri gelenlerince77 hazırlanan 10 Nisan 1921 tarihli raporda, bu Yunan mezalimi özetle şöyle belirtilmektedir:
“1- Paşaağaların Dursun (Hıfzıhüseyin Mahallesi’nden Fabrikatör Remzi Efendi’nin büyük validesi) Hanım ile Cami-i Kebir Mahallesinden Tahsildar Mehmet Efendi’nin validesi Hatice Hanım süngülenmek suretiyle öldürülmüşlerdir. Dursun Hanım’ın feryadına karşı kahkahalarla gülerek eğlenmişlerdir.
Yine Cami-i Kebir mahallesinden Hacı... Efendi’nin onüç yaşında …nın bikirini izale ederek beraberlerinde götürmüşlerdir. Aynı mahalleden Şaheste Hanım ile Çimenlik mahallesinden Emirlerin İbrahim’i birçok işkenceyle feci şekilde öldürerek, her ikisinin de evlerini yakmışlardır.
2- Çimenlik mahallesinden Kasap Hacı Emin, Hıfzıhüseyin mahallesinden eski Tahrirat Katibi Mustafa Efendi, Camii-i Kebir mahallesinden de Kızıloğlu Rüştü düşman tarafından alınıp götürüldüğü veya öldürüldüğü tesbit edilmediğinden, yaşayıp yaşamadıkları bilinmemektedir. Aşçı Ahmet Çavuş, dövülmek suretiyle öldürülmüş ve cesedi yakılmıştır.
3- Sekizyüz kadar Müslüman evi yakılmış ve eşyaları da yağma edilmiştir.
4- Üç cami üç mescit, iki medrese bir dergah-ı şerifle birlikte içerisine 40 erkek ile 60 kadın doldurulmak suretiyle Cami-i Kebir (Büyük Cami) yakılmıştır. Caminin taştan yapılmış olması sebebiyle mazlumlar büyük bir faciadan hayatlarını kurtarmışlardır. Mebus Halil Efendi’nin babası İbarih Efendi feci şekilde dövülerek parası alınmıştır.
Ertuğrul Gazi Hazretlerinin türbesi üzerindeki sanduka kırılmak suretiyle kaldırılmış ve mübarek mezarı kazılmıştır. Ayrıca, üzerinde asılı lamba kırılmış bu billur parçalarından haç işareti yapılmıştır. Bu arada Kur’an-ı Kerimler yırtılarak ayaklar altında çiğnenmiş, özetle türbenin içerisine çeşitli pislik dökülmüş ve bu vahşeti yazmak kalemin gücü yetmeyeceğinden gözle görülerek anlamamak ve yunan vahşetine karşı lanetler yağdırmamak kabil değildir.
6- Türbenin etrafında bulunan binaların hepsi yakılmıştır. Bu arada Ertuğrul Gazi Hazretlerinin Zevce-i muhteremelerinin (Saygıdeğer eşlerinin) kabri üzerindeki demir parmaklık tahrip edilerek kabri kazılmış
ve bir çok yerlerinde haç işareti dikilmiştir. Ayrıca Osman Gazi Hazretlerinin vefat ettiği mahalli gösterir abide yıkılmış ve etrafına kalemin yazamayacağı çeşitli pislik dökülmüştür. Türbede bir Müslüman kadının ırzına geçilmiş ve memeleri kesilmek suretiyle orada öldürülmüştür.
7- Söğüt’ün merkezinde 350 (üç yüz elli)yi aşkın han, dükkan ve fırın eşyalarıyla birlikte yakılmıştır... (bu arada) kutsal yapılar, Müslümanların sığınakları olan evler, de ... eşyalarıyla beraber yakıldığı gibi tahliye sırasında kaçamayan mazlum Müslümanların bir kısmı öldürülmekle, genç kızların bikri izale olunarak beraberlerinde götürmüşlerdir... Kasabadaki Müslümanların hepsinin mal ve mülkü zaptedilmiş, kendileri de darp, hakaret ve çeşitli işkence edilmek suretiyle zulme uğramışlardır. Kura katibi Osman Efendi, Sabık Tahsildar Niyazi Efendi ile Hacı Sait Efendi’nin Mehmet Efendi gibi ileri gelenlerle eski muallimlerden Emin Turgut Efendi boğulma tehlikesi geçirmişlerdir. Evler Yunanlılar tarafından karpit dökmek suretiyle kasten yakılmıştır...78
61 nci Tümen Komutanı Albay İzzettin Bey’in Garp Cephesi Komutanlığı’na gönderdiği 15 Nisan 1921 tarihli raporunda da Yunan Mezalimi şu tüyler ürpertici cümlelerle dile getirilmektedir:
“... Söğüt, Yeniköy, Sıraca, Aşağıköy, Akçapınar, Karabayır köylerinde düşman yangınlar çıkartmış, Yeniköy kamilen yakılmış, diğer köylerde pek az hane kalmıştır. Söğüt Ertuğrul Türbesi’nin şimdiki görüntüsü pek acı vericidir. İstilâya uğrayan köylerin harp bölgesi haricine çıkaramadıkları hemen bilûmum hayvanatı, düşman tarafından sürülüp götürülmüş veya yedirilmiştir. Hububat ve yiyecekler de tamamen yağma edilmiştir. Camilerden aldıkları Kur’an-ı Kerimleri yırtıp abdesthanelere atmış ve pisletmişlerdir... Yerli Rumların iştirakiyle eşyalar yağma edilmiş ve paraları üzerlerinden alınmış, Söğüt’ten Şahine Kadın, Fabrikatör Sabri Efendi’nin büyük validesi Dursun, Tahsildar Mahmut Efendi’nin validesi Hatice Hanımlar birçok işkence ile şehit edilmiştir ve bu üç kadını Söğüt Kasabası yangınında yakmışlardır. Hacı... evlatlığı on üç yaşlarında...’nın bikrini izale etmişler (kızlığını bozmuşlar) ve beraberlerinde götürmüşlerdir. Söğüt erkeklerinden Ahmet Çavuş, Emirlerin ibrahim darp ettirişiyle şehit düşmüşler, Sabık Tahrirat Katibi Mustafa, Kasap Hacı Emin ve Kızıloğlu Rüştü de düşman tarafından götürülmüştür... Ertuğrul Türbesi’nde bir İslam kadınını tecavüz edildikten sonra memeleri kesilmek Suretiyle şehit edilmiştir. Zeyve köyünden civar ormanlarında saklanan kadınları saklandıkları yerde yakalanarak kötü uygunsuz işler yapmışlar. Yeniköy’den hasta ve sakat olduklarından çıkamamış olan Şeyh Ahmet oğlu Ali Molla, Hali oğlu Ali Ağalarla ve Alilerin Mustafa validesi Fatma kadın gayet feci bir surette şehit edilmişler ve naaşları köyde bulunmuştur. Söğüt’ün Burçak köyünden Kargacıoğullarından Kamil, para için rovelver ile beyni parçalanarak şehit edilmiştir. Küplü’nün Beydemir Köyünden Molla Abdullah Efendi’yi, Musa Mehmet oğlu Ali, Yetim Ahmet ve Hacı Mustafa Ağaları şehit etmişlerdir. Henüz düşman yarasını taşıyan bir çok ihtiyar erkek ve kadın vardır”79 denilmektedir.
Yukarıda belirtilenlerden başka Söğüt ve çevresinde görülen Yunan zulmünden tesbit edebildiklerimiz köy köy şöyledir.
BORÇAK KÖYÜ
Bu köy halkından kırkbeş yaşlarında Karaağaçoğullarından Süleyman oğlu Kamil parasına tamamen şehit edilmiştir. Fehimak Ali de sopa ile dövülerek işkenceye maruz kalmıştır. Köyden, Çırak Halil, Bekir oğlu Halil, Hacı Halil oğlu Hasan, Tatar Hasan, İmam Hacı Hafızın Hüseyin Efendi, Hacıberber oğlu Hüseyin Usta, Gavazı Ali ve Mustafa, Zeytin Mehmet, Uzun Ali oğlu İsmail, Kara İmam oğlu Molla İbrahim, Kanbur oğlu Ali, Hacı Mehmet gibi bazılarının da toplam 250 koyun ve keçisini, 17 sığırını, 4 merkebini, 30 kile arpasını almışlardır. Ayrıca köyde bulunanlardan 21700 kuruş gasbetmişlerdir80.
HAYRİYE KÖYÜ
Köy harp dahilinde kaldığı için bütün evleri yıkılmıştır. Hayvanlar düşman gelmeden önce kaçırıldığı için Yunanlılar sadece dört hayvan alabilmişlerdir. Bununla beraber, caminin halı ve kilimleriyle, evlerde buldukları diğer eşyayı yağma etmişlerdir81.
SAVCIBEY (AKTAŞ) KÖYÜ
Köy düşman işgalinden önce boşaltıldığı için can ve mal kaybı olmamıştır. Evler yakılmamıştır. Bununla beraber köylünün bir hayli eşyası zarar görmüştür82.
KAMURANTEKKE (DORUK) KÖYÜ
Köyde 25 ev Yunanlılar tarafından yakılmıştır. Bu arada eşya ve zahire de gasbetmişlerdir. Hayvan ve insan zayiatı yoktur83.
HABİTABAT KÖYÜ
Düşman işgalinden önce, hayvanlarını ve kıymetli eşyalarını Sakarya’nın öbür tarafına naklettiklerinden pek fazla zayiat olmamıştır. Köyde kalanlar Yunanlıların hakaret ve işkencelerine maruz kalmışlardır. Her gün köye gelen Yunan askerine tavuk ve yumurta vermek zorunda bırakılmış ve böylece evlerini yakılmaktan kurtarmışlardır. Bu arada daha fazla işkence görmemek için zaman zaman aralarında para toplayarak Yunan askerlerine vermek zorunda kalmışlardır84.
KÜRE KÖYÜ
Köy düşman kuvvetlerinin ayağı altında kalmıştır. Yunan askerleri köyün ileri gelenlerinden Muhtar Halil Ağa, Hatip Hüseyin Efendi, Emekli Yüzbaşı Hüseyin Efendi, Hafız Ahmet Efendi adlarındaki kişilere tehdit ve hakaret etmek suretiyle para almışlardır. Nitekim 27 Mart 1921’de köye gelen Yunan askerleri köylüden 200 lira para istemişlerdir. Köylüler “bu köy fakir bir köydür. Bu kadar para bulamayız, deyince köy yanındaki bir iki evi kundaklamaya kalkmışlar hatta ateşe vermişlerdir”. Köylü istedikleri parayı vermek suretiyle kurtulmuştur. Bu arada köyden tavuk ve yumurta da almışlardır85.
SIRHOCA KÖYÜ
25 Mart 1921’de köye gelen Yunan askerleri 70 haneden ibaret olan köyün cemisi ile, 48 hanesini ve okulunu eşyalarıyla beraber yerle bir etmişlerdir. Ayrıca köy halkından Bayraktar oğlu Ali, Hacı Hayri’nin Mehmet, Koca Ali’nin Süleyman ve Sarı Hasan’ın Abdullah’a ait çok sayıda hayvanı gasbetmişlerdir. Köy ahalisi daha önce tedbir aldığından ırz ve namuslarını korumuşlardır86.
HAMİDİYE KÖYÜ
Yunan askerleri, bu köyden 14 kişiyi çeşitli işkencelerle şehit etmişler. Köyde bulunan çok sayıdaki hayvanı gasbetmişlerdir. Ambarlarda buldukları zahireyi de almışlardır. Verdikleri zararın değeri, 126200 lira civarındadır87.
ZEYVE (DEREBOYU) KÖYÜ
Köy heyetinin 10 Nisan 1921 tarihli tutanağına göre Yunanlıların burada işledikleri insanlık dışı fiilleri de şöyledir;
“1- Halkı 25 Mart 1921 günü köy camiine toplayarak şimdi hepinizi yakacağız, para çıkarınız tehdidiyle bütün halk soyulmuş, göze dokunur elbiseleri gasbedilmiştir.
2- Bütün evlere girilerek kıymetli eşyalar yağma edilmiştir. Bu arada caminin kilimleri de alınmıştır. Derelere kaçırılan hayvanlar dahi toplanarak Söğüt’e nakledilmiştir.
3- Dağlara, ağaçlıklar arasına kaçan köy kadınlarının bir kısmı basılarak ırz ve namuslarına tecavüzatta bulunulmuştur.
4- Köyün bütün hububatı yağma edilmiştir. Yiyecek hiçbir şey bırakmamışlardır. Gidecekleri gün taşıyamadıkları un, makarna, erişte gibi yiyecekleri çamur, kül içine atmışlar, içlerine pislik karıştırmak suretiyle yenmez hale getirmişlerdir.
5- Köyde keçi, koyun öküz, tavuk horoz vs. hiç bir hayvan bırakmamışlardır.
6- Köyde kalanlardan dayak yememiş işkence görmemiş kimse yoktur. Yetmişlik ihtiyar kara Hasanoğlu Ahmet Ağa’nın sırtı kanlar içindedir. Kara Mehmet oğlu Mustafa’nın kafasında da ayrıca yara vardır.
7- Köyden, İsmail, İbrahim Çolak oğlu İbrahim Çavuş ve Kara Ali Oğlu Hasan’ı beraberlerinde götürmüşlerdir. Ne yaptıkları malum değildir”88.
DÖNMEZ KÖYÜ
Söğüt’ün işgalinden üç gün sonra yerli Rumların kılavuzluğunda köye gelen Yunan askerleri; 127 inek, 65 öküz, 18 beygir, 20 merkep, 90 koyun-keçi, hesapsız tavuk, yumurta toplamışlardır. Bu arada ambarlardaki zahireyi, caminin kilimlerini, köyde bulunan arabaları, gasbetmişlerdir. Köyde dayak yemeyen kalmamıştır. Kesmeye yatırdıkları, Hacı Mehmet Ağa’dan 210, Hacı Hüseyin Ağa’dan 30 lira almışlardır. Köyden bir kişiyi kurşunla yaralamışlardır89.
KIZILSARAY KÖYÜ
Düşman gelmeden önce köy boşaltılmıştır. Köyde kalan iki kadından birisi kolundan süngülenmiştir. Köyde buldukları hayvanları gasbetmişlerdir. Camii’nin kilimlerini almışlar, Kuran-ı Kerimleri tuvaletlere atmışlardır90, Köyden üç kızın bikrini izale etmişlerdir91.
Ertuğrul (Bilecik) Sancağı Mutasarrıfı Salih Bey’in Garp Cephesi Komutanlığı’na ve Dahiliye Vekaleti’ne gönderdiği 17 Nisan 1921 tarihli raporuna göre; Söğüt merkezinde 631 Ev, 606 dükkan, 18 Han, 4 camii, 2 Medrese, 1 Fetvahane, 1 Çamaşırlık ve 1 Okul Yunanlılar tarafından yakılmıştır92. Bu arada “Hakim’in Ceza Reisi’nin Müftü’nün, Başkatip Mülkiye Baytarı’nın ve bilumum Memurin-i mülkiye ve maruf (tanınmış) tüccarın hane ve dükkanları yağma edilmiştir. Ayrıca Muratdere, Saraycık ve bu civar köylerden ikiyüze yakın kişiyi esir alıp götürmüşlerdir93. Bu cümleden olarak, Küre Köyünden, Hoca oğlu Mustafa, Hacı Abdullah oğlu Ali Osman, Yetim oğlu Hasan, Ali Osman oğlu Ali’yi İzmir’e kadar götürüp, bunlardan Ali ile İsmail küçük oldukları için burada serbest bırakılmışlardır. Yetim oğlu Hasan sakat edilmiştir. Mustafa ile Ali Osman ise, Atina’ya götürülmüştü94.
SONUÇ
Buraya kadar yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere -Anadolu’nun işgal edilen diğer topraklarında olduğu gibi- Bilecik ve çevresi de Yunan vahşetine tanık olmuştur. Öyle ki, 6 Eylül 1922’de Bilecik kurtarıldığında eski Bilecik’ten geriye pek fazla bir şey kalmamıştır. Yukarı Mahalle’de bir kaç evle, Tabakhane Mahallesi yangın ve tahripten kurtarılabilmiştir. 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, bütün fabrikalar, camiler ve türbeler tamamen yanmıştır. Anılan kent merkezinde bugün dahi sözkonusu vahşetin izlerini görmek mümkündür. Aynı şekilde 4 Eylül 1922’de kurtarılan Söğüt, 6 Eylül 1922’de kurtarılan Bozöyük ve Pazaryeri ilçeleri de yakılmış ve harabeye çevrilmiştir. Hatta Ertuğrul Gazi’nin türbesi dahi saldırıya uğramıştır. Bugün türbenin demir kepenklerinde bulunan kurşun delikleri sözüedilen mezalimin izleridir.
Başka bir husus da Yunan vahşetine azınlıkların da katılmasıdır. Onlar bu yöndeki faaliyetlerine daha işgalin ilk gününde başlamışlardır. Öyle ki, Yunan taburunun birinci bölüğü daha Pasaport’un önüne gelmeden, tabancasıyla gümrük devriye motoruna rastgele ateş açan sivil giyinmiş bir Rum’dur95. Bu arada Rum kadınları da su diye bağıran yaralı bir Türk askerin üzerine çömelip ağzına idrarını yapacak kadar vahşileşmişlerdir96. Çalışma alanımıza giren yörede de pekçok yerli Rum, düşmanla işbirliği yapmıştır. Metinde Sunduğumuz belgelerde de açıkça görüldüğü gibi Rumlar, Yunan askerine rehberlik etmişler, Türk halkının malına, canına ve ırzına saldırmışlardır. Hatta Rum kadınları da yağmalara da gasplara katılmıştır.
Amacımız, Yunan Megalo İdea’sı uğruna Anadolu’da herkese yaşatılan acıların hesabını sormak değildir. Bugün iki ülke ve yıllarca bir arada yaşamış halkların barış içinde ve eski günlerdeki düşmanlıkların neye malolduğunun bilincinde yaşamaları tek hedef olmalıdır. Yunanlılar ise megalo idealarının nelere malolduğunu çok ağır ve acı bir biçimde öğrenmiş olmalıdırlar.
İki ülke arasında tek seçenek vardır: Barış içinde özgür, bağımsız ve uyumlu iki komşu olarak yaşamak. Atatürk’ün amacının ve tercihinin de böyle olduğu Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra uyguladığı politikadan kesin bir biçimde anlaşılmaktadır. Bu politika devam ettiği gibi, edecektir de.
Bu arada bir hususu da belirtmek gerekir: Yedisinden yetmişine, kadın-erkek, zengin-fakir, milli duygusu yüksek bütün Bilecik halkı, Milli Mücadele’de Mustafa Kemal’in yanında yer almıştır. Ayrıca Bilecikliler, vatanın kurtuluşu için hiç bir fedakarlıktan çekinmemişler, maddi-manevi bütün olanaklarını seferber etmişlerdir
Çalışmamı Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Bilecik, Yenişehir, Göynük, İnegöl, Geyve, Nallıhan, Mudurnu, Eskişehir, Kütahya, Mihalıççık, Simav, Gediz, Uşak, Sivrihisar, Sancak ve kazalarıyla Osmaneli, Taraklı, Küplü, Emet, Pazarcık, Tavşanlı, Seyitgazi nahiyeleri, Belediye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine gönderdiği 9 Temmuz 1920 tarihli telgrafıyla bitirmek istiyorum:
Önünden kaçtığınız düşmanın kuvvet ve kıymeti nedir? Bu Müslüman yurdunda bu sefil düşmana karşı koyacak, ırzına, dinine, toprağına, kitabına sadık ecdarına lâyık evladı kalmadı mı? Tüfeği olmayanların ortak ve baltası da mı yoktur? Ecdadın lanetine mahatap kalmayı Söğüt halkı asla kabul etmeyecektir. İmkan her nereye müsaitse, erkek-dişi, genç, ihtiyar düşman karşısına gideceğiz. Sizleri de Müslüman Türk kanını, din ve namus hissiyatınızı bizimle beraber çalışmaya, her fikri, her nifakı bugün için terketmeye... davet ediyoruz. Din, namus ve vatan namına... yarına kadar netayic-i teşebbüsatınıza (girişimlerinizin neticesine) dair cevabınız bekliyerek evlatlarımızı cepheye göndermek üzere sözümüzü burada hitam (söz) veririz”98
Bu vesileyle, başta Mustafa Kemal olmak üzere Milli Mücadele kahramanlarını ve bu arada şehitlerini minnet ve şükran dilek ve duygularımızla bir kez daha anıyoruz. Tabii Söğüt’te yatan Ertuğrul Gazi’yi de…
---------------------
1 Aktar, Yüce: “Yunanistan’ın Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ne Yönelik Geleneksel Politikalarında Temel Yaklaşımlar, 3. Askeri Tarih Semineri Türk Yunan İlişkileri, Ankara, 1986, s. 1.
2 Yunanistan’ın bu sınırları aynı zamanda Etniki Eterya adlı cemiyetinde ilk kurucularından olan şair Rhigas tarafından resimlenerek bastırılıp dağıtılmıştır. Yusuf Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri, İstanbul, 1940, s. 19.
3 Türk İstiklal Harbi, C. 2/1, Genelkurmay Basımevi Ankara 1963, si 3; Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, Kalite Matbaası, Ankara 1 976, s. 33.
4 Jaeschke, Gotthard: Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ank. 1960. s. 60.
5 Bayur, Yusuf Hikmet: Türk İnkılabı Tarihi, C. III/2, TİK Basımevi, Ankara 1973, s. 19-194-206-210.
6 Türk İstiklal Harbi, C. 2/1, s. 13.
7 Yunanistan; Onikiada, Kıbrıs, Batı Anadolu’nun kuzey kıyılarını ve Trakya’yı istiyordu (G. Jaeschke, a.g.e., s. 50).
8 Salışık, Selahattin: Tarih Boyunca Türk Yunan ilişkileri Tarihi ve Etnik Eterya, İstanbul 1968 s. 273. Ayrıca bu konuda daha fazla bilgi için bkz., Yuluğ Tekin Kurat, “Batılı Kaynakların Işığı Altında İzmir’in İşgali Sorunu” VII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 5-29 Eylül 1970, Kongreye Sunulan Bildiriler, Cilt: II, TİK, Ankara 1973 s. 842-853.
9 Harp Tarihi Vesikalar Dergisi, Sayı: 37, Vesika 907. Ankara 1961. İzmir’in İşgalinin birinci günü Türk ölü ve yaralı sayısı ise 300 ile 400 arasındadır. (Documents: On British Fore-ign Policy (First Series), Cilt: 2, s. 241).
10 Yücel Özkaya “İzmir’in İşgali’nin Anadolu’daki Tepkileri, Atatürk Yolu, Yıl: 1, Sayı: 1 (Mayıs) 1988, s. 66-67. Ayrıca bu konuda daha fazla bilgi için bkz., Kadir Mısıroğlu, Yunan Mezalimi, İstanbul 1970, s. 178-253.
11 Bu teşkilat, ordu gerisi mıntıka ve ordu içinde düşmanın casusluk ve propaganda faaliyetlerini, gizli teşkilat kurma çalışmalarını önlemek ve karşı istihbaratı gerçekleştirmek maksadıyla kurulmuştur. (Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadele’de Zonguldak ve Havalisi. Ankara 1992, s. 259). Temmuz 1920’de kurulan ve teşkilat hakkında daha geniş bilgi için bkz., Ha-mit Pevlivanlı, Kurtuluş Savaşı İstihbaratı’nda Askeri Polis Teşkilatı, Ankara, 1992, s. 1 vd.
12 ATASE Arş; Kl: 681, D: 120, Fh; 15; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Sayı. 093 (Ocak 1992) s. 137-138.
13 Bu şekilde şehit edilenlerden birisi de Bilecik Müftüsü Mehmet Nuri Efendi’dir (ATASE Arş, Kl: 687, D; 141, Fh: 62).
14 ATASE Arş. Kl: 686, D: 136, Eh: 1-43-44-45-46; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Say: 93 (Ocak 1992) s. 165-166.
15 Bilecik tahkik heyetinin 12 Nisan 1921 tarihli raporuna göre, bu eşyanın kıymeti 40.000 liradır
----------------------
* Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi -
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 28, Cilt: X, Mart 1994
COĞRAFİ YAPISI:
Bilecik Marmara Bölgesinin güneydoğusunda Marmara, Karadeniz, İç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesim noktaları üzerindedir. 39° ve 40° 31’ kuzey enlemleri ile 29° 43’ ve 30° 41’ doğu boylamları arasında bulunmaktadır. Doğudan Bolu ve Eskişehir güneyden Kütahya, batıdan Bursa, kuzeyden Sakarya illeri ile çevrilidir.
Bilecik 4321 km²’lik alanı ile Türkiye’nin küçük illerinden biridir. Alan sıralaması bakımın-dan 65. sırada yer almaktadır. Merkez ilçenin yüzölçümü 844 km²’dir.
Yeryüzü Şekilleri
Bilecik ili toprakları tepelik alanlar, dik ve derin vadilerle yarılmış aşınım düzlükleridir. Kuzey Anadolu kenar dağları, yani, Karadeniz dağlarının başlangıç merkezi, İç Anadolu platolarının başlangıç yeri, Marmara Bölgesinin ise kıyı ve akarsu çanak tabak ovalarının sona erdiği alanlarının tamamı ilin sınırları içerisindedir.
Kuzey Anadolu dağlarının denizden içeriye doğru ikinci serisi olan Köroğlu Dağları ilin topraklarında başladığından arazinin batıdan doğuya doğru birden yükselmesine neden olur. Bu yükselti güneye doğru inildikçe dalgalı bir görünüm alır. Bozüyük Ovası ve Sakarya ırmağı ile kuzey-güney yönünde iki bölüme ayırır. Dağlar bu ırmağın her iki yakasında devam eder.
Bilecik ilinin deniz seviyesinden yüksekliği 500 metredir. Güneydoğuya Karasu vadisine gidildikçe yükseklik azalmaktadır. Nitekim bu vadide kurulu İstasyon Mahallesinin denizden yüksekliği 200 metreye kadar iner.
Dağlar il topraklarının % 32’sine yakın bir bölümünü kaplar. Bu yükseltiler daha çok tepe görünümündedir. İlin en yüksek noktası Bozüyük ilçesinin batı ve güneybatısında yer alan yükseltiler üzerindeki Kala Dağı’dır (1906 m).
Diğer önemli yükseltiler Yirce Dağı (1790 ), Metristepe (1300 m), Göldağı (1284 m), Kızılcaviran (1250 m), Osmaniye (1210 m), Ahi Dağı (1100 m), Dokuz Öküz Tepesi (1150 m), Ballıkaya (1050 m), Kızıltepe (990 m), Avdan Dağları (926 m), Paşa Dağları (922 m), Kurudağ (805 m)’dır.
Genellikle Sakarya Irmağı boyunca uzanan çok geniş olmayan düzlükler şeklinde ovalar il topraklarının % 7’lik bir bölümünü kaplar. Ovalar akarsuların dar ve derin vadilerden akarken parçaladıkları arazilerden taşıdıkları verimli alüvyonları son bölgelerinde biriktirmelerinden oluşan ovalarıdır.
Bozüyük, Gölpazarı, Osmaneli ve Pazaryeri Ovaları başlıca düzlük alanlardır.
İlde yayla tanımı içerisine sokulabilecek düzlükler çok azdır. Bu tür yeryüzü şekilleri il topraklarının yalnızca % 0,5’ini oluşturmaktadır. İl topraklarının büyük bir bölümü (% 59,9) aşınım düzlükleri durumundadır. Tepelik alanlarda tümsekleşip tipik “V” biçimli vadilerle parçalanan bu düzlükler, il topraklarının engebeli bir görünüm almasına neden olmuştur.
İl topraklarındaki vadiler genellikle dik ve derin yarıklar biçimindedir. Bunların en önemlisi Sakarya Vadisidir. Göksu Vadisi, Göynük Vadisi ve Karasu Vadisi de önemli vadilerdir.
Akarsular
Sakarya Irmağı
Sakarya nehri Bilecik ilinin başlıca akarsuyudur. Bu ırmağa dökülen çay ve dereler ilin öteki su kaynaklarıdır.
Sakarya, İnhisar ilçesi yakınlarında Bilecik topraklarına girer; kuzey-güney yönünde akarak ili doğu ve batı olmak üzere iki parçaya böler. Vezirhan’ın kuzeyinde Karasu Deresi, Osmaneli ilçesi yakınlarında da Göksu Çayını alarak kuzeye yönelir.
Taşıdığı su miktarı bakımından Türkiye’nin önemli akarsuları arasında yer alır. Irmağın toplam uzunluğu 824 km’dir. Yaklaşık onda birlik kısmı (80 km) Bilecik sınırları içinde akar. Ortalama debisi 100 m³/sn, ortalama derinliği 1,5 metre, en fazla derinliği ise 5 metre kadardır.
Karasu
Bozüyük’ten doğar. Bilecik merkez ilçe sınırları içine Karasu Boğazından girer. Bu noktadan 500 metre sonra Vezirhan’da Sakarya Irmağına kavuşur. Debisi düzensizdir. 0,9 m³/sn ile 72,6 m³/sn arasında değişmektedir. Ortalama debi 3,6 m³/sn’dir.
Göynük Çayı, Göksu Deresi, Sarısu Deresi ve Hamsu Deresi diğer küçük akarsulardır.
Jeolojik Yapı
Bitki Örtüsü
Yağış yönünden yeterli miktara sahip olan Bilecik ili, yüzölçümünün %47’sinin ormanlık alan olması nedeniyle de orman zenginliği bakımından Türkiye’nin şanslı yörelerinden biridir. İlin orman zenginliği av hayvanları bakımından da zenginleşmesini sağlamıştır. Bin metreye kadar yükseklerde orman örtüsü genellikle meşe, otsu bitkiler ve makilerden oluşmaktadır. 1500 metre sınırına kadar da karaçam, kayın, kızılçam, kestane türündeki yüksek boylu ağaçlar sıralanır. 1500 metreden daha yükseklerde ise köknar cinsinden ağaçlar vardır.
İklim
Bilecik ilinin geçit bölgesinde bulunması, su kaynakları ve farklılık gösteren topografyasına paralel olarak 3 farklı iklim tipi görülür. Genel olarak Merkez, Gölpazarı, Osmaneli ve Söğüt İlçelerinde Marmara Bölgesi; Bozüyük, Pazaryeri ve Yenipazar ilçelerinde ise İç Anadolu Bölgesi iklimleri geçerlidir. Ayrıca Gölpazarı, Osmaneli ve Söğüt ilçelerinin Sakarya Irmağı kıyı şeridinde mikro-klima iklim bölgeleri görülmektedir.
Bilecik İlinde yıllık yağış toplamı 450 kg/m² dolayındadır. Yağış en çok ocak ve mayıs aylarında düşmektedir. Bulutluluk durumu açısından 92 gün açık, 96 gün kapalı ve 177 gün bulutlu geçmektedir.
Diğer klimatik veriler şöyledir:
Yıllık sıcaklık ortalaması: 12,3 °C Karlı gün sayısı : 25
En soğuk ay: Ocak (2,5 °C) Donlu gün sayısı : 55
En sıcak ay: Temmuz (21,7 °C) Sisli gün sayısı : 14
Yıllık ortalama nispi nem: % 66 Kırağılı gün sayısı: 25
İl merkezini kapsayan klimatolojik veriler, ilçelerde farklılık göstermektedir.
İl düzeyinde tespit edilen en yüksek sıcaklık 1945 Ağustosunda 40.6 ºC, en düşük sıcaklık ise 1950 Ocak ayında -16 ºC olarak bulunmuştur.
Bilecik’te batı ve kuzeybatı rüzgârları etkindir. Ortalama rüzgâr hızı 3,4 m/sn’dir. Yıl içinde rüzgârlar 135 gün kuvvetli rüzgâr ve 17 gün de fırtına şeklinde esmektedir.
0 yorum: