şansını mı denemek istiyorsun? öyleyse, rastgele bir yazıyı okumaya ne dersin?

İSTANBUL

İSTANBUL - GENEL BİLGİLER
Yüzölçümü:
5.712 km²
Nüfus:
10.018.735

"Orada, Tanrı ve insan, doğa ve sanat hep birlikte, yeryüzünde öylesine mükemmel bir yer yarattılar ki, görülmeğe değer." Bir koluyla Asya'ya, diğeriyle Avrupa'ya uzanarak iki kıtayı da kucaklayan kenti Lamartine böyle tanımlıyor.

Başkentler başkenti olarak bilinen, önce Roma, ardından Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu ve kıtalara hükmederek büyük barış coğrafyaları yaratmış, Osmanlı İmpatatorluğuna başkentlik yapan İstanbul, geçmişin ihtişamını gururla korurken modern bir geleceğe doğru ilerlemektedir. İstanbul'daki çeşitlilik ziyaretçileri gerçekten büyülemektedir. Müzeleri, kiliseleri, sarayları, camileri, pazar yerleri ve doğal güzellikleri bitmez tükenmez nüanslar sunmaktadır. Boğazın kıyısında şöyle bir arkanıza yaslandığınızda, grupta kızaran renklerin karşı sahildeki evlerin pencerelerine yansımasını seyrederek, yüzyıllar öncesinde, insanların bu olağanüstü yeri neden seçtiklerini birden anlar ve İstanbul'un "dünyanın merkezindeki" şehir olduğunu hissedersiniz.

Şehrin en güzel anıtları, Haliç-Marmara Denizi-Surlar arasında kalan yarımadada yer alır. Kentin tepelerinden yükselen 500'ü aşkın caminin sulieti başdöndürücü bir atmosfer yaratır. İnsan kendini geçmiş zamanla bugün arasında bir rüyada gibi hisseder!

Altı minaresiyle İstanbul'un sembolü haline gelen, dekorasyonunda kullanılan mavi çiniler nedeni ile "Mavi Cami" diye anılan Sultanahmet Camii'ni mutlaka görmelisiniz. Karşısında, İmparator Justinien zamanında kilise olarak inşa edilmiş olan ünlü Ayasofya Müzesi yer alır; mimari hünerler örneği olan bu yapı, Hz. İsa'yı, Hz. Meryem'i ve imparatorları tasvir eden nefis mozaik panolarla bezenmiştir. Bir başka tepeden bu iki muhteşem abideyi seyreden Süleymaniye Cami ise Osmanlı mimarlık sanatının zirvesidir. Kanuni Sultan Süleyman'ın isteği üzerine Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir.

Marmara'ya ve Boğaz'a hakim bir tepe üzerinde, 400 yıl boyunca Osmanlı sultanlarına konutluk ve siyasi merkezlik etmiş olan Topkapı Sarayı yer alır. Topkapı'da Çin Porselenleri koleksiyonunu, altın işlemeli ve değerli taşlarla süslü tahtları, sultan kostümlerini, masallardakileri andıran mücevherleri, nadir elyazması kitapları, yüzyıllarca merak uyandırmış olan harem salonlarını görebilirsiniz.

Ayasofya ile Sultanahmet Cami arasında araba yarışlarının yapıldığı Bizans Devrinin ünlü Hipodromu ve bu Hipodromun orta yerinde, bu dönemden kalma üç dikilitaş bulunur.

Yerebatan Sarayı Bizans döneminde yapılmış en önemli su sarnıçlarından biridir. En güzel Bizans devri eserlerinden biri sayılan Kariye Müzesi mozaik ve fresklerle süslü orijinal dekorunu muhafaza etmektedir. İstanbul'da görmeden edemeyeceğiniz bir başka mekan da Eyüp Camiidir. Burası, Eyüp Sultan'ı ziyaret edip manevi haz arayanlara güvercin sesleriyle her an cıvıl cıvıl bir ortam sunar.

İstanbul tarihsel yapıların yeniyle buluştuğu, yenilendiği bir şehirdir aynı zamanda. Kapalıçarşı labirentvari yapısıyla geçmişin hülyalı günlerinin izlerini taşımakta ısrar ederken bir yandan da modern dünyanın yepyeni ürünlerini serer önünüze; büyüleyici mücevherler, bakır eşyalar, halılar, çeşit çeşit deri ve süet giyim... Cazibesine kapılınca en ufak bir yorgunluk duymadan saatlerce dolaşabilirsiniz bu çarşıda.

Boğaz'da bir vapur gezisi, unutulmaz anılarınız arasına girecektir. Boğaz'ın iki yakasında sıralanan her birinden ayrı bir sevda masalının sulara yansıdığı asude ve emsalsiz yalılar, 20. yüzyılda yapılan lüks villalar, Dolmabahçe, Göksu ve Beylerbeyi Sarayları, Rumeli ve Anadolu Hisarları, balıkçı köylerinden kalma izler, lokantalar, çay bahçeleri, parklar, gece kulüpleri sizi büyüleyebilir. Aynı günde Karadeniz'in vahşi sahillerinde denize girip ardından Marmara'nın sakin kıyılarında bir çay bahçesinde bir fincan kahvenizi yudumlarken belki de tarihe geçecek anılarınızı kaleme alabilirsiniz.

Eşsiz tarihi ve kültürel geçmişi ve sayısız cazibesine ilave olarak modern oteller, istisnai lokantalar, gece kulüpleri, kabareler, tarihi çarşılar ve dükkanlar İstanbul'u konferans ve kongreler için dört dörtlük bir mekan yapmaktadır.
Adalar, Bakırköy, Beşiktaş, Beykoz, Beyoğlu, Eminönü, Eyüb, Fatih, Gazi Osman Paşa, Kadıköy, Kâğıthane, Kartal, Küçükçekmece, Pendik, Sarıyer, Şişli, Ümraniye, Üsküdar, Zeytinburnu, Büyükçekmece, Çatalca, Silivri, Şile, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bayrampaşa, Esenler, Güngören, Maltepe, Sultanbeyli, Tuzla.

Önemli Semtler

Boğaz: Avrupa ve Asya'yı ayıran Boğaz'da Karadeniz'e doğru geleneksel ve unutulmaz bir deniz gezisi yapmadan İstanbul ziyareti tamamlanmış sayılamaz. Büyük bir ihtişam ve saf bir güzellik yansıtan kıyıları geçmiş ve günümüzün karmasıdır. Yalıların yanında modern oteller, taştan hisarların yanı başında rustik saraylar ve küçük balıkçı köylerinin hatırasını taşıyan semtlerde şık yapılar... Boğaz'ı görmenin en iyi yolu kıyılarında zig zag çizen yolcu vapurlarından birine binmektir. Eminönü'nden başlayan gezi sanki bir bayramda akraba ziyaret ediyormuş gibi sırayla Boğazın Asya ve Avrupa kıyılarına uğranarak devam eder. Gezi, aşağı yukarı 6 saat sürmektedir. Eğer gezi özel bir biçimde gerçekleştirilmek istenirse, bu konuda gece veya gündüz kısa düzenlemeler yapan ihtisaslaşmış acentalara başvurulabilinir.

Haliç: Uzun ve dar, boynuz biçimindeki Haliç İstanbul'un Avrupa tarafını bölmektedir. Dünyanın en tabii limanlarından biri olduğundan Bizans ve Osmanlı donanmaları ve ticari gemicilikle ilgilenenler burada toplanmışlardır. Gurup vakti suyun altın rengini aldığı bu yerin kıyıları bugün hoş parklarla ve yürüme alanlarıyla çevrilidir. Haliç'in ortasına doğru gidildiğinde yer alan Fener ve Balat semtlerinde, Bizans ve Osmanlı döneminden kalma ahşap evler, kiliseler ve sinagoglarla dolu sokaklar bulunmaktadır. Ortodoks Patriği de burada oturmaktadır. Biraz yukarıdaki Eyüp, Osmanlı mimarisinde oymacılığın yansıdığı bir yerdir.

Tepelerin yamaçlarını yer yer koyu selvilerin bulunduğu mezarlıklar kaplamaktadır. Dualarının kabul göreceğine inananlar buradaki Eyüp Türbesini ziyaret ederler. Bu tarafa bakan tepedeki Pierre Loti Kahvesi manzaranın keyfine varmak için mükemmel bir mekandır.

Beyoğlu Ve Taksim: Beyoğlu yapıldığı devrin özelliklerini koruyan, 100 yıl evvelki Avrupa tesirli mimari mirasıyla görülmeye değer bir semttir. Avrupa'nın ikinci eski metrosu Tünel halen en kısa metro unvanını korumaktadır. Metro ile kulesi bir sembol haline gelen Galata bölgesine geçmek mümkündür. Tünelin üst ucu Istiklal Caddesinin başlangıcıdır. Eski tramvayların tekrar servise konulduğu, yalnız yayalara açık cadde, Cumhuriyet devrinde konsolosluklara tahsis edilen eski elçilik binaları ile çevrilidir. Tünelin üst kısmında, İstiklal Caddesinin başlangıcındaki Divan Edebiyati Müzesi (Mevlevi Tekkesi - 18. yy. eseri) güzel bir yapıdır. Caddenin iki yanında birbirinden meşhur mekanlar vardır. Bir yanda Galatasaray Lisesi, karşı sırada rengarek, otantik restoranları ve Balık Pazarını içine alan Çiçek Pasajı... Sonra cadde boyunca sinemalar, tiyatro, kafe, lokanta ve eğlence yerleri... Taksim meydanına ulaşan cadde eski parlak, hareketli, daima kalabalık gün ve gecelerine yeniden kavuşmuştur.

Türk'ün Kurtuluş Savaşını, Atatürk ve arkadaşlarını sembolize eden, göz okşayan abide Taksim meydanını süslemektedir. Yeni metronun ana terminali meydanın altında, Atatürk Kültür Merkezi de kuzeyde yer almaktadir. Beş yıldızlı Hyatt ve Intercontinental Otelleri Taksim Parkındadır, Istanbul Hilton Oteli de buradadır. Sınıfında Türkiye'de yapılan ilk otel olan Hilton (1955) halen en meşhur ve en iyi olma özelliğini korumaktadır. Radyo Evi, türünün en zenginlerinden olan Istanbul Askeri Müzesi, Lütfü Kırdar Kongre Sarayı, Açık Hava Tiyatrosu da bu civardadır.

Sultanahmet: Tarihi yarımadanın batı ucunda yer alan semtte farklı İmparatorlukların önemli dini, idari ve sivil yapıları yer almaktadır. Tarihi Sultanahmet meydanının etrafı Ayasofya, Haseki Hürrem Hamamı, Sultanahmet Camii, Hippodrome, Dikilitaşla gibi tarihi eserlerle çevrilidir.

Ortaköy:
Boğazın en güzel yerine tahtlanan, zamanında padişahların sayfiye yeri olan Ortaköy Osmanlı Dönemi'nden beri ilgi çeken bir yerleşim merkezidir. Bugün Çırağan Sarayı, Kabataş Erkek Lisesi, Feriye, Princess Oteli, ve cami kilise ve sinagog üçgeninde yer alan Ortaköy, çarşısı ve içindeki seyyar "entel pazarı", hediyelik eşya dükkanları, kafeleri, barları ve restoranlarıyla İstanbulun önemli eğlence ve alışveriş merkezlerinden birisidir.

Sarıyer: Tarabya'dan sonraki virajdan Boğaziçi'nin Karadeniz'e kavuşması ilk defa görünür. Buradan Sarıyer semti içlerine kadar elçiliklere ve şahıslara ait eski yazlıklar ve balık lokantaları sıralıdır. Büyükdere'den ayrılan dar bir yol orman içlerini aşarak, bentleri geçerek Karadeniz sahillerine, meşhur Kilyos plajlarına ulaşır.

Sarıyer ve sonraki Rumeli Kavaği vapur seferleri ile Boğazı gezenlerin Avrupa yakasındaki son iskeleleridir. Balık lokantaları ile şöhretli her iki komşu semt ve karşı kıyıda bulunan Anadolu Kavağı tatil günleri çok kalabalık olur.

Boğaziçi bu yerleşimleri geçtikten sonra sadece yeşil koruluklarla örtülü yamaçlara sahiptir. Her iki kıyıda son yerleşimler Karadeniz'e komşu Anadolu ve Rumeli Fenerleri ile balıkçı köyleridir.

Üsküdar: Üsküdar, Kız Kulesi ile bütünleşen bir semttir. Karşıya, Avrupa'ya geçişin iskelesidir. Meydandaki 16. yüzyıl camileri, ortadaki abidevi çeşme, sahildeki minyatür Şemsi Paşa Cami ve Medresesi Türk sanatının güzel örnekleridir. Tarihi Karacaahmet Mezarlığı ve daha ilerideki büyük ve küçük Çamlıca tepeleri Üsküdarın sırtlarında bulunur. Tepeler çamlıklarla örtülü olup, Adaların ve Boğazın kuş bakışı manzaralarına hakimdir.

Kadıköy: Marmara sahillerindeki güzel Kadıköy'de tarihi yapı bulunmaz. Istanbul'un son yüzyılda hızla gelişen semtlerinden biridir. Antik Kahlkedon yerleşim biriminde sonraları bir çok manastır inşaa edilmişti. M.S. 5. yüzyıl Hıristiyanlık dünyası önemli konsül toplantıları burada yapılmıştı. Eski bahçeli malikanelerin çok azı zamanımıza gelebilmiştir. Yat Kulüpleri, marinalar, geniş caddeler, Kadıköy sahilleri boyu uzanır.

Fenerbahçe güzel bir gezinti yeridir. Meşhur Bağdat Caddesi de alışveriş imkanları ile ünlüdür. 1908 yılında tamamlanan Prusya mimari üslubundaki Haydarpaşa Tren İstasyonu, Üsküdar çıkışındadır. İstasyon Bağdat demiryolunun ilk (veya son) duraği idi. Yandaki yamaçta Kırım Savaşında hayatlarını kaybeden Ingiliz ve Fransız askerlerinin mezarları ve abideleri, büyük askeri hastanenin yanında bulunmaktadır.<br><br>Ticari liman tesisleri arkasındaki tepelere yerleşmiş iki büyük bina vardır. Saat kuleli olan eski Haydarpaşa Lisesi, şimdi üniversitedir. Diğeri, büyük ve 4 kuleli olan Selimiye Kışlasıdır (19. yy). Kırım Savaşı sırasında buradaki yaralılara hemşirelik yapan Florence Nightingale anısına kaldığı oda o günlerdeki gibi korunmaktadır.

Şile: Üsküdar'dan 50 km. mesafedeki şirin ve güzel turistik kasaba Karadeniz sahillerindedir. Kısmen tamamlanmış otoyolu ve sonrası ormanları aşan viraj yol ile geniş ve meşhur Şile plajlarına ulaşılır. Balıkçı barınaği, Ceneviz kale kalıntısı ve şöhretli feneri görülmeye değer yerlerdir. Batıda plajlar, kasabanın doğusunda da bir sıra küçük kumsal koy uzanır. Yaz aylan hareketli ve kalabalık geçer, bol sayıda pansiyon ve oteller mevcuttur.

Adalar: Prens Adaları adı ile de bilinen Istanbul Adaları, Marmara Denizinde, şehre bir saat kadar yakınlıkta 8 adadır. Haliç girişi ve Kabataş Iskelelerinden kalkan vapur veya deniz otobüsleri dört adaya muntazam seferler yaparlar.

Bizans devrinde manastırların kurulduğu Adalar, saray mensuplarına yazlık veya sürgün yeri olmuş; Heybeliada'da Bizans'ın son yapısı, Meryem Ana'ya ithaf edilmiş küçük kilise, Deniz Lisesi üst binası avlusunda bulunur.

19. yüzyıl başlarında servise giren buharlı vapurlar ile Adalar'a ulaşım kolaylaşmış, okullar ve oteller de inşa edilince nüfus artışı başlamıştır. Büyükçe olan, yan yana sıralı dört ada yazlık evler, villalar, çamlık korularla kaplı olup, plaj ve piknik yöreleri ile ünlüdürler. Mayıs ayından eylül sonuna kadar kalabalıklaşan Adalar diğer zamanlarda tenhadır. Yerleşim bölgelerinin iskelelere yakın çevrelerde, şehre bakan yönde geliştiği, tepeleri çamlıklarla örtülü ada yollarının tek vasıtası faytonlardır. Mevsim boyu, bilhassa tatil günlerinde koylar ve plajlar özel yat ve motorların, yelkenli teknelerin çekici duraklarıdır.

Her adada bulunan Yelken ve Su Sporlan kulüplerinin ilki ve meşhuru Burgaz Adasındadır. Hikaye yazarı Salt Faik Abasiyanık adada yaşamış, yaşadığı ev müzeye çevrilmiş ve uğrağı, gün batımı ile şöhretli Kalpazan Kaya mahalli meşhur bir kahve olmuştur.

Heybeli yönünde, şeklinden dolayı adlandırılmış, Kaşık Adası yer alır. Heybeli Ada'nın ikiz tepeleri arasında Deniz Lisesi üst binası bulunurken, öndeki diğer tepe üzerinde, çamlık içerisinde, Rum Ruhban Okulu ilk görülen büyük yapılardır. Ada iskelesi yanında Deniz Lisesi sahil boyu uzanır. Lokanta ve çayhaneler diğer yöndedir. Yerleşim alanlarının arka cephesinde çok güzel bir koy ile, Kaşık Adası'na bakan tarafta halk plajı ve Deniz Kulübü tesisleri ile arkasında meşhur Değirmen Burnu piknik alanı bulunur. Tepeleri çevreleyen yollarda, çamlar içerisinde güzel ve manzaralı yürüyüş güzergahlan adayı dolanır. Ada okullar ve sanatoryum tesislerinden dolayı kış aylannda da nispeten hareketlidir.

Takım Adaların en büyüğü ve meşhuru Büyük Ada'dır. Fayton turu ile etrafı iki saate yakın bir sürede dolaşabilirsiniz. Ancak bir saatte dolaşılan yarım tur daha enteresandır. Halk plajlarından Heybeli Ada yönündeki Yörük Plajı şahane bir koyda bulunmaktadir. Dil Burnu mesire alanı tercih edilen güzel bir yerdir. Iskele civarı kalabalık yerleşim bölgesinin aksine adanın güney tarafı ıssızdır. Buralardaki koylar teknelerin ziyaret yerleridir. Adanın üst sırtlarında harap halde bulunan 19. yüzyıl yapısı eski oteli, belki dünyadaki en büyük ahşap yapı, ihya edileceği zamanın özlemi ile ayakta durmaya çabalamaktadır. Büyük Ada iskele civarı lokantaları, çayhaneleri ve dükkanları ile renkli ve hareketlidir. Yaz aylarında servis veren dört oteli vardır. Güzel evler, bakımlı bahçeler eşsiz manzaralar adaları gezenlerde unutulmaz anlar bırakır. Sonraki Sedef Adası sakinlerinin dışında gelenlere plajı ile açıktır.

Çevresi
İstanbul'un dışından 25. km.de, Karadeniz'in Avrupa kıyısında Kilyos'un geniş kumsalları yaz aylarında İstanbulluları çekmektedir. Karadeniz'den içeride, Avrupa kıyısındaki Belgrad Ormanı İstanbul'un çevresindeki en geniş ormandır. İstanbullular, hafta sonlarında, gölgeliklerinde, mangallı aile piknikleri yapmak amacıyla arabalarıyla buraya giderler. Yöredeki 7 adet eski su deposu ve bazı doğal kaynaklar farklı bir atmosfer oluşturur. Osmanlı su kemerlerinden 16.'ncı yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılan Moğlova Su Kemeri en muhteşemidir. Golf Kulübü'nün üzerinden geçen yine Sinan'ın eseri 800 m. uzunluğundaki Sultan Süleyman Su Kemeri Türkiye'deki su kemerlerinin en uzunlarından biridir.

İstanbul'dan 25 km. uzaklıktaki Polonezköy, 19'uncu yüzyılda Polonyalı göçmenler tarafından Asya kıyısında kurulmuştur. Köy atmosferi içinde yürüyüşler, atlı gezintiler yapmak, buraya ilk gelenlerin yakınlarınca sunulan geleneksel Polonya yemeklerinden tatmak için Polonezköy, İstanbulluların uğrak yeridir. Üsküdar'a 70 km. uzaklıkta Karadeniz kıyısındaki Şile'nin kumsalları, restoranları ve otelleri burayı İstanbul'un en hoş tatil mekanlarından biri haline getirmektedir. Turistik açıdan popüler olan yöre, tanınmış Şile bezinin üretildiği yerdir.

Bayramoğlu - Darıca Kuş Cenneti ve Botanik Parkı İstanbul'un 38 km uzağında eşsiz bir dinlenme yeridir. Yaya yürüyüş yolları, restoranları ile bu devasa park dünyanın farklı bölgelerinden gelen kuş çeşitleri ve bitkilerle doludur.

Marmara Denizi'ndeki günlük seyirlerinden sonra yatçıların marinasına yanaşabildiği şirin Eskihisar balıkçı kasabası İstanbul'un güneydoğusundadır. Türkiye'nin 19'uncu yüzyıl büyük ressamı Osman Hamdi Bey'in kasabadaki evi müzeye dönüştürülmüştür. Eskihisar ve Gebze arasında yer alan Anibal'ın mezarı bir Bizans kalesi çevresindeki sitlerdendir.

İstanbul'dan 65 km. mesafedeki popüler tatil yeri Silivri'de birçok İstanbullunun yazlık evi bulunmaktadır. Burası harika restoranları, spor ve sağlık merkezleri ile büyük bir tatil yeridir. Konferans merkezi de iş - tatil karışımı faaliyetleri ve "kültür turizmi" için şehrin hızlı temposundan kaçan iş adamlarını çekmektedir. Tarifeli deniz otobüsü servisi İstanbul'u Silivri'ye bağlamaktadır.

Dokuz ada ile bezeli Marmara Denizi'ndeki adalar Bizanslı prenslerin sürgün yeriydi. Bugün artık varlıklı İstanbulluların yaz aylarında serin meltemlerine ve 19'uncu yüzyıl şık evlerine kaçtıkları mekanlardır. Adaların en büyüğü Büyükada'dır. Çam ağaçları arasında harika bir fayton gezisi yapabilir veya adanın çevresindeki sayısız küçük koylardan birinde denize girebilirsiniz!

Diğer popüler adalar Kınalı, Sedef, Burgaz ve Heybeliada'dır. Muntazam araba vapuru seferleri adaları her iki Avrupa ve Asya kıyılarına bağlamaktadır. Yazın Kabataş'tan hızlı deniz otobüsü servisi vardır.

İstanbul (HD)
İstanbul'umuzdan çeşitli görüntüler
HD kalitesinde çekilmiş
Buyurun izleyin.
BURADAN (http://www.uydukurdu.com/forum/showpost.php?p=968608&postcount=5687) izleyiniz.

Video youtubede yayınlanmaktadır.
yasaklı zamanlarda linki açamayanlar için
BURAYI (http://dtunnel.com/) tıklayıp karşınıza çıkan link satırına alttaki
video linkini yapıştırmaları ve onaylamaları
yeterli olacaktır.

100 YIL ÖNCE İSTANBUL VE ŞU ANKİ GÖRÜNÜMÜ:
100 yıl önce Kanlıca

Beykoz un önemli ilçelerinden olan Kanlıca Anadoluhisarı ve Çubukçu arasında yer alır

http://img258.imageshack.us/img258/2685/15ef7.jpg

Bugün Kanlıca

Kanlıca ayrıca Mihrabad Korusu yla da meşhurdur Anadolu Yakasının en yeşillik yerlerinden biridir Kanlıca nın yalıları da ünlüdür

http://img442.imageshack.us/img442/9757/16ri5.jpg

100 yıl önce Kapalıçarşı

Tarihi yarımadaya yayılmış asırlık bir çınara benzer Kapalıçarşı Yangınlar ve depremlerle defalarca harap olmuş ancak her defasında dirilmesini bilmiştir

http://img442.imageshack.us/img442/5771/17qc1.jpg

Bugün Kapalıçarşı

Bugün devasa alış veriş merkezleriyle rekabet etmeye çalışan çarşı, bir çekim merkezi olmayı sürdürüyor

http://img90.imageshack.us/img90/5435/18ld6.jpg

100 yıl önce Küçüksu Kasrı

Küçüksu Kasrı veya Göksu Kasrı, İstanbul un Küçüksu semtinde, Göksu Deresi ile Küçüksu Deresi arasında, Boğaziçi nde Üsküdar-Beykoz sahilyolu üzerinde yer alan yapıdır

http://img119.imageshack.us/img119/8769/21it4.jpg

Bugün Küçüksu Kasrı

Sultan Abdülmecit tarafından Nigoğos Balyan a yaptırılmış, inşaatı 1856 yılında tamamlanmıştır Eski adı "Göksu Kasrı" olan bu yapı, padişahların, Boğaziçi kıyılarındaki biniş kasırlarından biridir

http://img119.imageshack.us/img119/2760/22ui7.jpg

100 yıl önce Mısır çarşısı

Mısır Çarşısı, Eminönü nde Yeni Camii nin yanındadır İstanbul un en eski kapalı çarşılarından olan Mısır Çarşısı, 1660 yılında Turhan Sultan tarafından yaptırılmıştır

http://img231.imageshack.us/img231/321/23oh0.jpg

Bugün Mısır çarşısı

Mimarlığını Kazım Ağa nın yaptığı çarşı son olarak 1940-1943 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından restore edilmiştir

http://img258.imageshack.us/img258/6466/24qd5.jpg

100 yıl önce Ortaköy camii

Cami, Sultan Abdülmecit tarafından Mimar Nigoğos Balyan’a 1853 yılında yaptırılmıştır Oldukça zarif bir yapı olan cami Barok üslubundadırBoğaziçi’nde eşsiz bir konuma yerleştirilmiştir

http://img258.imageshack.us/img258/4599/25wi8.jpg

Bugün Ortaköy camii

Bütün selatin camilerinde olduğu gibi harim ve hünkar bölümü olmak üzere iki kısımdan oluşur Geniş ve yüksek pencereler Boğaz’ın değişken ışıklarını caminin içine taşıyacak biçimde düzenlenmiştir

http://img519.imageshack.us/img519/4527/26gq4.jpg

100 yıl önce Rumeli Hisarı

Rumeli Hisarı Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul un fethinden önce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı nın tam karşısına inşa ettirilmiştir

http://img352.imageshack.us/img352/4036/27mg9.jpg

Bugün Rumeli Hisarı

Hisarın inşaasına 15 Nisan 1452 de başlanmıştırRumeli Hisarı bugün müze ve açık hava tiyatrosu olarak kullanılmaktadır Hisarda açık teşhir yapılmakta, sergi salonu bulunmamaktadır

http://img216.imageshack.us/img216/3871/28hu6.jpg

100 yıl önce Sirkeci

Sirkeci semti Osmanlı döneminde hem Topkapı Sarayı na yakın olması, hem de Sadrazamlık binası olan Babıali ye yakın olması bakımından önemli bir semtti Deniz kenarında olduğu için Babıali nin iskelesi olma konumundaydı 1885 yılında Şark Ekspresi nin hizmete girmesi, 1890 yılında Sirkeci Garı nın hizmete girmesinden sonra semt daha da büyük bir önem kazandı

http://img504.imageshack.us/img504/5709/29ad7.jpg

Bugün Sirkeci

Sirkeci Garı hala Avrupa yla İstanbul arasındaki demiryollarının ana durak noktası işlevini devam ettirmektedir Semt, inşaat halinde olan Marmaray demiryolu tünel projesinde de önemini koruyacaktır

http://img216.imageshack.us/img216/1366/30tn0.jpg

100 yıl önce Sultanahmet

Sultanahmet Camii, 1609-1616 yılları arasında sultan I Ahmet tarafından Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa ya inşa ettirilmiştir

http://img82.imageshack.us/img82/5827/31wb5.jpg

Bugün Sultanahmet

Mavi, yeşil ve beyaz renkli İznik çinileriyle bezendiği için Avrupalılarca "Mavi Cami (Blue Mosque)" olarak adlandırılırSultanahmet, Türkiye nin altı minareli ilk camisidir

http://img412.imageshack.us/img412/8470/32ji1.jpg

100 yıl önce İstanbul Surları

İstanbul Surları, İstanbul un etrafını çeviren surlar tarihte 7 yydan başla¤¤¤¤¤ inşa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir Son yapımı MS 408 den sonradır

http://img228.imageshack.us/img228/1337/33qp3.jpg

Bugün İstanbul Surları

II Theodosius (408-450) zamanında İstanbul surları Sarayburnu ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray a ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule ye, Yedikule den Topkapı ya, Topkapı dan Ayvansaray a uzanan surlar günümüzde çeşitli onarımlardan geçmiştir

http://img145.imageshack.us/img145/4159/34ow0.jpg

SIRLAR İLE AYASOFYA:

Sultanahmet meydanının ortasında pembe elbiseli gelin gibi boy gösterir Ayasofya, Dünya kurulduğundan bu yana böylesi bir mabet daha görülmüş değildi, ta ki Mimar Sinan usta ortalığa çıkıp Selimiye’yi ihya edinceye kadar. İşte o, zaman içinde gurur ile başı dimdik mağrur bakardı hep etrafına. Kendisini İslam’ın kollarına terk etmeye hazır bir gelin gibi hasretle, mahzunca beklerdi kendince. Güzel ve alımlıydı. Aslında kendinden kaynaklanan bir güzelliği de yoktu onun. O, Allahın ilhamı ile şekillenmiş, Allah’ın bildirimi ile planları çizilmiş büyülü bir güzelliğe sahip ilahi bir mekândı. Allahın Hikmeti anlamına gelirdi ismi.

Bizans hükümdarı büyük Konstantin ölürken oğluna görkemli bir ibadethane yapması için vasiyette bulunmuştu. Şehrin tam orta yerine tahtadan inşa edilmişti kilise. 12 Mayıs 360 da açılan bu ibadethaneye Bizanslar “Büyük Kilise” adını vermişlerdi.

Fazla uzun sürmeyen bu görkem bir yangın geçirip harabeye dönmesi ile yerini hüzne bırakıverir. Tekrar 415 de II. Theodosius tarafından onarılıp ibatede açılması da pek uzun sürmez. Bu sefer “Kutsal Bilgelik” anlamına gelen “Hagia Sophia” ismi verilir ona. Yine kaderinde yok olmak vardır ama o mutlaka ayakta kalabilmek, Osmanlıyı beklemek için direnir.

Bir asır sonra Bizans İparatoru Justinyanus tekrar bu yapıyı ihya edip adını ölümsüzleştirmek ister. Bu tapınak için elinden gelenin en iyisini yapmaktır dileği.

Ve bir gün İmparator rüyasında Ayasofya’nın bulunduğu yerde aksakallı, nur yüzlü bir ihtiyar görür. Bu nur yüzlü pir elinde gümüşten bir levha tutmaktadır. Tuttuğu bu levhanın üzerinde yapmak istediği Ayasofya’nın şekli nakşolunmuştur. Jutinyanus seyrine doyamadığı bu resmi görür görmez ona sahip olmak için Allah’a yalvarır. Bunun üzerine pir elindeki levhayı ona uzatarak “Al senin olsun” der. Jüstinyenus çok sevinir ve hemen aklından geçen soruyu soruverir.“Peki ismini ne koyayım” dediğinde “Ayasofya olsun” der aksakallı pir.

Sabahı zor eder Justinyanus. Hemen sabahın erken saatlerinde baş mimarını huzura çağırıp rüyasını anlatmaya başlar. Mimar hayretten açılmış gözleri ile elinde karaladığı taslağı İmparatora uzatır. Mimarın çizdiği resimle imparatorun rüyasında gördüğü mabet birebir aynıdır. Çünkü o da o gece aynı rüyayı görüp gördüklerini kâğıda karalayıvermiştir. İşte Allah’ın modelini kalplere ilham ettiği mabet İslam’a hizmet ve cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet’in ilk fetih namazını kılacağı mübarek mekân olmak için tasarlanmaya hazırdır artık. Ve orada nice Allah dostlarına sohbetler ve hizmetler nasip olacaktır.

Evliya çelebi yazdığı hatıralarında hep buranın tılsımından bahseder. Nedir Ayasofya’nın tısımı? Nedir orayı böylesine cazip kılan gizem.

Ayasofya geçmiş ve gelecekle boy ölçüşen bir mihenk taşımıdır? Yoksa İslam âlemi ile Hıristiyan âleminin birbiri ile hesaplaşması mıdır? Kutsaldır, kutsal kişiler tarafından ilham edilmiştir, mübarektir, mübarek kişileri sinesinde barındıracaktır. O aslında yıllar öncesinden hazırlanmış bir fetih abidesidir. Asırlar boyunca Truvalı Helen gibi uğrunda nice savaşlar verilecektir.

Kilisenin en mükemmel şekilde inşa edilmesi için imparator hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Efes’teki Diana tapınağından 8 sütun söktürüp getirtir, Atina, Delphi, Delos ve Mısır’ın tapınaklarından diğer sütunları temin edilir. Dönemin en büyük matematikçisi Trallesli Anthemios baş mimar olarak göreve getirilir. Âdem (A.s) bu yana yapılanların en büyüğü, en görkemlisi olacaktır bu ibadethane. İmparatorluk onunla adeta kudretini, gücünü bütün cihana ispatlayacaktır. 55 metre yüksekliği ve 30.31 m çapı ile bu güne kadar inşa edilmiş hiçbir kubbe olmamıştır. Ve bu kubbeyi hiçbir kubbenin geçemeyeceği konusunda kesin hüküm vardır.

27 Aralık 537 de ibadethanenin açılışı inanılmaz bir görkem ile yapılır. Justinyanus 14 atın koştuğu arabası ile Kral Kapısından içeri girer. Onu kapıda patrik karşılar ve mihraba birlikte giderler. Ellerini açarak“Allah’a hamd ve senalar olsun ki beni böyle bir esere ikrama lâyık gördü”“Ey Süleyman sana galebe ettim” diyerek kudretini dünyaya haykırır. Artık Süleyman tapınağını geride bırakan bir eser yaptığını düşünür imparator. Ne var ki kısa bir zaman sonra büyük bir zelzele ile yapı hasar görür. Kubbeden düşen parçalar mihrabı, mukaddes şarap ve ekmek dolabını, ayin masasını paramparça eder. Yine büyük bir tamir görür ve bu sefer kubbe 20 kadem daha yükseltilir.

Büyük Kilisenin önüne geniş bir avlu, avlunun etrafında ise revaklar vardır. Ortada ağzından su akan aslanlı bir çeşme bulunur.

Binanın altı sarnıçlarla donatılır, bunların içlerine pilpayeler dikilerek depreme dayanıklılık ve esneklik sağlanır.

Kubbe kasnağında 40 pencere vardır. 40 sütün aşağı 67 sütun yukarı olmak üzere 107 sütun binanın bütün yükünü yüklenmiştir

İbadethanenin 361kapısı olduğu söylense de bu sayı giderek değişir. Batı kapısında bulunan “Terleyen Direk” ise her ne kadar rutubeti çektiği söylense de bir sürü sırlara sahiptir. Yapının en etkileyici görüntüsü ile iç âlemindeki mekânın genişliği ve kubbenin büyüklüğüdür. İçinde çeşitli süslemeler, altın mozaikten resimler ve kubbede 4 meleğin çizilmiş tasvirleri vardır. Kubbenin tam ortasından ise altın bir top sallandırılmıştır.

Zamanın en büyük kubbesine sahip olan Ayasofya defalarca çöker ve yeniden onarılır. Çok büyük olan kubbenin ağırlığı her ne kadar yan duvarlara yüklense de yine bu ağırlığa dayanamaz.

Yıl 1453, 29 Mayıs Salı günü Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alır. Fethettiği şehrin en görkemli ibadethanesinde ilk namazını kılmak üzere Ayasofya’nın önüne gelir. Kapının önünde beyaz atından iner ve arkasındakilerle birlikte kapıdan içeri girer. İşte o anda mekânın hâşiyetinden inanılmaz bir hûşû ya kapılır ve hemen secdeye kapanır. Daha sonraki günde ilk Cuma namazını burada kılar. Çünkü Osmanlı fethettiği şehirlere girdiği zaman şehrin en büyük kilisesinde ilk namazını kılar ve orayı camiye çevirir diğerlerine hiç dokunmazdı. Ayasofya’nın da camiye çevrilip ibadete açılması için ferman buyurur.

Fatih Sultan Mehmet ibadethaneye öylesine hayran kalır ki buraya yüklü bir bedel ödeyerek tapusunu üzerine geçirir ve bir vakıf kurarak burayı vakfeder. Ve Ayasofya’nın kıyamete kadar ibadethane olması içinde bir de vasiyet bırakır. Yapıya 4 minare ilave edilerek İslami hüviyete büründürülür. 16 yy Mimar Sinan binaya payandalar ekleyerek yapıyı sağlamlaştırır ve günümüze kadar ayakta kalmasını sağlar.

Aslında Bizans eserlerinin aksine battal bir gövdeye sahip olan Ayasofya, iç âlemindeki zarafet ile kendini mahcup bir şekilde iç âlemline sürükler. 100 ustanın emrinde 10.000 işçi çalışarak 6 yılda tamamlanan ibadethaneye daha sonra minare, minber, mihrap eklenerek camiye çevrilir. İçinde Allah, Muhammet, Ebû- Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin levhaları asılmıştır. Kubbesinde ise ünlü Türk hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin Kurandan sureleri yer alır.

Daha sonra Sokullu Mehmet Paşa kubbeye büyük bir âlem kondurarak dış görünüşünü İslami bir hüviyete sokar.

IV. Murat han yaptırdığı mermer mahfiler minber ve taş kürsü ise görülesi, seyredilesi bir sanat eseridir.

Ayasofya’nın Sırları

İmparator Justinianus Ayasofya’nın rüyasında gördüğü kubbesinin aynısını yapmak ister ama bir türlü kubbeyi ayakta tutamazlar. Bir gece yine rüyasına yine nur yüzlü pir girer ve “ Eğer bu kubbeyi ayakta tutmak ister isen son nebinin tükürüğünü zemzem suyu ile karıştırıp bir harç yapılıp, ancak bu harç ile kubbeyi tutturabilirsiniz” diye bir sır verir. İmparator hemen tayin ettiği bir görevliyi Mekke’ye yollar. Ebu-Talip aracılığı ile son Nebi Muhammet (s.a.v) Efendimizin tükürüğünü ve Zemzemi alıp Ayasofya’ya gelirler. Terleyen Direğin dibinde karılan harç ile kubbeyi inşa edilir. Ve kubbenin tam altına da bunu belirtmek için altıntop bir kandil asılır. Daha sonra III. Ahmet bu altıntopun yerine bir top kandil yaptırarak camiye vakfe eder.

Ayasofya’nın Kıbleye bakan kapısının kanatları Nuh Peygamberin gemisinin tahtasından yapıldığı rivayet edilir. Bu sebepten sefere çıkacak tüccarlar buraya gelip kapıya ellerini sürüp dua ettikten sonra denize açıldıkları söylenir.

Ayasofya’nın içinde bir kuyu vardı ki, nefes darlığı çekenler sabahın erken saatlerinde buraya aç karna gelip bu sudan içerlerse hemen şifa bulup iyileştikleri yolunda rivayetler vardır.

Evliya Çelebi “Seyahatname” sinde unutkan olanların bu kubbe altına gelip Altıntopun altında 7 kere namaz kılıp dua ettiklerini ve 7 adet siyah üzüm yiyerek şifa bulduklarından bahseder.

Akşemseddin Hazretlerinin ilk ders verdiği yer olan “Serin Pencere” ve bu pencereden soğuk soğuk esen rüzgârın İlahiyat tahsil edecek talebelerde zihin açıklığına sebep olduğu sebebi ile buraya gelip zihin açıklığı için Allah’a dua ettikleri söylenir.

Ayasofya’nın Güney Kapısındaki dehlizde bulunan bir oyuk ise Hz İsa’nın beşiğidir diye söylenir. Hasta olan çocuklar buraya yatırılıp iyileşmeleri için Allah’tan şifa dilenirmiş.

Aynı zamanda Hz İsa’nın doğduğu zaman yıkandığı taş teknede yine buradaymış. Yeni doğan çocuklar buraya getirilip yıkanırmış.

Şark tarafındaki mahfilde ise zeminde yazılı bir taş bulunurmuş. Hanri Donaldo yazan taşın altında 1205 yılında bir Bizanslının zırhı varmış. Bu zırh Fatih Sultan Mehmet’in resmini yapan ünlü İtalyan ressam Bellinli’ye hediye edildiği belgelerde kayıtlıdır.

Orta Cümle kapısı üzerinde sarı pirinçten tabuta benzeyen bir sanduka varmış. İçinde Kraliçe Sofya’nın mumyası olduğu rivayet edilen bu sandukaya her kim elini sürmeye kalksa, o anda ibadethanede büyük bir deprem başladığına şahit olunmuş, Böylece Sofya sırrını kimseye göstermek istemezmiş.

İstanbul fethedildiği zaman Fatih Sultan Mehmet ilk Cuma namazını kılmaya Ayasofya’ya gider. Tam o sırada Terler Direkten “Ya -Vedûd” diye bir nida işitir. Direğe yaklaştığında ise parlayan bir nur görür. Birde bakar ki yerde kıbleye dönmüş bembeyaz bir beden yatmakta. Göğsünde ise kırmızı yazı ile Ya- Vedûd yazmakta. O sırada Akşemseddin Hz ve 70 evliya birden “İşte efendim İstanbul’un fethini Allahtan dua ile isteyip ruhunu teslim eden bu mübarektir. Sizi bu durumdan haberdar etmiştik.” buyururlar. Cesedi yıkamak için yerden kaldırmak istediklerinde ise yine Terler direkten “Merhum yıkanmıştır, defnedebilirsiniz” diye bir ses duyulur. Buhara erenlerinden olan Şeyh Abdül-Vedûd orada bulunanları Müslüman yapmak için Rabbinden görevlidir. Fethin 50. gününde vefat eder ve onun vefat etmesi ile birlikte İstanbul alınır.

Hz Hızır ve Ayasofya:

Söylenenlere göre Hz Hızır Ayasofya’da Top kandilin altında namaz kılarmış. Aslında Hz Hızır bütün ibadethanelere ve hazirelere istediği zaman girer istediği her yerde namaz kılabilirmiş. Hatta Ayasofya’nın mihrabında bile namaz kıldığı söylenir. İşte yine bir inanca göre 40 gün orada namaz kılan biri mutlaka onu görmesi muhtemelmiş. Hz Hızır genelde derviş kılığında gezen bir zaman gezginiymiş. Onu görmek için çok istemek ve Allah’a yakarmak gerekirmiş. Onu tanıyan biri hemen eline sarılırsa o anda kişinin dilediği mutlaka gerçekleşirmiş. Bu sebepten orada namaz kılmaya herkes pek talip olurmuş.

Yine Hz Hızır’ın Ayasofya’da bulunan “Terleyen Direk” e parmağını sokup kilisenin yönünü kıbleye çevirdiği çok bilinen ve doğrulanan bir gerçektir.

Osmanlı hükümdarları özellikle Kandil geceleri önce Topkapı sarayında iftar eder sonrada namazlarını Ayasofya’da ifa ederlermiş.

Cuma selamlıklarına da teşrifat eden Enderunlular, saraydan gelerek mahfele kadar meşalelerle etrafı aydınlatırlar, Padişahın önünde 20 tane meşale, arkasında ise kırmızı yeşil büyük fenerlerle haseki ağaları yürürmüş. Culüslar da Ayasofya, Sultanahmet ve Fatih camilerinin minarelerinden salalar verilirmiş. Görevi devralan hükümdarlar ilk Cuma namazlarını da Ayasofya’da kılarlarmış.

Tarihiyle Ayasofya

29 Mayıs 1453 de Salı günü Fatih Sultan Mehmet beyaz atından inerek Ayasofya’ya girdi.

3 Haziran 1453 de Cuma: Fatih Sultan Mehmet, ilk Cuma namazını Ayasofya da kıldı.

13 Aralık 1754 de I. Mahmut Cuma selamlığından dönüşünde at üzerinde öldü.

31 Mayıs 1807 de IV. Mustafa ilk Cuma namazını Ayasofya’da kıldı.

29 Temmuz 1808 de II Mahmut ilk Cuma namazını Ayasofya’da kıldı.

2 Haziran 1876 da tahta çıkan V.Murat ilk namazını Ayasofya’da kıldı

13 Mayıs 1923 Salı günü son halife Abdülmecid Kadir gecesi namazını Ayasofya’da kıldı

1 Şubat 1935 de Ayasofya müze olarak ziyarete açıldı.

İşte o müthiş cazibesiyle Ayasofya, meydanın ortasında ve hala dimdik yüzyıllardır ayakta kalabilmenin gururunu taşımakta. İnşa edildiği günden bu güne kadar hala bir mihenk taşı. İslam âlemi ve Hıristiyan âleminin boy ölçüşme yarışı. Tabiî ki bu kadar sır, keramet ve daha bilmediğimiz nice gizleri ile gururlanmakta haklı Ayasofya.

İSTANBUL RESİMLERİ ESKİ VE YENİ:
KIZ KULESİ
http://img227.imageshack.us/img227/8205/memocankizkulesi3za5.jpg
http://img84.imageshack.us/img84/6687/geceanillevent200x150ze5.jpg


ORTAKÖY
http://img246.imageshack.us/img246/539/ortakyjq9.jpg

BOĞAZ KÖPRÜSÜ
http://img444.imageshack.us/img444/1092/melihaistbogazkopruho1.jpg

GALATA KULESİ
http://img154.imageshack.us/img154/8384/galatatowereq8.jpg

SULTAN AHMET CAMİİ
http://img154.imageshack.us/img154/5471/sultanahmetistanbuldf8.jpg

İSTİKLAL CADDESİ
http://img138.imageshack.us/img138/6977/istiklalcaddesi2dr6.jpg

RUMELİ HİSARI
http://img154.imageshack.us/img15/6277/twierdzarumeliistambuarwr8.jpg

MISIR ÇARŞISI
http://img155.imageshack.us/img15/8416/memocanmisircarsisi05mz2.jpg

HAYDARPAŞA
http://img155.imageshack.us/img155/4503/sinahaydaripasa01filterhj8.jpg

BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜ
http://img379.imageshack.us/img37/9021/burcbogazkoprusu3373gm2.jpg

GECE MANZARASI TÜM İSTANBUL BİR KESİT..
http://img227.imageshack.us/img227/4709/2a2b02ffho5.jpg

AYASOFYA
http://img151.imageshack.us/img151/8116/geceayasofya200x150pi6.jpg

http://img151.imageshack.us/img15/8831/gecealigusenbeyazitcamivc8.jpg

http://img295.imageshack.us/img295/4143/gecemaslak200x150ju2.jpg

DOLMABAHÇE
http://img467.imageshack.us/img467/9017/inonu2oa4.jpg

ESKİ İSTANBUL:
Cum 12 Eyl 2003, 13:36 http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/ahirkap1.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/almcesme.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/ayasofy4.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/besiktas4.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/besiktasiskele.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/beyazit1900.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/beyazitkulesi1900.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/birsokak.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/dikilitas.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/cadde1930.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/cagaloglu1900.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/bogaz.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/district.jpeg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/eminonu1900.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/dolmabahcesarayi.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/divanyolu1900.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/fenerpatrikhane1920.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/fatihcami1880.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/galakoprusu1870.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/galata.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/Kadiky.jpeg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/galkop2.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/ist12.jpeg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/halic1940.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/sehzadebasi.jpeg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/sultanahmet.jpeg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/topkapi.jpeg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/sirkeci2.jpeg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/galakoprusu2.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/kadikoycarsi.jpg
http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/istmiting.jpghttp://wowturkey.com/forum/templates/subSilver/images/spacer.gifKazandibi


Cum 12 Eyl 2003, 15:37 Beyazıt Kulesi'nin en şirin özelliklerinden birisi de tabanındaki "göz" motifidir (biraz eski Mısırlıların göz motiflerine benzer):

http://www.azizistanbul.com/eskifoto06/beyazitkulesi1900.jpg


0 yorum: