TARİHİ:
http://www.selendi.com/images/BOS.jpghttp://www.selendi.com/images/BOS.jpg Manisa’nın 6. Ve 5.M.Ö asrın ortaları arasında Lidya hakimiyeti altında bulunduğu 546 senesinde Kresus’un (kyrus)tarafından mağlup edilmesinden sonra 2 asırdan fazla müddet boyunca İran hakimiyeti altına girdiği ve Sardes sadraplığına bağlandığı bilinir. M.Ö 333’de İskender bu hakimiyeti sona erdirmiş,Onun ölümünden sonra Selefkiler’in devletine geçmiş. Bunlardan Antiochos 3. 190 M.Ö. senesinde Scipio kumandasındaki Romalılara mağlup olarak Anadolu’yu tahliye etmiş,bununla beraber,Roma hakimiyeti ancak Bergama Krallığı’nın sona ermesine müteakip,katileşmiş,Sylla tarafından serbest şehir haline konulan Manisa,Asya eyaleti dahilinde yer almıştı. Yer sarsıntılarının sık sık zarara uğrattığı Manisa,M.S.17 yılında bu yüzden alt üst olmuş ve İmparator Tiberius tarafından ihya edilmiştir. Şarkı Roma imparatorluğu devrinde bir piskoposluğa merkez olan Manisa,Latin hakimiyeti devrinde gelişmiş,fakat asıl ehemmiyetini Sardes’in tahribatından sonra denize daha yakın,bununla beraber korsanların tecavüzlerinin erişemeyeceği bir mevkide bulunmasıyla,yani Türk hakimiyeti sırasında kazanmış idi. Saruhan bey,1305’ten itibaren Manisa’ya kadar olan yerleri fethettikten sonra 1313 ‘te Manisa’yı zapt etmiş ve Onun kurduğu beyliğin merkezi haline getirmiştir. Manisa bir müddet Saruhan Beyliği’nin Mukadderatına tabi olmuş bu devlet Osmanlıların taarruzuna uğrayarak,topraklarını kaybetmiştir. Fakat Timur’a iltihak eden Hızır Şah,Ankara Muharebesinden sonra Manisa’ya dönerek beyliğini yeniden kurmuştur. Hızır şah bu ikinci beyliği zamanında da rahat durmamış,Şehzadeler mücadelesinde İsa Bey tarafını tutmuş. Bunun Üzerine Çelebi Sultan Mehmet kuvvetleri Manisa’yı kuşatarak zapt etmiş ve hamamda eğlenmekte olan Hızır Şah’ı yakalayarak öldürmüşlerdir. Bu tarihten sonra Manisa Osmanlıların elinde kalmıştır.
Bedrettin Simavi vakasında Yahudi dönmesi Torlak Kemal’in Manisa da isyan ettiğini görüyoruz. Bu isyanı bastırmaya memur edilen Şehzade Murat,Beyazıt Paşa ile Manisa’ya gelerek Torlak Kemal’i yenmiş ve O’nu şehirde astırmıştır. Bu vakadan 5 yıl sonra 1425’de Aydın oğullarından Cüneyt Bey,Manisa ve Havalisine çok zarar vermiş,Akhisar da yapılan savaş sonunda mağlup edilmiştir. Bu tarihten sonra Manisa’da 16. Asrın başına kadar bu vakalar cereyan etmemiş,ancak büyük bir imar hareketi başlamıştır.16.Asırda Celali İsyanları sırasında Kalender oğlu Manisa üzerine yürüdü ise de kendilerine büyükçe bir para verilmesi sayesinde şehre girmekten vazgeçti. Eşkıyayı takip edemediğinden 1016’da azledilen Aydın Muhassılı Yusuf Paşa,Saruhan köy kasabalarını soymaya hatta Manisa’nın 3,4 saat uzağındaki köyleri vurmaya başladı Ufak kasaba ve köylerden halk,Manisa’ya ve büyük şehirlere göçtü. Osmanlılar Manisa’yı zapt edince,Saruhan sancağı adı altında,Anadolu beylerbeyliğine bağlanmıştı. İlk zamanlarda Karesi ile birleştirilmiş ise de,bir müddet sonra tekrar ayrılmış ve bu durum,19.asıra Quadra muhafaza edilmiştir.1811’de Saruhan ve Menteşe sancakları Anadolu Eyaletinden alınarak,yeni teşkil olunan Aydın eyaletine bağlanmış ise de biraz sonra eski haline iade edilmiştir.1249’(1833)da Anadolu 4 eyalete ayrıldı. Aydın,Menteşe,İzmir ve Saruhan sancakları birleştirilerek,Aydın Eyaleti teşkil edildi.(Manisa mahkeme-i şeriyye sicilleri defteri 233,s.23)1261(1845)’de Saruhan Sancağı Karesi Sancağıyla birleştirildi,merkezi Manisa olmak üzere yeni bir vilayet kurularak Valiliğine İbrahim Saip “Paşa tayin edildi.1263’(1847)te Manisa Sancağı tekrar Aydın’(izmir)a bağlanmış,1922’de müstakil sancak ve 1923’te vilayet olmuştur.1927’de Saruhan Vilayeti’nin adı,Manisa Vilayeti olarak değiştirilmiştir. Sancağın kazaları,19.asrın ikinci yarısına kadar aynı kaldıktan sonra,1866’dan itibaren muhtelif tebeddüllere uğradı.(Salname-i Devlet-i aliye-i osmaniye,1277,1284,1297,-1299 seneleri) Şimdi vilayetin kazaları Akhisar,Kırkağaç,Soma,Turgutlu ,Alaşehir,Salihli,,Kula,Demirc i,Gördes ve Selendi’dir.1953’te Eşme ilçesi Uşağa bağlandı.1 Haziran 1954’de Selendi,1957 ‘de Sarıgöl,1959’da Saruhanlı İlçe haline getirildi. Bu durumda Manisa İli 13 ilçeye ayrılmıştır. Daha sonra Gölmarmara,ahmetli ve Köprübaşı’nın da ilçe olmasıyla bu sayı 15 e çıkmıştır.
MANİSA ADININ KAYNAĞI:
Şehrin cumhuriyetten önce Magnisa biçiminde yazılan adı eski çağdan kalma Magnesia dan türemiştir. Bu adın bir zamanlar Taselya’dan buraya göç etmiş Magnetlerden kaldığı,yada çevredeki mıknatıslı demir yataklarından ileri geldiği söylenirse de Manisa sözcüğünün Lydia yada başka bir ön Asya dilinden türemiş olması daha kuvvetlidir. Manisa Dağı’nın Kuzey yamacında oyulmuş 9 metre yükseklikteki bir kaya resminkinde Frikya tanrılarından Kybele,yada Hititlerin bereket tanrıçası temsil ettiği sanılır. Evliya Çelebi’ye inanmak gerekirse Orhan Gazi de Kütahya da doğmuştur. Şah Çelebi adıyla da anılan Süleyman Şah,Kütahya‘ı hükümeti için olduğu kadar,devrinin ilim ve fikir hareketleri için de merkez haline getirdi. Kütahya da yaptırdığı Kaley-i Bala Camiinin Kapısındaki kitabede Sultan Al,Germiyaniya ve Al-Amir ve Al kabir olarak tavsif edilen Süleyman Şah hükümetinin ilk yıllarını sükunetle geçirmiş ise de sonraları Karaman oğullarının baskısına karşı bir müttefik bulmak ihtiyacıyla kızı devlet Hatunu Osmanlı’larda Şehzade Beyazıt’a vermek suretiyle Kütahya’yı ve memleketinin diğer bazı kasabalarını (Tavşanlı,Simav,Emet ,Eğri göz)çeyiz olarak ona verdi. (Tafsilat için bak. m Mad. Germiyan oğulları)Murat, birinci gelini başta olmak üzere Bursa kadısı Konca Mahmut Efendiyi Kapıkullarından Ak sungur Ağayı zevceleriyle birlikte ve bir kısım askerle ile gönderdiği zaman Germiyan beyi düğünün birinci safhasını Kütahya da yapmış ve kızını buradan Bursa’ya göndermiştir. Kütahya’nın bir sancak olarak Şehzade Beyazıt’a verilmesi de bu sıradadır. Süleyman Şah bundan sonra KULA’ya çekildi ve orada öldüğü söylenmektedir. Bu duruma göre bu tarihlerde SELENDİ’den söz edilmemekte, ancak Germiyan beyliğinin sınırları ve şehirleri belirtilirken,Simav ve Kula ‘nın adı geçmektedir. Büyük bir ihtimalle Selendi de aradan atlanarak Kula,Germiyan beyliğine bağlanamaz. Anlaşılıyor ki bu tarihlerde Selendi de Germiyan Beyliğinin yönetiminde idi.
Germiyan ili başlangıçtan itibaren Kütahya’ya tabi şu mevkileri içine alıyordu.: Uşak, Gediz, SELENDİ, Kula, Güre, Tavşanlı, Simaveğrigöz, Ezine, Banaz-,Baklan, Donuzlu, Honaz, Dazkırı, Geyikler, Gökhöyük, Çarşamba, Şihlu, Karahisar’dır. Katip Çelebi bunları sayarken yukarıdakilerden başka Eşme, Bozkuş, Maakalçan-,Çakırca,Çal,-Sirke,Dağardı,Toymaaa Osmaneli,Kazı kulu,sıçanlı,Kazalarını da Kütahya tabiilerinden göstermektedir.Abeş oğlu Mustafa yörede örfi idaresini sürdürmüştür.Aynı şekilde Abeşten sonra Germiyan Beyliği Şüleyman Şah idaresine girmiştir. Süleyman Şah idaresinde iken Selendi ve yöresine vergi atılmak üzere vergi memurları gelerek halka vergi atmışlardır.Birinci sınıf evlere baş,ikinci sınıf evlere tırnak,üçüncü sınıf evlere de uç adı verilen vergi atılmıştır.Bu devirde Abeşoğlu Kızını gelin ederken çeyiz olarak yaptırdığı elbiselerinin muhtelif yerlerine altınlarla bolca süsleme yapılarak bolca altın ve takı takıldığı adet üzerine çeyizleri de sergilendiği söylenmektedir. Bu sırada Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın tüfekçi başları bu düğüne rastlarlar ve düğündeki bu ihtişamı görür. Halkı vergilendirmeden önce Kütahya’ya dönerek Selendi’deki gördüğü bu muhteşem düğünü süleymean Şah’a anlatır. Süleyman Şah bunun üzerine Selendi’yi altın çukuru olarak adlandırır. Tüfekçi başlarına emir vererek bundan böyle Selendi’nin evlerden alınan vergi sistemi değiştirilerek BAŞ(1.sınıf) vergi alınmya başlanır.Halk bu durumdan müzdarip olmuş ve bunun üzerine çeyiz serme adeti kaldırılmıştır. Selendi de o tarihten bu yana çeyiz serme olmamıştır.Fakat çevre il ve ilçelerde hala bu durum devam etmektedir. 1282 tarihine kadar Selendi Kütahya’ya bağlı kalmış bu tarihten sonra Denizli’ye bağlanmıştır. Selendi’nin kazalığı da lağvedilmştir.1282 tarihinden önce kaza olduğu konusunda esaslı bir evrak elegeçirilememiş.Selendi daha sonra İzmir’e bağlanıyor.Bu sıralar İzmir Vilayet,Manisa ise sancak durumunda.Yunan harbinden sonra 1922’de Manisanın vilayet olmasıyla Selendi’de tam teşekküllü nahiye iken lağvedilmiş,sadece müdürlük olmuştur.
İLÇELERİ:
Akhisar: İlin kuzeyinde İzmir-İstanbul karayolu üzerindedir. Akhisar'da, Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisinin de bulunduğu antik Thyateira kenti, Ulu Cami, Yeni Cami ve Paşa Camii görülmeye değer tarihi yerlerdir.
Alaşehir: Manisa ilinin güneydoğusundadır. Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birinin de yer aldığı Philadelphia antik kenti, Şeyh Sinan Cami ve Yıldırım Camii önemli tarihi değerlerdir.
Demirci: Manisa'nın kuzeydoğusundadır. İlçe merkezinin batısında İcikler Köyünde bulunan ve Roma döneminin önemli kentlerinden olan Saittai (Sidas) şehri ve Eski Cami önemli tarihi değerlerdir. Ayrıca Hisar Kaplıcaları, Saraycık Kaplıcası da ilçe sınırları içinde yer almaktadır
Kırkağaç: Seleukos Kralı I. Antiochos'un karısı adına kurulan Stratonikea (Hadrianapolis) ve Nakrasa (Akrasos) antik kentleri görülmeye değer yerlerdirKırkağaç: Seleukos Kralı I. Antiochos'un karısı adına kurulan Stratonikea (Hadrianapolis) ve Nakrasa (Akrasos) antik kentleri görülmeye değer yerlerdir
Kula: İlin doğusunda, İzmir - Ankara karayolu üzerindedir. Kurşunlu Cami, Hacı Abdurrahman Cami, Süleyman Şah Türbesi, Emre Köyünde bulunan Emre Sultan Türbesi, Kula'ya 20 km. uzaklıkta Gökçeören kasabasında bulunan ve Lidya Krallığı döneminde önemli bir merkez olan Meonia antik kenti, geleneksel Türk evleri ilçenin önemli tarihi değerleridir.
Salihli: İzmir-Ankara yolu üzerindedir. İlçe merkezi yakınlarındaki Sardes, Lidya Krallığının başkenti ve tarihte ilk paranın basıldığı yerdir. Ünlü ilk Yedi Kiliseden biri de Sardes'te bulunmaktadır. Bintepeler Kral Mezarlığı, Daldis ve Çakallar Tepesindeki Pleistosen (Dördüncü) Çağında yaşamış insanlara ait fosil ayak izleri önemli diğer tarihi değerlerdir. İlçe şifalı sular yönünden de zengindir.
Selendi
Selendi,Manisa’nın doğusunda ,Gediz ırmağına dökülen Selendi Çayı kenarında kurulmuştur. Kasabanın adı Karaselendi yakınında kalıntılarına rastlanan Lidya Krallığı’na ait SLENDOS kentinden gelir.
Bu gün için Manisa’nın ilçesi olan Selendi 1282 yılına kadar latince sima SLONDOS olarak anılmaktaydı. Slendos şehri ilçemize bağlı Kara Selendi Köyünün harabelerinin olduğu yerdir. Bu şehir M.Ö ilk defa bilinen tarihe göre 7. Yy. da Lidya’lılara aitti. Slendos şehri Lidya’lıların başkenti Sard’a bağlı idi. Ancak şimdiki Borlu, İcikler civarındaki Midas şehriyle yakın bağlantısı vardı.
Lidya Devletinin M.Ö. 7.y.y da Pers Kralı Kross’un baskısına uğramasıyla Sart ve Slendos şehirleri büyük yıkımlar görmüştür. Bu şekilde Slendos şehri Lidya’lılardan çıkarak Penslerin egemenliği altına girmiştir.(Bu gün Karaselendi köyü ve civarı ile Çinan köyü mezarlığı(Köy yerinde) yanı ve Himmetler mahallesi arazilerinde ve diğer bazı köylerde lidya krallığına ait madeni paralar ve şamdanlıklar bulunmuştur.Hala buralarda yer altından yapılan kazılarda köy yıkıntıları ve taşları göze çarpmaktadır.)
Makedonya Kralı Büyük İskender’in, Pers Kralı 2. Darius’u yenip Pers İmparatorluğunun Makedonya himayesine alınmasıyla M.Ö.332 tarihinde Şehir bu kez de Makedonya ya geçmiş.
Makedonya Devletinin çökmesiyle M.Ö.3. yy.da Slendos şehri Doğu Roma İmparatorluğunun(Bizans) himayesine geçti. Bu nedenledir ki yukarıda Manisa tarihi anlatılırken Selendi’yi Manisa tarihi içinde görmekteyiz. Selendi M.S. 1282 yılına kadar da Bizanslıların hükümdarlığı devam etmiştir.Bizanslılara ait kalıntılar Dedeler köyü Naimoğlu çiftliği içindeki yörede Karakise denen ancak esas adının karakilise olan yerde hala bizans dönemine ait kalıntılardan sütun başlıkları görülmüştür.Dedeler Köyü ve Yağcı Dağı o dönemde Yağcı Dağı yörenin en yüksek Dağı olduğundan haberleşme aracı gözetleme kulesi olarak kullanılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Burada Yağcı Dağının batı ucunda bizans dönemine ait yerleşik hayat kalıntılarına rastlanmıştır.Görülüyor ki Selendi Lidya Krallığı(MÖ:7.yy),Bizans dönemi ve 1282’den sonra da 1071 Malazgirt Savaşının ardından Anadolu da devlet kuran Alparslan’ın yeğeni Kutalmış oğlu Süleyman Şah’ın Anadolu Selçuklu Devleti Zamanında Flodelfia (Alaşehir)ve Kula ile Selendi de alınamadı.
Köse dağ(1242)savaşı sırasında çöken Selçuklu Devletinden sonra sarsılan Anadolu’ya Moğol baskısıyla Orta Asya ‘dan boy boy göç eden Horasan uç Türkleri Anadolu’da küçük küçük beylikler kurmaya başladılar. Bu şekilde Anadolu’da beylikler devri başlamış oldu.
İşte bu beyliklerden Germiyan Oğulları Kütahya yöresinden kendine yurt edinerek Kütahya’yı başkent yapıp Germiyan beyliğini kurdular. Bu beyliğin asıl kurucusu Germiyan oğlu(yağız )Ali şir bey M.S.1282 yılında Alaşehir,Kula ve Selendi’yi Bizanslılardan geri almıştır.
Bu arada Söğütte kurulan Osman oğullarının nüfusu günden güne artarak topraklarını genişletmektedir. Yıldırım Beyazıt zamanında Kula ilçesi Germiyan Devletinin başkenti olmuştur. Selendi de bu ilçenin dahilinde yer almaktaydı.
SELENDİ NAHİYESİ(1896 tarihli Aydın salnamesi,( 1312),İzmir Milli Kütüphane no:20/333)adlı kaynağa göre:
(1896 tarihli Aydın salnamesi,( 1312),İzmir Milli Kütüphane no:20/333)adlı kaynağa göre: Mevki coğrafi ve nahiye-i meskure kuzeyi Hüdavendigar vilayeti(BURSA),şarken EŞME,garben Timurçi(DEMİRCİ VE GÖRDES), cenuben KULA ile sınırlı bir araziden teşekkül etmiş ve 20 köyü vardır. Bu nahiyenin 2651 erkek ve 2361 kadın olmak üzere 5014 nüfusu ve 1144 haneden oluşmaktadır.
Selendi’nin yukarıda da anlatıldığı gibi Manisa’nın tarihi itibariyle dikkate alırsak Manisa’nın 6. Ve 5.M.Ö asrın ortaları arasında Lidya hakimiyeti altında bulunduğu 546 senesinde Kresus’un (kyrus)tarafından mağlup edilmesinden sonra 2 asırdan fazla müddet boyunca İran hakimiyeti altına girdiği ve Sardes sadraplığına bağlandığı bilinir. Kara selendi köyündeki Lidya harabelerinden anlaşıldığı gibi Selendi de bu tarihin içinde yer almaktadır. M.Ö 333’de İskender bu hakimiyeti sona erdirmiş,Onun ölümünden sonra Selefkiler’in devletine geçmiş. Bunlardan Antiochos 3. 190 M.Ö. senesinde Scipio kumandasındaki Romalılara mağlup olarak Anadolu’yu tahliye etmiş,bununla beraber,Roma hakimiyeti ancak Bergama Krallığının sona ermesine müteakip,katileşmiş,Sylla tarafından serbest şehir haline konulan Manisa,Asya eyaleti dahilinde yer almıştı. Yer sarsıntılarının sık sık zarara uğrattığı Manisa,M.S.17 yılında bu yüzden alt üst olmuş ve İmparator Tiberius tarafından ihya edilmiştir. Şarkı Roma imparatorluğu devrinde bir piskoposluğa merkez olan Manisa Bizans hakimiyetine girmiştir.
Selendi de Bizans hakimiyetinde İlimiz Manisa ile beraber bulunduğu Selendi’nin Yağcı Dağı batı ucundaki ve Dedeler Köyü yakınındaki kilise harabelerinden anlaşılmaktadır. Burada yaşayan halk bu yerin adına kara kilise yerine kara kise diye bilmektedir. Hala burada kilise taş parçaları ve sütun parçaları bulunmaktadır. Fakat bunlar da korumasız olduğundan her zaman kaybolma ihtimali pozisyonundadır. Ayrıca Çortak,Yağcı,vb. Köyde Bizans dönemine ait antik eşyaların bulunduğu söylenmektedir. Bulunan bu tarihi eserlerin çevre müzelere teslim edildiği,bir çok kişinin kaçak kazılar yaparak gerek Lidya dönemine ait gerekse Bizans dönemine ait eserleri çıkardıkları ve bu kazıları yapanların kaçak olduğu için jandarma tarafından yapılan ihbarlar neticesinde yakalandığı ve eserlere el konulduğu,bu yolla da müzelere intikal edebileceği kanaati vardır.
Selendi 1918 yılında diğer ilçelerde olduğu gibi düşman istilasına uğramıştır. Bu sırada yaklaşık 4 yıl düşmanla mücadele yapılmıştır. Bu süre içinde halk kadın ,kız,çoluk,çocuk demeden Yunan işgali içinde işkencelere maruz kalmış,kadınların ırzına geçilmiş,çocuklar öldürülmüş,yağmalama ve talanlar yapılmış,her taraf yakılıp yıkılmıştır. Düşmana karşı Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem komutasında oluşturulan Düşmanla mücadele birliğine Mehmet Efe komutasında ilçemiz civarında mücadele verilmiştir. İlçemiz düşman işgalinden 3 Eylül 1922 de kesin olarak temizlenmiştir. Bu nedenle her yıl 3 Eylül tarihi Selendi’nin Kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.
Selendi Kula’ya bağlı 38 kilometre mesafede nahiye iken uzaklık işleri görülmesinde halkı bir hayli zora ve sıkıntıya sokmuştur. Halkın kuvvetli arzuları ve baskıları sonucu 1954 yılında Selendi ilçe olmuştur. İlk Kaymakamı Selahattin Aydemir’dir.
MANİSA VE MESİR:
MESİR dilimizde gezilecek yer , gezi yeri anlamına gelmektedir. Anadolu ve Ön Asya'nın çok eski bir geleneğinden gelen Mesir'in 5000 yıl öncesinde bile örneklerine rastlamak mümkün. Genel Tıp kitaplarının bir kısmında mesir'e benzeyen bir macunun Sümerliler zamanında kullanıldığını yazmaktadırlar. İlk defa Sümerliler ünlü şehirlerinden biri olan NİPPUR da ana maddesi İSİN olan bir otla çeşitli baharatları kaynatarak bir macun elde edip bunu altın kapta saklayarak ilkbahar aylarının başlangıçlarında hastalara ikram ederlermiş. Aynı şekilde hazırlanmış çeşitli macunların dertlere şifa olması amacıyla Ön Asya ve Anadolu medeniyetlerinde dağıtıldığı kaynaklarda belirtilmektedir.Mesir Macunu; Mutasavvıf Hekim Merkez Efendi tarafından bulunmuştur.MESİR MUCİDİ MERKEZ EFENDİ500 Yıla damgasını vurmuş olan bir olayın kahramanından bahsetmeden önce devre damgasını vurmuş olan zamanının büyük hekimi Merkez Efendinin hayatından biraz aktarımda bulunalım.Merkez Efendinin asıl adı MUSLİHİDDİN EFENDİ 15 yy. ikinci yarısında 1460 yılında Denizli'nin Buldan ilçesine bağlı Sarımahmutlu köyünde doğmuştur. Ailesinin Selçuklu Germiyanoğullarının bir koluna bağlı olduğu tahmin edilmektedir. İlk öğrenimini babası Hafız Mustafa Efendinin yanında tamamlamıştır. Daha sonraki öğrenimi için babasının yakın dostu olan zamanın ünlü bilginlerinden Hızır Ahmet Paşanın yanına Bursa'ya gitmiştir. Burada İlk ve orta öğretime karşılık gelen zamanın ilk medrese öğrenimine başlar ve başarı ile tamamladıktan sonra hocası tarafından zamanının en ideal üniversitesi olan İstanbul Fatih Medresesine kayıt yaptırır.Buradan müderris (Hoca) ünvanı alarak mezun olur. Uzun yıllar İstanbul ve çevresindeki illerde öğretmenlik yapar.MERKEZ EFENDİ BİMERHANEYİ KURUYOR1520 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Yavuz Sultan Selim'in eşi HAFZA SULTAN eşinin ölümünden sonra oğlu Kanuni Sultan Süleyman'ı Manisa Valiliğinden alarak İmparatorluğun başına getirir. Kendisi bir süre daha Manisa'da kalarak kendi adına inşaa ettirilmesini istediği eşinin cami ve külliyesini tamamlamaktır.Hafza Sultanı'ın isteği titizlikle inşaa edilen bu ilim, kültür ve sosyal kurum başına otoriter , konusunda bildigi , uzman bir kişiyi getirmektir ve sonunda Merkez Efendi Manisa'ya tayin edilir. 1523 yılında başına geçtiği Sultan Camii ve Külliyesi oluşturan birimler; Sultan cami , medrese , Sıbyan mektebi , imarethane ve hamamdan oluşmaktadır. Merkez Efendi Manisa'ya yerleştikten kısa bir süre sonra halkın sorunları ile yakın ilgilenmeye başlar. Hasta olanlar için çeşitli otlardan ilaçlar yaparak onları iyileştirir. Bu çalışmlar üzerinde imarethanenin bir kısmı BİMERHANE'ye (Sağlık Bölümü ve Revir) dönüştürülür. Hastalar artık burada tedavi edilmeye başlar. Bir süre sonra burası yeterli gelmemeye başlar. Merkez Efendinin talebi üzerine saraydan ödenek gönderilerek 1526 yılında bugünkü yerinde BİMERHANE'nin DARÜŞŞİFA (http://www.bayar.edu.tr/tanitim/darussifa.htm)'nın bir kısmı inşaa edilir. Buraya BİMERHANE, DARÜŞŞİFA, TİMARHANE, SİFAHANE isimleride kullanılmaktadır. Burası yapısı ve kullanımı itibari ile tam teşekküllü her tedavinin yapıldığı bir hastanedir. Günümüzde buralara değişik yakıştırmalarda bulunulmakta buraların yanlızca akıl hastaneleri olduğu aktarılmaktadır. Ancak tarihi kayıtlardan incellendiğinde bu tür yerlerin tam bir hastane olduğu ortaya çıkmaktadır. Darüşşifa'nın açılmasında kısa bir süre sonra Manisa Valisi Şehzade Mustafa'ya Kanuni Sultan Süleyman tarafından acil bir mektup gelir. Hafza Sultan'ın bir hastalığa yakalandığını ancak tüm doktorların çabasında rağmen iyi edilemediği yazılıdır.MESİR MACUNU BULUNUYORMerkez Efendi'ye durum bildirirler. Bunun üzerinde yoğun bir çalışmaya başlar. Sonunda 41 değişik baharattan ürettiği macunu tarifi ile beraber saraya gönderir. Hafza Sultan, üretilen bu macun ile sağlığına tekrar kavuşur. Bu olaydan sonra Merkez Efendinin ünü imparatorluk sınırlarını aşar.Merkez Efendi bu durum üzerine Manisa iline ekonomik katkıda bulunabilecek bir plan hazırlar;
Her yılın belli bir gününde sergi düzenleyerek, bu sergide bizzat halkın kendi el emeği ürünleri tanıtmak,
Civardan gelen halkın Manisa'ya ekonomik ve sosyal canlılık getirmesini sağlamak,
Bunun için buraya gelen halkın, sağlığını korumak ve macunu yiyenlerin 1 yıl boyunca zehirli böcek sokmalarından korumak amacıyla macunun dağıtılmasını sağlamak,
Spil dağı eteklerine kurulmuş olan Manisa'nın Gediz ovasına kayarak halkın birbiri ile dayanışmasını sağlamaktır.Mesir Macununun halka saçılacağı ve bu planda anlatılanların yapılacağı gün olarak da 22 Mart tespit edilir. İran Mitolojisine göre bahar bayramı kabul edilen bu gün seçildiği belirtilir. Kimilerine göre de bugünün Hz. Ali'nin doğum günü olduğu da söylenmektedir. Ancak halk içerisinde yaygın olarak bilinen Bahar bayramına denk getirilmesidir. Kesin olmamakla beraber ilk mesir macunu dağıtımının 1527 - 1528 yıllarına rastladığı sanılmaktadır. 1529 yılında Şeyhinin ölümü üzerine Merkez Efendi İstanbul'a giderek yerine geçmiş ve burada eğitim vermeye devam etmiştir.
MESİR MACUNUN YAPILIŞI Mesir macunu 41 değişik baharattan oluşmaktadır. Bu baharatlardan bazılarına örnek verelim;ANASON: İştah açıcı ve karminatif olarak kullanılır. Karminatif etki barsaklardaki fermantasyona engel olmasından ileri gelir.HİNDİSTAN CEVİZİ ve BEŞBASE: Kaynatılmış suyu mide ağrılarına iyi gelir. Etkisi bileşimdeki uçucu yağlardan ileri gelir. ÇİVİT: Halk arasında kabakulak ve pnömonide iyi gelir. Bebeklerin ağız mukozasındaki ağrılı yaraların tedavisinde kullanılır.ÇÖPÇİNİ: Kökünün kaynatılmış suyu ekzemede kullanılır. Bileşimindeki tanenden dolayı astrenjan etkisi vardır. ÇÖREK OTU: Gaz söktürücü olarak kullanılır. DARFÜLFÜL: Bedeni ısıtıcı ve öksürük kesici olarak kullanılır HARDAL TOHUMU: İştah açıcı ve mideyi yatıştırıcı olarak toz halinde kullanılır. Cilt hastalıklarında iltihabı ve ağrı giderici etkisi vardır. HAVLİCAN: Öksürük kesici ve ağız kokusu giderici olarak kullanılır. Sindirimi kolaylaştırır, gazı dağıtır, balgamı giderir. HİYARŞENBE: Mushil olarak kullanılmaktadır. Bileşiminde antrekion türevi vardır.KAKULE: Lezzet verici , gaz söktürücü, iştah açıcı olarak kullanılır. KARABİBER: Öksürük kesici, uyarıcı ve baharat olarak kullanılmaktadır. KARANFİL: Ağız kokusu giderici, diş çürüklerinde ve ağrılarında kullanılır. Bileşimindeki karanfil esansı antiseptik ve ağrı gidericidir.KEBABE: İdrar ve solunum yolları antiseptiği olarak kullanılır.KİMYON: Baharat, gaz söktürücü, iştah açıcı ve terletici olarak kullanılır.Mesir macunun asıl kullanımında bulunan baharat çeşitlerinin bir kısmının doğa da artık bulunmuyor olması nedeni ile mevcut baharatlar ile bu işlem yürütülmektedir. İşte kullanılan diğer baharat çeşitleri;
Yenibahar, Zencefil, Galanya, Krem tartar, Kişniş, Havlıcan, Anason, Sakız, Safran, Tarçın, Udülkahr, Hardal, Misrafi, İksir, Meyan Kökü, Kalemi barit, Tiryak, Sarı helile, Kara helile, Raziyane, Zerdecub
MESİR MACUNUNUN TIBBİ DEĞERİ
Yukarıda bazılarını saydığımız bazı bitkilerin farmakolojik özellikleri göz önünde bulundurularak macunu iştah açıcı, gaz giderici, barsak paristalizmi arttırıcı, idrar yaptırıcı, uyarıcı ve afrodizyak etkileri taşır. Eski hekimlerin düşüncelerine göre insanların kışın kuru gıda aldıklarından kanları koyulaşır, pislenir, iç organları çalışma düzenini kaybeder. Bu nedenle insanların sıvı dengesini ayarlamak gerekir. İlkbaharda yeşil, taze bol gıda ortaya çıkınca o devrin insanları kan aldırmak, lavmanla barsakları boşaltmak, divretiklerle bol idrar yaptırmak sureti ile vücudun dengesini kendilerine göre ayarlarlardı. Bu işe gecenin ve gündüzün eşit olduğu nevruz gününde başlamak gerekirdi. Hipokrattan beri gelen ve hekimlerce kabul edilen dört unsur teorisinin bir neticesidir.
MESİR MACUNUNUN FAYDALARI
İştah açıcı; gaz giderici, kuvvet verici, idrar yaptırıcı, yorgunluk giderici, hormonları hareket ettirici etkileri vardır. Bunların yanı sıra zehirli hayvan sokmalarına karşın bir etkisi de mevcuttur.
Halk arasındaki bazı inanışlardan alıntılar vererek yazımıza nokta koyalım.
Bu macundan kim yerse yesin o yıl boyunca hiçbir zehirli hayvan sokmaz.
Nevruz günü ağır hastalar bile yese iyi olur.
Macunu yiyen gelinlik çağındaki genç kızlar o yıl içerisinde evlenirler.
Macunu yiyen o sene boyunca bütün hastalıklardan korunur.
Cinsi kuvveti arttırdığına inanılır.
Çocuğu olmayanlar alırsa arzuları gerçek olacağına inanırlar.
Çocuk hastalıklarına iyi gelir. Kaynaklar:
Manisa Mesir'i Tanıtma ve Truzim Derneği: bilgi@manisamesirmacunu.org (bilgi@manisamesirmacunu.org)
http://turkeylink.com/manisamesirmacunu.org/manisamesir.html (http://turkeylink.com/manisamesirmacunu.org/manisamesir.html)
http://www.mesirmarket.com/sifamesir/index.ihtml (http://www.mesirmarket.com/sifamesir/index.ihtml)
Manisa Mesir'i Tanıtma ve Truzim Derneği Yayını, Şubat 99, Sayı 11
Tıp Tarihi - Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER (1943)
Manisa Bimerhanesi - Dr. N. Nurel YÜRÜKOĞLU (1948)
Beş Buçuk Asırlık Türk Tabiyeti Tarihi - Dr. Osman ŞEVKİ (1925)
Anadolu Kuvvet Macunları Seçme Kitapları - Z. EYÜPOĞLU (1977)
http://www.selendi.com/images/BOS.jpghttp://www.selendi.com/images/BOS.jpg Manisa’nın 6. Ve 5.M.Ö asrın ortaları arasında Lidya hakimiyeti altında bulunduğu 546 senesinde Kresus’un (kyrus)tarafından mağlup edilmesinden sonra 2 asırdan fazla müddet boyunca İran hakimiyeti altına girdiği ve Sardes sadraplığına bağlandığı bilinir. M.Ö 333’de İskender bu hakimiyeti sona erdirmiş,Onun ölümünden sonra Selefkiler’in devletine geçmiş. Bunlardan Antiochos 3. 190 M.Ö. senesinde Scipio kumandasındaki Romalılara mağlup olarak Anadolu’yu tahliye etmiş,bununla beraber,Roma hakimiyeti ancak Bergama Krallığı’nın sona ermesine müteakip,katileşmiş,Sylla tarafından serbest şehir haline konulan Manisa,Asya eyaleti dahilinde yer almıştı. Yer sarsıntılarının sık sık zarara uğrattığı Manisa,M.S.17 yılında bu yüzden alt üst olmuş ve İmparator Tiberius tarafından ihya edilmiştir. Şarkı Roma imparatorluğu devrinde bir piskoposluğa merkez olan Manisa,Latin hakimiyeti devrinde gelişmiş,fakat asıl ehemmiyetini Sardes’in tahribatından sonra denize daha yakın,bununla beraber korsanların tecavüzlerinin erişemeyeceği bir mevkide bulunmasıyla,yani Türk hakimiyeti sırasında kazanmış idi. Saruhan bey,1305’ten itibaren Manisa’ya kadar olan yerleri fethettikten sonra 1313 ‘te Manisa’yı zapt etmiş ve Onun kurduğu beyliğin merkezi haline getirmiştir. Manisa bir müddet Saruhan Beyliği’nin Mukadderatına tabi olmuş bu devlet Osmanlıların taarruzuna uğrayarak,topraklarını kaybetmiştir. Fakat Timur’a iltihak eden Hızır Şah,Ankara Muharebesinden sonra Manisa’ya dönerek beyliğini yeniden kurmuştur. Hızır şah bu ikinci beyliği zamanında da rahat durmamış,Şehzadeler mücadelesinde İsa Bey tarafını tutmuş. Bunun Üzerine Çelebi Sultan Mehmet kuvvetleri Manisa’yı kuşatarak zapt etmiş ve hamamda eğlenmekte olan Hızır Şah’ı yakalayarak öldürmüşlerdir. Bu tarihten sonra Manisa Osmanlıların elinde kalmıştır.
Bedrettin Simavi vakasında Yahudi dönmesi Torlak Kemal’in Manisa da isyan ettiğini görüyoruz. Bu isyanı bastırmaya memur edilen Şehzade Murat,Beyazıt Paşa ile Manisa’ya gelerek Torlak Kemal’i yenmiş ve O’nu şehirde astırmıştır. Bu vakadan 5 yıl sonra 1425’de Aydın oğullarından Cüneyt Bey,Manisa ve Havalisine çok zarar vermiş,Akhisar da yapılan savaş sonunda mağlup edilmiştir. Bu tarihten sonra Manisa’da 16. Asrın başına kadar bu vakalar cereyan etmemiş,ancak büyük bir imar hareketi başlamıştır.16.Asırda Celali İsyanları sırasında Kalender oğlu Manisa üzerine yürüdü ise de kendilerine büyükçe bir para verilmesi sayesinde şehre girmekten vazgeçti. Eşkıyayı takip edemediğinden 1016’da azledilen Aydın Muhassılı Yusuf Paşa,Saruhan köy kasabalarını soymaya hatta Manisa’nın 3,4 saat uzağındaki köyleri vurmaya başladı Ufak kasaba ve köylerden halk,Manisa’ya ve büyük şehirlere göçtü. Osmanlılar Manisa’yı zapt edince,Saruhan sancağı adı altında,Anadolu beylerbeyliğine bağlanmıştı. İlk zamanlarda Karesi ile birleştirilmiş ise de,bir müddet sonra tekrar ayrılmış ve bu durum,19.asıra Quadra muhafaza edilmiştir.1811’de Saruhan ve Menteşe sancakları Anadolu Eyaletinden alınarak,yeni teşkil olunan Aydın eyaletine bağlanmış ise de biraz sonra eski haline iade edilmiştir.1249’(1833)da Anadolu 4 eyalete ayrıldı. Aydın,Menteşe,İzmir ve Saruhan sancakları birleştirilerek,Aydın Eyaleti teşkil edildi.(Manisa mahkeme-i şeriyye sicilleri defteri 233,s.23)1261(1845)’de Saruhan Sancağı Karesi Sancağıyla birleştirildi,merkezi Manisa olmak üzere yeni bir vilayet kurularak Valiliğine İbrahim Saip “Paşa tayin edildi.1263’(1847)te Manisa Sancağı tekrar Aydın’(izmir)a bağlanmış,1922’de müstakil sancak ve 1923’te vilayet olmuştur.1927’de Saruhan Vilayeti’nin adı,Manisa Vilayeti olarak değiştirilmiştir. Sancağın kazaları,19.asrın ikinci yarısına kadar aynı kaldıktan sonra,1866’dan itibaren muhtelif tebeddüllere uğradı.(Salname-i Devlet-i aliye-i osmaniye,1277,1284,1297,-1299 seneleri) Şimdi vilayetin kazaları Akhisar,Kırkağaç,Soma,Turgutlu ,Alaşehir,Salihli,,Kula,Demirc i,Gördes ve Selendi’dir.1953’te Eşme ilçesi Uşağa bağlandı.1 Haziran 1954’de Selendi,1957 ‘de Sarıgöl,1959’da Saruhanlı İlçe haline getirildi. Bu durumda Manisa İli 13 ilçeye ayrılmıştır. Daha sonra Gölmarmara,ahmetli ve Köprübaşı’nın da ilçe olmasıyla bu sayı 15 e çıkmıştır.
MANİSA ADININ KAYNAĞI:
Şehrin cumhuriyetten önce Magnisa biçiminde yazılan adı eski çağdan kalma Magnesia dan türemiştir. Bu adın bir zamanlar Taselya’dan buraya göç etmiş Magnetlerden kaldığı,yada çevredeki mıknatıslı demir yataklarından ileri geldiği söylenirse de Manisa sözcüğünün Lydia yada başka bir ön Asya dilinden türemiş olması daha kuvvetlidir. Manisa Dağı’nın Kuzey yamacında oyulmuş 9 metre yükseklikteki bir kaya resminkinde Frikya tanrılarından Kybele,yada Hititlerin bereket tanrıçası temsil ettiği sanılır. Evliya Çelebi’ye inanmak gerekirse Orhan Gazi de Kütahya da doğmuştur. Şah Çelebi adıyla da anılan Süleyman Şah,Kütahya‘ı hükümeti için olduğu kadar,devrinin ilim ve fikir hareketleri için de merkez haline getirdi. Kütahya da yaptırdığı Kaley-i Bala Camiinin Kapısındaki kitabede Sultan Al,Germiyaniya ve Al-Amir ve Al kabir olarak tavsif edilen Süleyman Şah hükümetinin ilk yıllarını sükunetle geçirmiş ise de sonraları Karaman oğullarının baskısına karşı bir müttefik bulmak ihtiyacıyla kızı devlet Hatunu Osmanlı’larda Şehzade Beyazıt’a vermek suretiyle Kütahya’yı ve memleketinin diğer bazı kasabalarını (Tavşanlı,Simav,Emet ,Eğri göz)çeyiz olarak ona verdi. (Tafsilat için bak. m Mad. Germiyan oğulları)Murat, birinci gelini başta olmak üzere Bursa kadısı Konca Mahmut Efendiyi Kapıkullarından Ak sungur Ağayı zevceleriyle birlikte ve bir kısım askerle ile gönderdiği zaman Germiyan beyi düğünün birinci safhasını Kütahya da yapmış ve kızını buradan Bursa’ya göndermiştir. Kütahya’nın bir sancak olarak Şehzade Beyazıt’a verilmesi de bu sıradadır. Süleyman Şah bundan sonra KULA’ya çekildi ve orada öldüğü söylenmektedir. Bu duruma göre bu tarihlerde SELENDİ’den söz edilmemekte, ancak Germiyan beyliğinin sınırları ve şehirleri belirtilirken,Simav ve Kula ‘nın adı geçmektedir. Büyük bir ihtimalle Selendi de aradan atlanarak Kula,Germiyan beyliğine bağlanamaz. Anlaşılıyor ki bu tarihlerde Selendi de Germiyan Beyliğinin yönetiminde idi.
Germiyan ili başlangıçtan itibaren Kütahya’ya tabi şu mevkileri içine alıyordu.: Uşak, Gediz, SELENDİ, Kula, Güre, Tavşanlı, Simaveğrigöz, Ezine, Banaz-,Baklan, Donuzlu, Honaz, Dazkırı, Geyikler, Gökhöyük, Çarşamba, Şihlu, Karahisar’dır. Katip Çelebi bunları sayarken yukarıdakilerden başka Eşme, Bozkuş, Maakalçan-,Çakırca,Çal,-Sirke,Dağardı,Toymaaa Osmaneli,Kazı kulu,sıçanlı,Kazalarını da Kütahya tabiilerinden göstermektedir.Abeş oğlu Mustafa yörede örfi idaresini sürdürmüştür.Aynı şekilde Abeşten sonra Germiyan Beyliği Şüleyman Şah idaresine girmiştir. Süleyman Şah idaresinde iken Selendi ve yöresine vergi atılmak üzere vergi memurları gelerek halka vergi atmışlardır.Birinci sınıf evlere baş,ikinci sınıf evlere tırnak,üçüncü sınıf evlere de uç adı verilen vergi atılmıştır.Bu devirde Abeşoğlu Kızını gelin ederken çeyiz olarak yaptırdığı elbiselerinin muhtelif yerlerine altınlarla bolca süsleme yapılarak bolca altın ve takı takıldığı adet üzerine çeyizleri de sergilendiği söylenmektedir. Bu sırada Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın tüfekçi başları bu düğüne rastlarlar ve düğündeki bu ihtişamı görür. Halkı vergilendirmeden önce Kütahya’ya dönerek Selendi’deki gördüğü bu muhteşem düğünü süleymean Şah’a anlatır. Süleyman Şah bunun üzerine Selendi’yi altın çukuru olarak adlandırır. Tüfekçi başlarına emir vererek bundan böyle Selendi’nin evlerden alınan vergi sistemi değiştirilerek BAŞ(1.sınıf) vergi alınmya başlanır.Halk bu durumdan müzdarip olmuş ve bunun üzerine çeyiz serme adeti kaldırılmıştır. Selendi de o tarihten bu yana çeyiz serme olmamıştır.Fakat çevre il ve ilçelerde hala bu durum devam etmektedir. 1282 tarihine kadar Selendi Kütahya’ya bağlı kalmış bu tarihten sonra Denizli’ye bağlanmıştır. Selendi’nin kazalığı da lağvedilmştir.1282 tarihinden önce kaza olduğu konusunda esaslı bir evrak elegeçirilememiş.Selendi daha sonra İzmir’e bağlanıyor.Bu sıralar İzmir Vilayet,Manisa ise sancak durumunda.Yunan harbinden sonra 1922’de Manisanın vilayet olmasıyla Selendi’de tam teşekküllü nahiye iken lağvedilmiş,sadece müdürlük olmuştur.
İLÇELERİ:
Akhisar: İlin kuzeyinde İzmir-İstanbul karayolu üzerindedir. Akhisar'da, Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisinin de bulunduğu antik Thyateira kenti, Ulu Cami, Yeni Cami ve Paşa Camii görülmeye değer tarihi yerlerdir.
Alaşehir: Manisa ilinin güneydoğusundadır. Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birinin de yer aldığı Philadelphia antik kenti, Şeyh Sinan Cami ve Yıldırım Camii önemli tarihi değerlerdir.
Demirci: Manisa'nın kuzeydoğusundadır. İlçe merkezinin batısında İcikler Köyünde bulunan ve Roma döneminin önemli kentlerinden olan Saittai (Sidas) şehri ve Eski Cami önemli tarihi değerlerdir. Ayrıca Hisar Kaplıcaları, Saraycık Kaplıcası da ilçe sınırları içinde yer almaktadır
Kırkağaç: Seleukos Kralı I. Antiochos'un karısı adına kurulan Stratonikea (Hadrianapolis) ve Nakrasa (Akrasos) antik kentleri görülmeye değer yerlerdirKırkağaç: Seleukos Kralı I. Antiochos'un karısı adına kurulan Stratonikea (Hadrianapolis) ve Nakrasa (Akrasos) antik kentleri görülmeye değer yerlerdir
Kula: İlin doğusunda, İzmir - Ankara karayolu üzerindedir. Kurşunlu Cami, Hacı Abdurrahman Cami, Süleyman Şah Türbesi, Emre Köyünde bulunan Emre Sultan Türbesi, Kula'ya 20 km. uzaklıkta Gökçeören kasabasında bulunan ve Lidya Krallığı döneminde önemli bir merkez olan Meonia antik kenti, geleneksel Türk evleri ilçenin önemli tarihi değerleridir.
Salihli: İzmir-Ankara yolu üzerindedir. İlçe merkezi yakınlarındaki Sardes, Lidya Krallığının başkenti ve tarihte ilk paranın basıldığı yerdir. Ünlü ilk Yedi Kiliseden biri de Sardes'te bulunmaktadır. Bintepeler Kral Mezarlığı, Daldis ve Çakallar Tepesindeki Pleistosen (Dördüncü) Çağında yaşamış insanlara ait fosil ayak izleri önemli diğer tarihi değerlerdir. İlçe şifalı sular yönünden de zengindir.
Selendi
Selendi,Manisa’nın doğusunda ,Gediz ırmağına dökülen Selendi Çayı kenarında kurulmuştur. Kasabanın adı Karaselendi yakınında kalıntılarına rastlanan Lidya Krallığı’na ait SLENDOS kentinden gelir.
Bu gün için Manisa’nın ilçesi olan Selendi 1282 yılına kadar latince sima SLONDOS olarak anılmaktaydı. Slendos şehri ilçemize bağlı Kara Selendi Köyünün harabelerinin olduğu yerdir. Bu şehir M.Ö ilk defa bilinen tarihe göre 7. Yy. da Lidya’lılara aitti. Slendos şehri Lidya’lıların başkenti Sard’a bağlı idi. Ancak şimdiki Borlu, İcikler civarındaki Midas şehriyle yakın bağlantısı vardı.
Lidya Devletinin M.Ö. 7.y.y da Pers Kralı Kross’un baskısına uğramasıyla Sart ve Slendos şehirleri büyük yıkımlar görmüştür. Bu şekilde Slendos şehri Lidya’lılardan çıkarak Penslerin egemenliği altına girmiştir.(Bu gün Karaselendi köyü ve civarı ile Çinan köyü mezarlığı(Köy yerinde) yanı ve Himmetler mahallesi arazilerinde ve diğer bazı köylerde lidya krallığına ait madeni paralar ve şamdanlıklar bulunmuştur.Hala buralarda yer altından yapılan kazılarda köy yıkıntıları ve taşları göze çarpmaktadır.)
Makedonya Kralı Büyük İskender’in, Pers Kralı 2. Darius’u yenip Pers İmparatorluğunun Makedonya himayesine alınmasıyla M.Ö.332 tarihinde Şehir bu kez de Makedonya ya geçmiş.
Makedonya Devletinin çökmesiyle M.Ö.3. yy.da Slendos şehri Doğu Roma İmparatorluğunun(Bizans) himayesine geçti. Bu nedenledir ki yukarıda Manisa tarihi anlatılırken Selendi’yi Manisa tarihi içinde görmekteyiz. Selendi M.S. 1282 yılına kadar da Bizanslıların hükümdarlığı devam etmiştir.Bizanslılara ait kalıntılar Dedeler köyü Naimoğlu çiftliği içindeki yörede Karakise denen ancak esas adının karakilise olan yerde hala bizans dönemine ait kalıntılardan sütun başlıkları görülmüştür.Dedeler Köyü ve Yağcı Dağı o dönemde Yağcı Dağı yörenin en yüksek Dağı olduğundan haberleşme aracı gözetleme kulesi olarak kullanılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Burada Yağcı Dağının batı ucunda bizans dönemine ait yerleşik hayat kalıntılarına rastlanmıştır.Görülüyor ki Selendi Lidya Krallığı(MÖ:7.yy),Bizans dönemi ve 1282’den sonra da 1071 Malazgirt Savaşının ardından Anadolu da devlet kuran Alparslan’ın yeğeni Kutalmış oğlu Süleyman Şah’ın Anadolu Selçuklu Devleti Zamanında Flodelfia (Alaşehir)ve Kula ile Selendi de alınamadı.
Köse dağ(1242)savaşı sırasında çöken Selçuklu Devletinden sonra sarsılan Anadolu’ya Moğol baskısıyla Orta Asya ‘dan boy boy göç eden Horasan uç Türkleri Anadolu’da küçük küçük beylikler kurmaya başladılar. Bu şekilde Anadolu’da beylikler devri başlamış oldu.
İşte bu beyliklerden Germiyan Oğulları Kütahya yöresinden kendine yurt edinerek Kütahya’yı başkent yapıp Germiyan beyliğini kurdular. Bu beyliğin asıl kurucusu Germiyan oğlu(yağız )Ali şir bey M.S.1282 yılında Alaşehir,Kula ve Selendi’yi Bizanslılardan geri almıştır.
Bu arada Söğütte kurulan Osman oğullarının nüfusu günden güne artarak topraklarını genişletmektedir. Yıldırım Beyazıt zamanında Kula ilçesi Germiyan Devletinin başkenti olmuştur. Selendi de bu ilçenin dahilinde yer almaktaydı.
SELENDİ NAHİYESİ(1896 tarihli Aydın salnamesi,( 1312),İzmir Milli Kütüphane no:20/333)adlı kaynağa göre:
(1896 tarihli Aydın salnamesi,( 1312),İzmir Milli Kütüphane no:20/333)adlı kaynağa göre: Mevki coğrafi ve nahiye-i meskure kuzeyi Hüdavendigar vilayeti(BURSA),şarken EŞME,garben Timurçi(DEMİRCİ VE GÖRDES), cenuben KULA ile sınırlı bir araziden teşekkül etmiş ve 20 köyü vardır. Bu nahiyenin 2651 erkek ve 2361 kadın olmak üzere 5014 nüfusu ve 1144 haneden oluşmaktadır.
Selendi’nin yukarıda da anlatıldığı gibi Manisa’nın tarihi itibariyle dikkate alırsak Manisa’nın 6. Ve 5.M.Ö asrın ortaları arasında Lidya hakimiyeti altında bulunduğu 546 senesinde Kresus’un (kyrus)tarafından mağlup edilmesinden sonra 2 asırdan fazla müddet boyunca İran hakimiyeti altına girdiği ve Sardes sadraplığına bağlandığı bilinir. Kara selendi köyündeki Lidya harabelerinden anlaşıldığı gibi Selendi de bu tarihin içinde yer almaktadır. M.Ö 333’de İskender bu hakimiyeti sona erdirmiş,Onun ölümünden sonra Selefkiler’in devletine geçmiş. Bunlardan Antiochos 3. 190 M.Ö. senesinde Scipio kumandasındaki Romalılara mağlup olarak Anadolu’yu tahliye etmiş,bununla beraber,Roma hakimiyeti ancak Bergama Krallığının sona ermesine müteakip,katileşmiş,Sylla tarafından serbest şehir haline konulan Manisa,Asya eyaleti dahilinde yer almıştı. Yer sarsıntılarının sık sık zarara uğrattığı Manisa,M.S.17 yılında bu yüzden alt üst olmuş ve İmparator Tiberius tarafından ihya edilmiştir. Şarkı Roma imparatorluğu devrinde bir piskoposluğa merkez olan Manisa Bizans hakimiyetine girmiştir.
Selendi de Bizans hakimiyetinde İlimiz Manisa ile beraber bulunduğu Selendi’nin Yağcı Dağı batı ucundaki ve Dedeler Köyü yakınındaki kilise harabelerinden anlaşılmaktadır. Burada yaşayan halk bu yerin adına kara kilise yerine kara kise diye bilmektedir. Hala burada kilise taş parçaları ve sütun parçaları bulunmaktadır. Fakat bunlar da korumasız olduğundan her zaman kaybolma ihtimali pozisyonundadır. Ayrıca Çortak,Yağcı,vb. Köyde Bizans dönemine ait antik eşyaların bulunduğu söylenmektedir. Bulunan bu tarihi eserlerin çevre müzelere teslim edildiği,bir çok kişinin kaçak kazılar yaparak gerek Lidya dönemine ait gerekse Bizans dönemine ait eserleri çıkardıkları ve bu kazıları yapanların kaçak olduğu için jandarma tarafından yapılan ihbarlar neticesinde yakalandığı ve eserlere el konulduğu,bu yolla da müzelere intikal edebileceği kanaati vardır.
Selendi 1918 yılında diğer ilçelerde olduğu gibi düşman istilasına uğramıştır. Bu sırada yaklaşık 4 yıl düşmanla mücadele yapılmıştır. Bu süre içinde halk kadın ,kız,çoluk,çocuk demeden Yunan işgali içinde işkencelere maruz kalmış,kadınların ırzına geçilmiş,çocuklar öldürülmüş,yağmalama ve talanlar yapılmış,her taraf yakılıp yıkılmıştır. Düşmana karşı Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem komutasında oluşturulan Düşmanla mücadele birliğine Mehmet Efe komutasında ilçemiz civarında mücadele verilmiştir. İlçemiz düşman işgalinden 3 Eylül 1922 de kesin olarak temizlenmiştir. Bu nedenle her yıl 3 Eylül tarihi Selendi’nin Kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.
Selendi Kula’ya bağlı 38 kilometre mesafede nahiye iken uzaklık işleri görülmesinde halkı bir hayli zora ve sıkıntıya sokmuştur. Halkın kuvvetli arzuları ve baskıları sonucu 1954 yılında Selendi ilçe olmuştur. İlk Kaymakamı Selahattin Aydemir’dir.
MANİSA VE MESİR:
MESİR dilimizde gezilecek yer , gezi yeri anlamına gelmektedir. Anadolu ve Ön Asya'nın çok eski bir geleneğinden gelen Mesir'in 5000 yıl öncesinde bile örneklerine rastlamak mümkün. Genel Tıp kitaplarının bir kısmında mesir'e benzeyen bir macunun Sümerliler zamanında kullanıldığını yazmaktadırlar. İlk defa Sümerliler ünlü şehirlerinden biri olan NİPPUR da ana maddesi İSİN olan bir otla çeşitli baharatları kaynatarak bir macun elde edip bunu altın kapta saklayarak ilkbahar aylarının başlangıçlarında hastalara ikram ederlermiş. Aynı şekilde hazırlanmış çeşitli macunların dertlere şifa olması amacıyla Ön Asya ve Anadolu medeniyetlerinde dağıtıldığı kaynaklarda belirtilmektedir.Mesir Macunu; Mutasavvıf Hekim Merkez Efendi tarafından bulunmuştur.MESİR MUCİDİ MERKEZ EFENDİ500 Yıla damgasını vurmuş olan bir olayın kahramanından bahsetmeden önce devre damgasını vurmuş olan zamanının büyük hekimi Merkez Efendinin hayatından biraz aktarımda bulunalım.Merkez Efendinin asıl adı MUSLİHİDDİN EFENDİ 15 yy. ikinci yarısında 1460 yılında Denizli'nin Buldan ilçesine bağlı Sarımahmutlu köyünde doğmuştur. Ailesinin Selçuklu Germiyanoğullarının bir koluna bağlı olduğu tahmin edilmektedir. İlk öğrenimini babası Hafız Mustafa Efendinin yanında tamamlamıştır. Daha sonraki öğrenimi için babasının yakın dostu olan zamanın ünlü bilginlerinden Hızır Ahmet Paşanın yanına Bursa'ya gitmiştir. Burada İlk ve orta öğretime karşılık gelen zamanın ilk medrese öğrenimine başlar ve başarı ile tamamladıktan sonra hocası tarafından zamanının en ideal üniversitesi olan İstanbul Fatih Medresesine kayıt yaptırır.Buradan müderris (Hoca) ünvanı alarak mezun olur. Uzun yıllar İstanbul ve çevresindeki illerde öğretmenlik yapar.MERKEZ EFENDİ BİMERHANEYİ KURUYOR1520 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Yavuz Sultan Selim'in eşi HAFZA SULTAN eşinin ölümünden sonra oğlu Kanuni Sultan Süleyman'ı Manisa Valiliğinden alarak İmparatorluğun başına getirir. Kendisi bir süre daha Manisa'da kalarak kendi adına inşaa ettirilmesini istediği eşinin cami ve külliyesini tamamlamaktır.Hafza Sultanı'ın isteği titizlikle inşaa edilen bu ilim, kültür ve sosyal kurum başına otoriter , konusunda bildigi , uzman bir kişiyi getirmektir ve sonunda Merkez Efendi Manisa'ya tayin edilir. 1523 yılında başına geçtiği Sultan Camii ve Külliyesi oluşturan birimler; Sultan cami , medrese , Sıbyan mektebi , imarethane ve hamamdan oluşmaktadır. Merkez Efendi Manisa'ya yerleştikten kısa bir süre sonra halkın sorunları ile yakın ilgilenmeye başlar. Hasta olanlar için çeşitli otlardan ilaçlar yaparak onları iyileştirir. Bu çalışmlar üzerinde imarethanenin bir kısmı BİMERHANE'ye (Sağlık Bölümü ve Revir) dönüştürülür. Hastalar artık burada tedavi edilmeye başlar. Bir süre sonra burası yeterli gelmemeye başlar. Merkez Efendinin talebi üzerine saraydan ödenek gönderilerek 1526 yılında bugünkü yerinde BİMERHANE'nin DARÜŞŞİFA (http://www.bayar.edu.tr/tanitim/darussifa.htm)'nın bir kısmı inşaa edilir. Buraya BİMERHANE, DARÜŞŞİFA, TİMARHANE, SİFAHANE isimleride kullanılmaktadır. Burası yapısı ve kullanımı itibari ile tam teşekküllü her tedavinin yapıldığı bir hastanedir. Günümüzde buralara değişik yakıştırmalarda bulunulmakta buraların yanlızca akıl hastaneleri olduğu aktarılmaktadır. Ancak tarihi kayıtlardan incellendiğinde bu tür yerlerin tam bir hastane olduğu ortaya çıkmaktadır. Darüşşifa'nın açılmasında kısa bir süre sonra Manisa Valisi Şehzade Mustafa'ya Kanuni Sultan Süleyman tarafından acil bir mektup gelir. Hafza Sultan'ın bir hastalığa yakalandığını ancak tüm doktorların çabasında rağmen iyi edilemediği yazılıdır.MESİR MACUNU BULUNUYORMerkez Efendi'ye durum bildirirler. Bunun üzerinde yoğun bir çalışmaya başlar. Sonunda 41 değişik baharattan ürettiği macunu tarifi ile beraber saraya gönderir. Hafza Sultan, üretilen bu macun ile sağlığına tekrar kavuşur. Bu olaydan sonra Merkez Efendinin ünü imparatorluk sınırlarını aşar.Merkez Efendi bu durum üzerine Manisa iline ekonomik katkıda bulunabilecek bir plan hazırlar;
Her yılın belli bir gününde sergi düzenleyerek, bu sergide bizzat halkın kendi el emeği ürünleri tanıtmak,
Civardan gelen halkın Manisa'ya ekonomik ve sosyal canlılık getirmesini sağlamak,
Bunun için buraya gelen halkın, sağlığını korumak ve macunu yiyenlerin 1 yıl boyunca zehirli böcek sokmalarından korumak amacıyla macunun dağıtılmasını sağlamak,
Spil dağı eteklerine kurulmuş olan Manisa'nın Gediz ovasına kayarak halkın birbiri ile dayanışmasını sağlamaktır.Mesir Macununun halka saçılacağı ve bu planda anlatılanların yapılacağı gün olarak da 22 Mart tespit edilir. İran Mitolojisine göre bahar bayramı kabul edilen bu gün seçildiği belirtilir. Kimilerine göre de bugünün Hz. Ali'nin doğum günü olduğu da söylenmektedir. Ancak halk içerisinde yaygın olarak bilinen Bahar bayramına denk getirilmesidir. Kesin olmamakla beraber ilk mesir macunu dağıtımının 1527 - 1528 yıllarına rastladığı sanılmaktadır. 1529 yılında Şeyhinin ölümü üzerine Merkez Efendi İstanbul'a giderek yerine geçmiş ve burada eğitim vermeye devam etmiştir.
MESİR MACUNUN YAPILIŞI Mesir macunu 41 değişik baharattan oluşmaktadır. Bu baharatlardan bazılarına örnek verelim;ANASON: İştah açıcı ve karminatif olarak kullanılır. Karminatif etki barsaklardaki fermantasyona engel olmasından ileri gelir.HİNDİSTAN CEVİZİ ve BEŞBASE: Kaynatılmış suyu mide ağrılarına iyi gelir. Etkisi bileşimdeki uçucu yağlardan ileri gelir. ÇİVİT: Halk arasında kabakulak ve pnömonide iyi gelir. Bebeklerin ağız mukozasındaki ağrılı yaraların tedavisinde kullanılır.ÇÖPÇİNİ: Kökünün kaynatılmış suyu ekzemede kullanılır. Bileşimindeki tanenden dolayı astrenjan etkisi vardır. ÇÖREK OTU: Gaz söktürücü olarak kullanılır. DARFÜLFÜL: Bedeni ısıtıcı ve öksürük kesici olarak kullanılır HARDAL TOHUMU: İştah açıcı ve mideyi yatıştırıcı olarak toz halinde kullanılır. Cilt hastalıklarında iltihabı ve ağrı giderici etkisi vardır. HAVLİCAN: Öksürük kesici ve ağız kokusu giderici olarak kullanılır. Sindirimi kolaylaştırır, gazı dağıtır, balgamı giderir. HİYARŞENBE: Mushil olarak kullanılmaktadır. Bileşiminde antrekion türevi vardır.KAKULE: Lezzet verici , gaz söktürücü, iştah açıcı olarak kullanılır. KARABİBER: Öksürük kesici, uyarıcı ve baharat olarak kullanılmaktadır. KARANFİL: Ağız kokusu giderici, diş çürüklerinde ve ağrılarında kullanılır. Bileşimindeki karanfil esansı antiseptik ve ağrı gidericidir.KEBABE: İdrar ve solunum yolları antiseptiği olarak kullanılır.KİMYON: Baharat, gaz söktürücü, iştah açıcı ve terletici olarak kullanılır.Mesir macunun asıl kullanımında bulunan baharat çeşitlerinin bir kısmının doğa da artık bulunmuyor olması nedeni ile mevcut baharatlar ile bu işlem yürütülmektedir. İşte kullanılan diğer baharat çeşitleri;
Yenibahar, Zencefil, Galanya, Krem tartar, Kişniş, Havlıcan, Anason, Sakız, Safran, Tarçın, Udülkahr, Hardal, Misrafi, İksir, Meyan Kökü, Kalemi barit, Tiryak, Sarı helile, Kara helile, Raziyane, Zerdecub
MESİR MACUNUNUN TIBBİ DEĞERİ
Yukarıda bazılarını saydığımız bazı bitkilerin farmakolojik özellikleri göz önünde bulundurularak macunu iştah açıcı, gaz giderici, barsak paristalizmi arttırıcı, idrar yaptırıcı, uyarıcı ve afrodizyak etkileri taşır. Eski hekimlerin düşüncelerine göre insanların kışın kuru gıda aldıklarından kanları koyulaşır, pislenir, iç organları çalışma düzenini kaybeder. Bu nedenle insanların sıvı dengesini ayarlamak gerekir. İlkbaharda yeşil, taze bol gıda ortaya çıkınca o devrin insanları kan aldırmak, lavmanla barsakları boşaltmak, divretiklerle bol idrar yaptırmak sureti ile vücudun dengesini kendilerine göre ayarlarlardı. Bu işe gecenin ve gündüzün eşit olduğu nevruz gününde başlamak gerekirdi. Hipokrattan beri gelen ve hekimlerce kabul edilen dört unsur teorisinin bir neticesidir.
MESİR MACUNUNUN FAYDALARI
İştah açıcı; gaz giderici, kuvvet verici, idrar yaptırıcı, yorgunluk giderici, hormonları hareket ettirici etkileri vardır. Bunların yanı sıra zehirli hayvan sokmalarına karşın bir etkisi de mevcuttur.
Halk arasındaki bazı inanışlardan alıntılar vererek yazımıza nokta koyalım.
Bu macundan kim yerse yesin o yıl boyunca hiçbir zehirli hayvan sokmaz.
Nevruz günü ağır hastalar bile yese iyi olur.
Macunu yiyen gelinlik çağındaki genç kızlar o yıl içerisinde evlenirler.
Macunu yiyen o sene boyunca bütün hastalıklardan korunur.
Cinsi kuvveti arttırdığına inanılır.
Çocuğu olmayanlar alırsa arzuları gerçek olacağına inanırlar.
Çocuk hastalıklarına iyi gelir. Kaynaklar:
Manisa Mesir'i Tanıtma ve Truzim Derneği: bilgi@manisamesirmacunu.org (bilgi@manisamesirmacunu.org)
http://turkeylink.com/manisamesirmacunu.org/manisamesir.html (http://turkeylink.com/manisamesirmacunu.org/manisamesir.html)
http://www.mesirmarket.com/sifamesir/index.ihtml (http://www.mesirmarket.com/sifamesir/index.ihtml)
Manisa Mesir'i Tanıtma ve Truzim Derneği Yayını, Şubat 99, Sayı 11
Tıp Tarihi - Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER (1943)
Manisa Bimerhanesi - Dr. N. Nurel YÜRÜKOĞLU (1948)
Beş Buçuk Asırlık Türk Tabiyeti Tarihi - Dr. Osman ŞEVKİ (1925)
Anadolu Kuvvet Macunları Seçme Kitapları - Z. EYÜPOĞLU (1977)
0 yorum: