İLÇELERİ:
http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/37_1.jpg
Acıgöl (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=37)
ACIGÖL'ÜN TARIHÇESI
M.Ö. 1800-2000 yılları arasında bu bölgede; Hititler Frigyalılar, Lidyalılar ve Roma İmparatorluğu bölgemize hakim olmuştur. İslam dininin yayılmaya başladığı yıllarda Bizanslılarla ile Mü ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/38_1.jpg
Avanos (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=38)
Nevşehir’in 18 km kuzeyinde olan Avanos’un antik dönemdeki adı “Venessa’dır. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmekted ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/39_1.jpg
Derinkuyu (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=39)
Nevşehir-Niğde karayolu üzerinde eski adı Melegobia olan Derinkuyu Nevşehir’e 29 km uzaklıktadır. Akarsuyu ve gölü bulunmayan bu ilçenin içme suyu 60-70 m derinlikteki kuyulardan temin etmesinden dolayı “Derin ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/40_1.jpg
Gülşehir (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=40)
İLÇENİN TARİHİ
İlçenin ne zaman kimler tarafından kurulduğu bilinmemekle beraber İlçe çevresinde bulunan tarihi kalıntılara bakılarak ilk gelen Kavimin Hititler olup kesin tarihi bilinmemektedir.Hititlerden sonra sır ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/41_1.jpg
Hacıbektaş (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=41)
İç Anadolu Bölgesinin orta Kızılırmak bölümünde, Nevşehir iline bağlı bir ilçe merkezi olan Hacıbektaş'ın eski adı Sulucakarayüyük'tür. Bakanlar kurulunun 12.12.1947 tarih ve 21454 sayılı kararı ile 01 ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/42_1.jpg
Kozaklı (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=42)
KURULUŞ
İlçe 1954 yılında birbirine yakın mesafede bulunan Hamamorta, Buruncuk, Bağlıca ve Kozaklı köylerinin birleşmesi ile kurulmuştur.İlçede halen türbesi bulunan Kozoğlu adlı zat’ ın kayalarla sıcak suyun ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/43_1.jpg
Ürgüp (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=43)
Nevşehir’in 20 km doğusunda olan Ürgüp Kapadokya Bölgesinin en önemli merkezlerindendir. Göreme’de olduğu gibi tarihsel süreç içerisinde çok sayıda isme sahip olmuştur. Bizans Dönemi ...»
TURİZM:
http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/31_1.jpg
Hacı Bektaş-ı Veli Müzesi (Genel Bilgi) (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=31)
Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yapılan restorasyondan sonra 16 Ağustos 1964 tarihinde müze olarak, ziyaretçilerin hizmetine açılmıştır. Mimari manzumenin tamamlanma tarihi ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/35_1.jpg
Kapadokya Güvercinlikleri (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=35)
İslam inancında güvercin aileye bağlılığın ve barışın, hıristiyanlıkta ise Tanrı’nın ruhu’nun simgesidir. Hemen hemen bütün vadilerin yüksek kısımlarına ya da peribacalarının üst kısımlarına inşa edilen güver ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/34_1.jpg
Kapadokya Sivil Mimarisi (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=34)
19.yüzyıl Kapadokya evleri yamaçlara, ya kayaların oyulması suretiyle ya da kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktığında yumuşak olduğundan ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/29_1.jpg
Kapadokya'nın Konumu (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=29)
Roma İmparatoru Augustus zamanında Antik Dönem yazarlarından Strabon 17 kitaplık ‘Geographika’ adlı kitabında (Anadolu XII, XIII, XIV) Kapadokya Bölgesi’nin sınırlarını güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Ma ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/30_1.jpg
Nevşehir’de İlk Devletler ve İstilalar (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=30)
Protohitit-Assur Ticaret Kolonileri Çağı (M.Ö.3000-1750)
Anadolu Eski Tunç Çağı’nda madencilikte doruk noktasına erişmiştir. Özellikle çağın son evrelerinde en büyük gelişim ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/33_1.jpg
Selçuklu Eserleri (Genel Bilgi) (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=33)
Anadolu Selçukluları’nın parlak döneminde Selçuklu Sultanları, yerleşim yerlerini düzenli bir yol şebekesi ile birbirine bağlatmışlar, köprüler, kaleler, hanlar, kervansaraylar, medreseler, camiler ve türb ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/26_1.jpg
Tarihi Değerler Camiler (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=26)
Merkez- KURŞUNLU CAMİİ
Camii Kebir (Kurşunlu) Camii kare planlı haremi ve mihrap önü bir iniş şeklinde güney duvarından çıkıntı yapan bir plan şemasına sahiptir. Yörede çıkartılan kalker taşlar ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/28_1.jpg
Tarihi Değerler Kaleler (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=28)
NEVŞEHİR KALESİ
Selçuklular dönemine tarihlenen Nevşehir Kalesi Nevşehir’in kurucusu Damat İbrahimpaşa tarafından onarılmış ve l979 yılında da yeniden restore edilerek tahrip olmaktan kurtarılmıştır.
http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/27_1.jpg
Tarihi Değerler Kiliseler (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=27)
Durmuş Kadir Kilisesi
Yusuf Koç Kilisesi
El Nazar Kilisesi
Saklı Kilise
Meryem Ana Kilisesi
Kılıçlar Kilisesi
Göreme Açık Hava Müzesi
Göreme Kilise Mimarisi
Tokalı Ki ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/32_1.jpg
Yeraltı Yerleşimleri (Genel Bilgi) (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=32)
Bu yerleşimlerin büyük bir kısmı yumuşak tüfün aşağıya doğru derinlemesine oyulmasıyla inşa edilmişlerdir. Oyma esnasında oluşan alet izlerinden yapım teknikleri hakkında fazla bilgi edinemememize karşın, yeraltı yerleşimlerinin & ...»
SOSYAL YAŞANTI:
Sağlık Hizmetleri (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=8)
5283 sayılı kanun kapsamında Sağlık Bakanlığına devredilen 110 yataklı SSK Hastanesi Dr.İ.ŞEVKİU ATASAGUN Devlet Hastanesine entegre edilmiş olup gerekli tadilat ve tamirat yapılarak hizmet vermeye başlamıştır.
Dr.İ.ŞEVKİ ATASAGUN Devlet ...»
Sosyal Yaşantı (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=6)
Kapadokya Bölgesinin ortasında, tarihin hemen her döneminden esintilerin bulunduğu İlimiz doğal yapısı ve tarihi dokusuyla bir turizm merkezi konumundadır.
İlimiz, sosyo-kültürel açıdan tarım ve turizme dayalı e ...»
İş Hayatı ve Sosyal Güvenlik (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=7)
Belli riskler karşısında gelirden yoksun kalınmasının engellenmesi ve telafi edilmesi olarak tanımlanabilecek sosyal güvenlik Devletimizin önde gelen görevleri arasındadır. Anayasamızın 60. Maddesinde ifadesini bulan bu görev &uum ...»
EKONOMİK YAPI:
Ekonomik Yapı
Organik Tarım (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=21)
Üretiminde kimyasal ilaç ve gübrelerin kullanılmadığı, çevreye ve insan sağlığına saygılı, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü,nihai ürünü sertifikalı olan bir tarımsal üretim şekl ...»
Sanayi Siteleri (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=24)
İl Merkezinde faaliyet gösteren 3 adet Küçük Sanayi Sitesinde; 1 adet Çıraklık Okulu ile toplam 975 adet işyeri bulunmaktadır. Ayrıca Ürgüp İlçesinde 164, Avanos İlçesinde 88, Kozaklı İlçesi ...»
Sanayi Tesisleri (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=23)
İLÇE ADI ADEDİ SEKTÖRÜ ÜRETİM KONUSU YILLIK ÜRETİM İSTİHDAM
MERKEZ 1 İMALAT OTO LASTİK KAPL. 50.000 ADET 35
“ 2 İMALAT TRAKTÖR YED. PAR.83.624 ADET 30
“ 1 İMALAT ISI CAM 2.660 METRE 2
Tarım (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=19)
NEVŞEHİR’DE TARIM
COĞRAFİ KONUM :
İÇ ANADOLU BÖLGESİNİN KIZILIRMAK VADİSİNDE KURULMUŞ OLAN NEVŞEHİR, 38 -39 KUZEY ENLEMLERİ VE 34 - 35 DOĞU BOYLAMLARI ARASINDA BULUNMAKTADIR. ORTA KIZILIRM ...»
Tarım ve Hayvancılık (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=20)
Kapadokya’nın merkezini oluşturan Nevşehir ili çevresinin yeşil sulak alanlarında yaşayan birbirinden değişik hayvanların yanı sıra, çorak ve kurak alanlarda yaşayan ve ortamda çok iyi bir şekilde kendilerini kamufle ederek ...»
Tarımsal Projeler (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=22)
TARIMSAL PROJELERİMİZ
2005 YILINDA İLİMİZDE ÖZELLİKLE PATATES YETİŞTİRİCİLİĞİ YAPILAN BÖLGELERİMİZDE ( DERİNKUYU VE KAYMAKLI ) HAYVANCILIK, MEYVECİLİK, SEBZECİLİK, TARLA BİTKİLERİ KONULARINDA AŞAĞIDAKİ PROJELERİN UYGULANMASI S&O ...»
Ticari Yapı (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=25)
Nevşehir ekonomisinde ticaret; tarımdan sonra gelmektedir. Nevşehir’de ticaret sektörünün Nevşehir GSMİH’sındaki payı % 16 olup. GSMİH’ya katkısı 2.971.997 milyon TL.dir.
İlde ticaret yaşamı ile ilgili bil ...»
DAMAT FERİT PAŞA:
Damat İbrahim Paşa http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip.jpgSultan Üçüncü Ahmed Han devrinin meşhur sadrâzamı. Enderûn-i Hümâyûndan, yâni Osmanlı Saray Üniversitesinden yetişen sadrâzamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrâzamlarının yüz otuzuncusudur. İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağanın oğlu olan İbrâhim Paşa, Nevşehir’de dünyâya geldi. İş bulmak için İstanbul’a gelmiş ve Eski Saray masraf kâtibi Mustafa Efendinin delâletiyle (tavsiyesiyle) 1689’da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrâhim Efendi, hizmetleri ile yükselip Dârüssaâde ağasının yazıcı halîfesi olarak Pâdişâhın bulunduğu Edirne’ye gitti. Şehzâde Ahmed’in pâdişâh olmasından sonra 1703’te Dârüssaâde ağası yazıcılığına tâyin edildi. Bu vazîfedeyken pâdişâhın îtimât ve teveccühünü kazandı. Ancak, Sadrâzam olan Çorlulu Ali Paşa, onu Edirne’ye gönderdi.
1715’te Mora Seferine çıkan Vezîriâzam Şehid Ali Paşa, İbrâhim Efendiyi mevkûf âtçılıkla berâberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (kâtiplik) işi ile vazîfelendirildi.
İbrâhim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Varadin Muhârebesinde bulundu. Mağlûbiyetten sonra vaziyeti Pâdişâha arz etmek üzere bir arîza ile ordu tarafından Edirne’ye gönderildi. Sultan Üçüncü Ahmed, çok güvendiği İbrâhim Efendiyi geri göndermeyerek birinci rûznâmeci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716’da sadâret kaymakamlığına tâyin eyledi.
İbrâhim Paşa, 1717’de Şehid Ali Paşanın ölümüyle dul kalmış bulunan Sultan Üçüncü Ahmed Hanın kızı Fâtıma Sultanla nikahlanarak “Dâmâd” oldu. İbrâhim Paşanın teşebbüsleri sâyesinde Avusturyalılarla sulh yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718’de vezîriâzamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Muâhedesini imzâladı. Aynı yıl Venediklilerle de sulh yapıldı.
İbrâhim Paşanın on üç yıl süren sadrâzamlığı zamânında İran ile savaş yapıldı. Ancak sulhtan sonra devlet bir huzur dönemine girmiştir.
Lâle ve Çırağan, Sâdâbâd ve diğer mesîrelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanâyi tesislerinin kurulması, onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrâhim Paşa, Eylül 1730’da meydana gelen Patrona Halil İsyânında âsîler tarafından işkence ile öldürüldü.
http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip2.jpgDevlet işlerine vâkıf, düşünceli, mûtedil, kadirşinas, kâbiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Pâdişâhın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenâlık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur.
Dâmat İbrâhim Paşanın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fâtıma Sultanla berâber İstanbul’da Şehzâde Câmii yakınında yaptırdıkları dershâne (Dârülhadîs), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphâne gelir. İstanbul’un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesîre yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o târihte Niğde’ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahâliyi getirip, aşîretleri iskân ile burayı kazâ yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki câmi, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imâret yaptırdı.
İstanbul’da kitap satan esnafta bulunan nâdide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa’ya gönderildiğini öğrenen İbrâhim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasaklayıp kütüphâneler tesis etti. Ayrıca İstanbul’da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayî ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrâhim Paşanın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lâle devri ile başlayan park ve bahçecilik de bu gayretli sadrâzam sâyesinde gerçekleşti. Ancak, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyânı ile yakılıp yıkılan bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa’da görüldü.
Damat İbrahim Paşa tarafından 1726-1727 yıllarında yaptırılan külliye, camii, medrese, imaret, sıbyan mektebi, hamam, kervansaray, çeşmelerden ibarettir.
http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip3.jpgDamat İbrahim Paşa Külliyesi içinde yer alan Kurşunlu Camii 1726’da tamamlanmıştır. Caminin hemen yanında külliyeye ait medrese, kütüphane ve imarethane ile hamam bulunur. 3 kapılı bir avlu içinde caminin 44 m yüksekliğinde zarif bir minaresi vardır. Ana mekanı örten kubbesi kurşunla kaplandığı için bu adla anılır. Caminin iç kısmı çiçek motifleriyle bezenmiştir. Külliyenin inşaatında çalışacak ustalar hassa Mimarı Mehmet Ağa ve bina emini İsmet Ağazade Seyid Mustafa Ağa’yla birlikte İstanbul’dan gönderilir.Hassa Mimarbaşı’na, bina eminine ve Muşkara Kadısı’na İbrahim paşa tarafından yazılan bir hükümle, külliyenin inşaatı için Muşkara’ya giderken Gebze’de durarak Çoban Mustafa Paşa Külliyesi yapılarını inceleyip resimlerini çıkararak (muhtemelen rölöve ve eskizler yaparak) yollarına devam etmeleri, “Başkentten uzak bir yerde yapılıyor.” diye İstanbul’da yapılan külliye yapılarından daha az itina gösterilmemesi bildirilmiştir. Aynı hükümde mimarbaşının inşaatın giderlerinin keşfini yapıp gerekli keşif defterlerini ve vesikalarını hazırlayıp İstanbul’a dönmesi, eğer inşaatla ilgili görüşülecek bir şey varsa bina emininin de İstanbul’a dönebileceği, aksi takdirde İstanbul’dan gelen ustalarla birlikte çalışmalara başlaması, inşaata başlangıçta 5000 kuruşun ayrıldığı ve keşif defterleri İstanbul’a geldikten sonra kesinleşen masraf toplamına göre tahsisatın arttırılabileceği bildiriliyordu (1726). Bina emini Seyid Mustafa’nın inşaat başladıktan bir müddet sonra ölümü üzerine yerine atanan Osman Ağa da ölünce yerine inşaatın kontrolüne bina emini olarak Mustafa Ağa atanır. Mustafa Ağa’nın bina emini olduğu sırada, İbrahim Paşa İstanbul’daki yalılarını inşa eden Serkis Kalfa’yı külliyenin inşaatını kontrole yollar.
Külliyenin inşaatına başlanırken inşaatta çalışacak arabacı ve taşçıların temini için Niğde, Kayseri, Kırşehir, Sivas, Aksaray kadılarına ve o civarda oturan Boynu İnce Türkmenleri’nin boy beylerine hükümler yazıldı. İnşaatta kullanılacak kireç Kayseri’nin Urum Diken kireç ocaklarından alınıp Boynu İnce Aşireti tarafından batmanı bir akçeye Muşkara’ya taşınacaktı. Külliye yapılarından camii, medrese, kütüphane, mektep ve hamamın kitabeleri İstanbul’da hazırlanarak Muşkara’ya gönderilmiştir.
Damat İbrahim Paşa Camii
88 m boyunda, 44 m eninde dikdörtgen planlı bir avlu ile çevreli olan Camii’ye halk arasında Kurşunlu Camii de denmektedir. Cami’ye üç kapıdan girilir. Ana giriş avlu kapısının kuzeybatısında olup kapı üzerinde Şair Nedim’e ait bir mermer kitabe yeralmaktadır. Güney duvarındaki giriş kapısı ise yolun seviyesinden dolayı yüksekte kaldığından avluya merdivenlerle inilmektedir. 3. kapı ise doğudadır.
Camii giriş kapısı ve mihrap ekseni üzerinde şadırvan yer alır. Şadırvanın örtüsü kagir bir kubbe ve onu çevreleyen iki metre genişliğinde sekizgen, ahşap saçaktan meydana gelmiştir. Bu örtüyü sekizgen kesitli, sekiz adet sütun taşır. Sütunlarından aralarında siyah, beyaz almaşık düzende örülmüş sivri kemerler vardır. Şadırvanın mermer olan su haznesi, oniki planlıdır ve çeşmelerin olduğu yüzeyler, köşelerde sütunlarla birbirinden ayrılmıştır.
Camii sahını 16.80x16x80 m ölçülerinde kare plandan yükselen sekizgene oturmuş kubbeyle örtülmüştür. Kıble aksında 6.00x6.85 bir mihrap önü nişi bulunur. Mihrap önü nişi, sahın zemininden 15 cm yüksektir. Kare planın köşelerindeki pandantiflere yarım kubbeler oturur. Dışta, sekizgenin köşelerinde inşa edilen ağırlık kuleleri ve alemleri Lale Devri’nin özeliklerini karakterize etmektedir. Yine dışta caminin köşelerinde yapıyı daha yüksek gösteren plastırlar bulunur.
Beden duvarları, bölgeye has kesme taşlarla örülmüştür. Bu duvarlarla kubbenin ağırlığını taşıyan altı adet, geniş yivli yarım daire kesitli plastr bulunur. Kubbeye geçiş pandantifler ve tromplarla sağlanmıştır. Trompların baş kemerleri sivridir ve alçıyla mukarnas başlığı olan yarım sütun görünümündeki plastrların üzerinden başlar. Kubbe eteğinde iç dış bükey profillerle elde edilen bir konsol üzerinde galeri yer alır. Yarım küre kesitli kubbenin tepe noktasında kubbe yüzeyinden girinti yapan sekizgen bir göbek bulunur. Göbeğin ortasında mukarnaslı sarkıt vardır.
Caminin giriş kapısı ahşap kanatlıdır. İçte ve dışta sivri kemerli nişler içerisine yerleştirilmiştir. Mermer profillerden oluşan bir çerçeve içindeki bu giriş kapısının yanlarında küçük birer niş bulunur. Son cemaat yeri beş kubbelidir.Üç basamakla çıkılan giriş döşemesinden 30 cm yüksekliktedir. Mermer mukarnaslı başlıkları olan mermer sütunlar üzerine oturmuştur. Sütunlar arasında sivri kemerler bulunur.
Kuzeydoğu köşesinde bulunan minareye son cemaat yerinden basık kemerli bir kapıyla çıkılır. Kaide kısmı beden duvarın üst koduna kadar yükselir. Gövdesi ve şerefesi onaltıgen plana sahip minarenin sivri külahı kurşunla kaplıdır. Şerefesi barok tarzdadır.
Cami dört sıra pencerelerle aydınlatılmış olup üç sırası sivri kemerli ve vitray camlıdır. Camide iç mekanda mihrap, minber, galeride dış mekanda cami portalinde, son cemaat yerinde mermer üzerinde, minare şerefesi altı ve şadırvan kemerlerinde yöreye has taş üzerinde uygulandığı görülür. Mihrap, profillerden meydana gelen dikdörtgen çerçeve içinde üzeri altı sıra mukarnas dizisiyle kapanmış nişten oluşmaktadır. Camide mermer işçiliği ile birlikte Lale Devri bezeme anlayışının en yoğun uygulandığı yer minberdir. Minber merdivenini taşıyan üçgenin alt kısmında dikdörtgen karelerin oluşturduğu yedi çerçeve vardır ve içlerinde kedi gözü bulunmaktadır. Bunlardan minber kapısı tarafında olan iki tanesinin içi oyulmayıp bu boşluğa vazo içerisinde çiçek buketi kompozisyonu yapılmıştır. Çiçek buketi, buğday başağını andıran laleler, yapraklar ve natüralist üslupta çiçeklerden oluşmaktadır. Merdiven boşluklarıyla bu kedi gözlerinin oluşturduğu çerçeveler arasında kalan üçgen yüzeyin ortasında birer gülbezek motifi yerleştirilmiştir.
Medrese
Camiiyle aynı platform üzerinde Cami-i Kebir Caddesi’nin batısında bulunan medrese bugün Damat İbrahim Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Dikdörtgen planlı olan medresenin revaklı bir avlusu, bu avlunun etrafında dizilmiş onyedi medrese odası, bir baş odası vardır.
Medrese giriş kapısı, dikdörtgen bir çerçeve içinde, taşları geçmeli olarak örülmüş, basık kemerli bir kapıdır. Üzeri kurşun kaplı bir saçakla korunan kapının üzerinde, dikdörtgen çerçeveyle kemer arasında Seyyit Vehbi’ye ait 1139 tarihli kitabe yer alır. 7.50x7.50 m ölçülerindeki baş odanın giriş kapısı güney cephesindedir ve medresenin giriş revağına açılır. Üzerinde Nedim’e ait bir kitabe yer alır.
İmaret
İmaret bugün aşevi olarak kullanılmaktadır. Cami-i Kebir Caddesi’nin batısındaki yapı grubunda, sıbyan mektebi ile medrese arasında yer alır. İki oda, bir mutfak, tuvaletler,kayaya oyulmuş depodan meydana gelir. Mutfak kare planlıdır, istinad duvarına güneybatı köşesinden birleşiktir. Arada kalan üçgen alanın yarısı depo, yarısı da mutfağın ocağı olarak kullanılmaktadır. Mutfağın kubbesine geçiş pandantiflerle sağlanır. Kubbenin tepesinde ise sekizgen bir aydınlık feneri bulunur.
Sıbyan Mektebi
İmaretin güneyinde, bir kayanın üzerine inşa edilmiş olan sıbyan mektebi ve avlusu, diğer yapılardan daha yüksek bir kottadır.Dikdörtgen planlı bir dershane ve dershanenin güneyinde iki üniteli revaktan oluşan bir plan şeması vardır. Üçgen bir arsa üzerindeki sıbyan mektebinin batı ve güneyinde üçgen birer avlu bulunur. Batıdaki küçük avluda, imarete geçişi sağlayan merdivenler bulunur. Cami-i Kebir Caddesi’ndeki giriş kapısından güneydeki avluya çıkılır. Tek sütun ve üç yandan duvarlarla taşınan revağın kubbe olan örtüsüne pandantiflerle geçilir. Revağın sokak cephesinde bir penrere bulunur. Dershanenin ise ikisi sokağa, ikisi imaret avlusuna, biri revağa açılan beş penceresi vardır. Örtüsü aynalı tonozdur.
Hamam
Külliye’nin kuzeyinde, Cami-i Kebir Caddesi’yle Belediye Caddesi’ni birleştiren yokuş üzerinde kervansarayın karşısında yer alır. Hamamın soğukluk kısmı, beşik tonozla örtülü giriş eyvanı, yanlarda basık beşik tonoz örtülü birer oda, bunların açıldığı kare bir mekandan oluşur. Kubbe örtülü kare mekanın kubbesine geçiş, tromplar ve aralarındaki pandantiflerle sağlanır. Kubbe tepesinde sekizgen planlı aydınlatma feneri bulunur. Güneybatı ve güneydoğu duvarları boyunca taştan yapılmış bir sedir kuşatır. Ortasında sekizgen planlı fıskiyeli mermer havuz vardır.
Kervansaray
Bugünkü Belediye Caddesi’nden girilen kervansaray, cami avlusu altında yer alır. İki kısımdan oluşan kervansarayın beşik tonozlarla örtülü birinci kısmına giriş dört aksın içi boş bırakılarak sağlanmıştır. Bu mekanın batısında penceresiz dikdörtgen bir oda onun doğusunda uzun karanlık bir dehliz yer alır. Dehliz kaya içine oyulmuş,ortasında ayaklar bulunan büyük bir hacme geçit verir. Bugün kervansarayın dört açıklığından üçünün önü kısmen örülmüş, bir açıklık ile ikinci kısmın girişine demir parmaklıklı kapı takılmıştır. İkinci kısım birinci kısımdan daha alçaktır.
Çeşmeler
Cami avlusunun güney duvarı üzerinde ve sıbyan mektebi avlusunun köşesindeki istinad duvarı üzerinde olan iki çeşme bulunmaktadır. Cami avlusunun güney duvarındaki çeşme bezeme bantlarıyla ve silmeleriyle dikdörtgen bir çerçeve içindeki derinliği az, sivri kemerli bir niş içindedir. Su deposu, cami avlusu içerisinde yer alır. İstinad duvarındaki çeşmenin üst kısmında profilli bir saçak vardır. Vehbi tarafından yazılan kitabesi kemer üzerindedir.
REFİK BAŞARAN:
» Refik Başaran http://www.nevsehir.gov.tr/images/refikbasaran1.jpgRefik BAŞARAN 1907 yılında Ürgüp'ün Damsa köyünde doğmuştur. Babası Mustafa Çavuş, Annesi ise Emine hanımdır. 17 Yaşında Fadime hanımla evlenir. Bu evlilikten 3 çocuğu olur. Kısa süren ömrünün büyük çoğunluğunu gurbette geçirmiştir. Aşık Refik Başaran Ürgüp'ün yetiştirdiği ender aşıklardan biridir. Yöredeki aşıkların türkülerini derleyen, Ürgüp'ü türküleştiren bir saz sanatçısıdır. İlk taş plağını 1935 yılında okumuştur. Yaklaşık 70 adet plak doldurmuş. Son plağı ise AZİZİYE dir. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1945 yılında öldüğü sanılmaktadır. Toplum olaylarını, sevdayı, çileyi sazıyla çalıp söyleyerek Ürgüp folklorünün gelişmesine büyük katkıları olmuş bir ozandır. Cemalim ve Dambaşında Sarı Çiçek adlı türküleri Başaran'ı tanıtmış ve sevdirmiştir. Tokat yaylasında yaylayamadım, Hüdayda, Köprüden geçti gelin, karadır kaşların, Naciye, Kırk güzelin içinde, Seher yeli, Köprüler yaptırdım ve Gurbet elleri adlı türküler diğer derlediği ve seslendirdiği türkülerdendir. Çoğu türküleri bugün hala halkın ve sanatçıların dillerindedir.
ÜRGÜPLÜ HAYRİ EFENDİ:
Ürgüp'lü Hayri Efendi ÜRGÜPLÜ MUSTAFA HAYRİ EFENDİ
Yazmak sorumluluk ister. Yazının birçok kimse tarafından okunacağını düşünerek yazım hususunda dikkatli olunması gerekir. Yazarak veya konuşarak ikinci şahıslara ne verdiğine çok ama çok dikkat etmeli. Ben de yazdığım yazılarımda buna dikkat etmeye çalıştım. Özellikle biyografi yazılarımda, ilmi, gayreti, ahlakı ve mücadelesiyle örneklik teşkil eden kimseleri seçmeye gayret ettim. Biyografi yazılarımda da çok eskilere ait şahıslardan ziyade bizlere daha yakın zamanda yaşayan zevatın hayatlarını yazmanın daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
Bundan hareketle bu defa sizlere Nevşehir\Ürgüp'de doğan ve Osmanlı'nın son dönemine damgasını vuran bir zatı yazmayı uygun buldum.
Trablusgarp vilayeti Evkaf Müdürü Abdullah Avni Efendi'nin mahdumu Hayri Efendi, 1867 yılında Ürgüp'te doğdu. İlmiye sınıfına mensup bir aileden gelen Hayri Efendi birçok alanda muhtelif kişilerden dersler almıştır. İlk öğrenimini amcasından alan Hayri Efendi Mahmut Efendi'den Hat, Halim Efendi'den Arapça dersleri aldıktan sonra 1883 yılında ağabeyi ile birlikte ilmin merkezi İstanbul'a gitti. İki yıl süren bu İstanbul seyahatinde Hayri Efendi, Fatih Başkurşunlu Medresesine kaydoldu. Hayri Efendi medrese derslerinin yanında medresenin dışında da farklı kişilerden muhtelif dersler aldı.
Bu iki yılın sonunda memleketi Ürgüp'e dönerek buradan Kayseri'ye geçti. Kayseri'de yerleştiği Yağmurlu Medresesinde; Kazım Efendi'nin sabah, Karakimseli Hacı Efendi'nin akşam derslerine devam etmiştir.
Bilahare İstanbul'a giderek yeniden Başkurşunlu Medresesine kaydoldu ve burada 8 yıl eğitim gördü. Burayı bitirdikten sonra, kaydolduğu Mekteb-i Hukuku da bitirmiş ve ilk memuriyetine Bursa'da müderris olarak başlamıştır.
YAPTIĞI VAZİFELERİ
O dönemin yetişmiş insanları öyle görevlere getirilmiş ki saymakla bitmez. Hatta yaptıkları bazı işlerin, aldıkları vazifelerin günümüzde karşılığı dahi yoktur. Hayri Efendi de öyle birisi. İlk görevinden sonra Adliye'ye geçerek sırasıyla; Maraş, Trablus-Şam Bidayet Mahkemesi Müdde-i Umum Yardımcılığı ve Lazkiye Sancağında muhtelif görevlere getirilen Hayri Efendi, II. Meşrutiyet'e kadar Adliye Nezareti (Adalet Bakanlığı)nde çeşitli görevlerde bulundu.
Suriye, Manastır, Selanik gibi dönemin büyük merkezlerinde vazife yapan Mustafa Hayri Efendi, içten içe merak duyduğu siyasî çalışmaları da takip etmekteydi.
II. Abdülhamit döneminde, İstanbul, Suriye ve Selanik'te genç zabit ve mekteplilerin kurdukları siyasi teşekküllere ilgi duyan Hayri Efendi, bazılarında fiilî görev almış, Selanik'te ceza reisi iken İttihat Terakki Cemiyeti bünyesinde önemli hizmetlerde bulunmuştur. II. Meşrutiyet döneminde İttihat Terakki Fırkası'ndan Niğde mebusluğuna adaylığını koyarak, Meclis-i Mebusana girmiştir.
Bilahare Darülfünun Hukuk Şubesi Mecelle Müderrisi daha sonra da Meclis-i Mebusan birinci reis vekili oldu. II. Mahmud dönemiyle başlayan yenilik hareketlerini, özellikle ulemanın desteği olmadan gerçekleştirmenin zorluğu Padişah tarafından biliniyordu. İlk etapta ilmiye sınıfı bu tür yenilikleri tasvip etmiyordu. Zaman ilerledikçe ve devlet ricalinin teşviki ile ilmiyede çözülmeler başladı ve yenilik hareketlerinin içinde ulema (ilmiye sınıfı) yer almaya başladı. Nitekim yenilik hareketine katılan ulema arasında Mustafa Hayri Efendi de yer alıyordu. (1)
Öyle ki İbrahim Hakkı Paşa kabinesinde, önce Evkaf-ı Hümayun nazırlığına, sonra sırasıyla, Dahiliye, Orman ve Meadin nezaretlerine vekalet eden Hayri Efendi işlerinin yoğunluğunu bahane ederek, bu görevleri terk etti. Küçük Said Paşa'nın kabinesinde Adliye nezareti ile Şuray-ı Devlet başkanlığına asaleten atanan Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi 16 Mart 1914'de Şeyhülislam oldu.
ŞEYHULİSLAM HAYRİ EFENDİ
Hayri Efendi'nin en önemli vazifelerinden biride hiç şüphesiz Şeyhülislamlık görevi. Bunu da anlamlı kılan olay "Cihad-ı Ekber" ilan etmesi. Nitekim 1914'de fevkalade (olağanüstü) olarak toplanan kabinede 1. Dünya Savaşına girme temayülü ağır basınca bazı nazırların istifa etmesine rağmen, Evkaf Nezaretine de vekâlet eden Şeyhülislam Hayri Efendi harbin gerekliliği hususunda ısrar etmiş, kabinenin kararından sonra da Cihad-ı Ekber fetvasını vermiştir. Geçmişteki Haçlı Seferlerini örnek vererek açıkladığı Cihad-ı Ekber fetvasını şu beş esas üzerine temellendirmiştir:
1. Padişahın cihad emrine herkesin katılmasının farz olduğu.
2. İslam Hilafetini ortadan kaldırmak isteyen, Rusya, İngiltere ve Fransa idaresinde olan bütün müslümanların bu devletler aleyhine birleşmesinin şart olduğu,
3. Bu farziyete rağmen cihada katılmayanların ağır cezaya düçar olacakları.
4. İslam (Osmanlı) askerini öldüren yukarıdaki devletlerin tebaası müslüman askerlerin büyük günaha girecekleri.
5. İngiltere, Fransa, Rusya, Sırp, Karadağ hükümetleri idaresinde bulunan müslümanların, İslam Devletine yardımcı olan Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmelerinin bu devletin zararına olacağı için büyük günah olduğu.
İhtiva ettiği maddelere bakılacak olursa cihad-ı ekber anlayışının muhtırası oldukça geniştir. Bundan dolayıdır ki bu fetvayı okuyan ve değişik memleketlerde yaşayan müminler bu savaşa katılmak için yoğun çaba sarfetmişler. Çanakkale savaşı için Avusturya'dan gelmek isteyen, dondurmacı ile kasabın durumu dikkat çekicidir. (2)
Hayri Efendi ile ilgili izahında Yılmaz Öztuna: "Nezaret uhdesinde kalmak üzere, Evkaf Nazırlığından meşihate getirilmiş, her iki görevinde de mühim işler başarmıştır. Adliye Nazırlığında da bulunmuştur. Büyük Vakıf hanlarını o yaptırmıştır." (Büyük Türkiye Tarihi, C.7, s. 3037) sözleriyle kaos ortamında isabetli işler yaptığını ifade etmektedir.
Sultan Reşad devri Şeyhülislamlarından olan Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi 1916 yılına kadar bu vazifeyi sürdürmüştür. Ayrılmasına sağlık sebeplerini göstermekle beraber ittihat Terakkî'nin yanlış uygulamaları ve özellikle Talat Paşa'yla aralarındaki ihtilaflı hususlar ayrılmasını gerektiren en önemli etkendir.
VAHDETTİN DÖNEMİ VE BİR TAVIR
Vahdettin döneminde Adliye Nazırlığını üstlenen Hayri Efendi, bilahare 1. Dünya savaşı sonrasında imzalanan anlaşma gereğince İstanbul'u işgal eden İngilizler tarafından birçok arkadaşı gibi o da Malta'ya sürgüne gönderildi. Orada rahatsız olunca serbest bırakıldı. Daha sonra Roma'ya geçti. Papa kendisiyle görüşme teklifinde bulunduğunda; "Anadolu'daki Yunan zulmünü durdurma konuşunda bir girişimde bulunması koşuluyla görüşebileceğini ifade etmiştir." (Bu buluşma sağlanamamıştır.)
İstanbul hükümetinin icraatlarını beğenmeyen Hayri Efendi Anadolu'ya geçer. Ankara'da Mustafa Kemal'le görüşür. Kendisine yapılan görev teklifini rahatsızlığını bahane ederek reddettikten sonra, memleketi Ürgüp'e gelerek ömrünün geri kalan kısmını orada geçirir. İki defa başbakanlık yapan Suat Hayri Ürgüplü ile milletvekilliği yapan Dr. Av. Münip Hayri Ürgüplü'nün babası olan Mustafa Hayri Ürgüplü 7 Temmuz 1921 yılında vefat etmiştir. Kabri Ürgüp Cami-i Kebir bahçesindeki aile kabristanındadır.
Medreselerdeki fizikî düzenlemelerin yanı sıra ders programları üzerindeki yenilikleri "Teşkilat-ı Hayriye" namı ile anılmıştır. Medresetü'l Vaizîn, Medresetü'l-Hattatîn ve Medresetü'l-Kudat namıyla yeni medreseler kurmuştur. Medreselerde dinî derslerin yanı sıra sosyal ve teknik derslerin de okunmasını sağlamıştır. 54 yıllık ömründe dolu dolu bir hayat sürmüştür. (3)
Onun ve onun gibilerin yolundan gidecek yeni nesillere ne çok ihtiyaç var.
Kaynakça
1. İslamcıların Siyasî Görüşler, İsmail Kara, İz Yayıncılık, İst. 1993, s. 46
2. Bir Destandır Çanakkale, V. Valekasou
3. Çanakkale savaşları ve Gezi Rehberi, Talha Uğurluel
4. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 17
DAMAT İBRAHİM PAŞA:
Damat İbrahim Paşa http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip.jpgSultan Üçüncü Ahmed Han devrinin meşhur sadrâzamı. Enderûn-i Hümâyûndan, yâni Osmanlı Saray Üniversitesinden yetişen sadrâzamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrâzamlarının yüz otuzuncusudur. İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağanın oğlu olan İbrâhim Paşa, Nevşehir’de dünyâya geldi. İş bulmak için İstanbul’a gelmiş ve Eski Saray masraf kâtibi Mustafa Efendinin delâletiyle (tavsiyesiyle) 1689’da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrâhim Efendi, hizmetleri ile yükselip Dârüssaâde ağasının yazıcı halîfesi olarak Pâdişâhın bulunduğu Edirne’ye gitti. Şehzâde Ahmed’in pâdişâh olmasından sonra 1703’te Dârüssaâde ağası yazıcılığına tâyin edildi. Bu vazîfedeyken pâdişâhın îtimât ve teveccühünü kazandı. Ancak, Sadrâzam olan Çorlulu Ali Paşa, onu Edirne’ye gönderdi.
1715’te Mora Seferine çıkan Vezîriâzam Şehid Ali Paşa, İbrâhim Efendiyi mevkûf âtçılıkla berâberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (kâtiplik) işi ile vazîfelendirildi.
İbrâhim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Varadin Muhârebesinde bulundu. Mağlûbiyetten sonra vaziyeti Pâdişâha arz etmek üzere bir arîza ile ordu tarafından Edirne’ye gönderildi. Sultan Üçüncü Ahmed, çok güvendiği İbrâhim Efendiyi geri göndermeyerek birinci rûznâmeci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716’da sadâret kaymakamlığına tâyin eyledi.
İbrâhim Paşa, 1717’de Şehid Ali Paşanın ölümüyle dul kalmış bulunan Sultan Üçüncü Ahmed Hanın kızı Fâtıma Sultanla nikahlanarak “Dâmâd” oldu. İbrâhim Paşanın teşebbüsleri sâyesinde Avusturyalılarla sulh yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718’de vezîriâzamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Muâhedesini imzâladı. Aynı yıl Venediklilerle de sulh yapıldı.
İbrâhim Paşanın on üç yıl süren sadrâzamlığı zamânında İran ile savaş yapıldı. Ancak sulhtan sonra devlet bir huzur dönemine girmiştir.
Lâle ve Çırağan, Sâdâbâd ve diğer mesîrelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanâyi tesislerinin kurulması, onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrâhim Paşa, Eylül 1730’da meydana gelen Patrona Halil İsyânında âsîler tarafından işkence ile öldürüldü.
http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip2.jpgDevlet işlerine vâkıf, düşünceli, mûtedil, kadirşinas, kâbiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Pâdişâhın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenâlık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur.
Dâmat İbrâhim Paşanın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fâtıma Sultanla berâber İstanbul’da Şehzâde Câmii yakınında yaptırdıkları dershâne (Dârülhadîs), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphâne gelir. İstanbul’un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesîre yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o târihte Niğde’ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahâliyi getirip, aşîretleri iskân ile burayı kazâ yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki câmi, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imâret yaptırdı.
İstanbul’da kitap satan esnafta bulunan nâdide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa’ya gönderildiğini öğrenen İbrâhim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasaklayıp kütüphâneler tesis etti. Ayrıca İstanbul’da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayî ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrâhim Paşanın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lâle devri ile başlayan park ve bahçecilik de bu gayretli sadrâzam sâyesinde gerçekleşti. Ancak, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyânı ile yakılıp yıkılan bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa’da görüldü.
Damat İbrahim Paşa tarafından 1726-1727 yıllarında yaptırılan külliye, camii, medrese, imaret, sıbyan mektebi, hamam, kervansaray, çeşmelerden ibarettir.
http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip3.jpgDamat İbrahim Paşa Külliyesi içinde yer alan Kurşunlu Camii 1726’da tamamlanmıştır. Caminin hemen yanında külliyeye ait medrese, kütüphane ve imarethane ile hamam bulunur. 3 kapılı bir avlu içinde caminin 44 m yüksekliğinde zarif bir minaresi vardır. Ana mekanı örten kubbesi kurşunla kaplandığı için bu adla anılır. Caminin iç kısmı çiçek motifleriyle bezenmiştir. Külliyenin inşaatında çalışacak ustalar hassa Mimarı Mehmet Ağa ve bina emini İsmet Ağazade Seyid Mustafa Ağa’yla birlikte İstanbul’dan gönderilir.Hassa Mimarbaşı’na, bina eminine ve Muşkara Kadısı’na İbrahim paşa tarafından yazılan bir hükümle, külliyenin inşaatı için Muşkara’ya giderken Gebze’de durarak Çoban Mustafa Paşa Külliyesi yapılarını inceleyip resimlerini çıkararak (muhtemelen rölöve ve eskizler yaparak) yollarına devam etmeleri, “Başkentten uzak bir yerde yapılıyor.” diye İstanbul’da yapılan külliye yapılarından daha az itina gösterilmemesi bildirilmiştir. Aynı hükümde mimarbaşının inşaatın giderlerinin keşfini yapıp gerekli keşif defterlerini ve vesikalarını hazırlayıp İstanbul’a dönmesi, eğer inşaatla ilgili görüşülecek bir şey varsa bina emininin de İstanbul’a dönebileceği, aksi takdirde İstanbul’dan gelen ustalarla birlikte çalışmalara başlaması, inşaata başlangıçta 5000 kuruşun ayrıldığı ve keşif defterleri İstanbul’a geldikten sonra kesinleşen masraf toplamına göre tahsisatın arttırılabileceği bildiriliyordu (1726). Bina emini Seyid Mustafa’nın inşaat başladıktan bir müddet sonra ölümü üzerine yerine atanan Osman Ağa da ölünce yerine inşaatın kontrolüne bina emini olarak Mustafa Ağa atanır. Mustafa Ağa’nın bina emini olduğu sırada, İbrahim Paşa İstanbul’daki yalılarını inşa eden Serkis Kalfa’yı külliyenin inşaatını kontrole yollar.
Külliyenin inşaatına başlanırken inşaatta çalışacak arabacı ve taşçıların temini için Niğde, Kayseri, Kırşehir, Sivas, Aksaray kadılarına ve o civarda oturan Boynu İnce Türkmenleri’nin boy beylerine hükümler yazıldı. İnşaatta kullanılacak kireç Kayseri’nin Urum Diken kireç ocaklarından alınıp Boynu İnce Aşireti tarafından batmanı bir akçeye Muşkara’ya taşınacaktı. Külliye yapılarından camii, medrese, kütüphane, mektep ve hamamın kitabeleri İstanbul’da hazırlanarak Muşkara’ya gönderilmiştir.
Damat İbrahim Paşa Camii
88 m boyunda, 44 m eninde dikdörtgen planlı bir avlu ile çevreli olan Camii’ye halk arasında Kurşunlu Camii de denmektedir. Cami’ye üç kapıdan girilir. Ana giriş avlu kapısının kuzeybatısında olup kapı üzerinde Şair Nedim’e ait bir mermer kitabe yeralmaktadır. Güney duvarındaki giriş kapısı ise yolun seviyesinden dolayı yüksekte kaldığından avluya merdivenlerle inilmektedir. 3. kapı ise doğudadır.
Camii giriş kapısı ve mihrap ekseni üzerinde şadırvan yer alır. Şadırvanın örtüsü kagir bir kubbe ve onu çevreleyen iki metre genişliğinde sekizgen, ahşap saçaktan meydana gelmiştir. Bu örtüyü sekizgen kesitli, sekiz adet sütun taşır. Sütunlarından aralarında siyah, beyaz almaşık düzende örülmüş sivri kemerler vardır. Şadırvanın mermer olan su haznesi, oniki planlıdır ve çeşmelerin olduğu yüzeyler, köşelerde sütunlarla birbirinden ayrılmıştır.
Camii sahını 16.80x16x80 m ölçülerinde kare plandan yükselen sekizgene oturmuş kubbeyle örtülmüştür. Kıble aksında 6.00x6.85 bir mihrap önü nişi bulunur. Mihrap önü nişi, sahın zemininden 15 cm yüksektir. Kare planın köşelerindeki pandantiflere yarım kubbeler oturur. Dışta, sekizgenin köşelerinde inşa edilen ağırlık kuleleri ve alemleri Lale Devri’nin özeliklerini karakterize etmektedir. Yine dışta caminin köşelerinde yapıyı daha yüksek gösteren plastırlar bulunur.
Beden duvarları, bölgeye has kesme taşlarla örülmüştür. Bu duvarlarla kubbenin ağırlığını taşıyan altı adet, geniş yivli yarım daire kesitli plastr bulunur. Kubbeye geçiş pandantifler ve tromplarla sağlanmıştır. Trompların baş kemerleri sivridir ve alçıyla mukarnas başlığı olan yarım sütun görünümündeki plastrların üzerinden başlar. Kubbe eteğinde iç dış bükey profillerle elde edilen bir konsol üzerinde galeri yer alır. Yarım küre kesitli kubbenin tepe noktasında kubbe yüzeyinden girinti yapan sekizgen bir göbek bulunur. Göbeğin ortasında mukarnaslı sarkıt vardır.
Caminin giriş kapısı ahşap kanatlıdır. İçte ve dışta sivri kemerli nişler içerisine yerleştirilmiştir. Mermer profillerden oluşan bir çerçeve içindeki bu giriş kapısının yanlarında küçük birer niş bulunur. Son cemaat yeri beş kubbelidir.Üç basamakla çıkılan giriş döşemesinden 30 cm yüksekliktedir. Mermer mukarnaslı başlıkları olan mermer sütunlar üzerine oturmuştur. Sütunlar arasında sivri kemerler bulunur.
Kuzeydoğu köşesinde bulunan minareye son cemaat yerinden basık kemerli bir kapıyla çıkılır. Kaide kısmı beden duvarın üst koduna kadar yükselir. Gövdesi ve şerefesi onaltıgen plana sahip minarenin sivri külahı kurşunla kaplıdır. Şerefesi barok tarzdadır.
Cami dört sıra pencerelerle aydınlatılmış olup üç sırası sivri kemerli ve vitray camlıdır. Camide iç mekanda mihrap, minber, galeride dış mekanda cami portalinde, son cemaat yerinde mermer üzerinde, minare şerefesi altı ve şadırvan kemerlerinde yöreye has taş üzerinde uygulandığı görülür. Mihrap, profillerden meydana gelen dikdörtgen çerçeve içinde üzeri altı sıra mukarnas dizisiyle kapanmış nişten oluşmaktadır. Camide mermer işçiliği ile birlikte Lale Devri bezeme anlayışının en yoğun uygulandığı yer minberdir. Minber merdivenini taşıyan üçgenin alt kısmında dikdörtgen karelerin oluşturduğu yedi çerçeve vardır ve içlerinde kedi gözü bulunmaktadır. Bunlardan minber kapısı tarafında olan iki tanesinin içi oyulmayıp bu boşluğa vazo içerisinde çiçek buketi kompozisyonu yapılmıştır. Çiçek buketi, buğday başağını andıran laleler, yapraklar ve natüralist üslupta çiçeklerden oluşmaktadır. Merdiven boşluklarıyla bu kedi gözlerinin oluşturduğu çerçeveler arasında kalan üçgen yüzeyin ortasında birer gülbezek motifi yerleştirilmiştir.
Medrese
Camiiyle aynı platform üzerinde Cami-i Kebir Caddesi’nin batısında bulunan medrese bugün Damat İbrahim Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Dikdörtgen planlı olan medresenin revaklı bir avlusu, bu avlunun etrafında dizilmiş onyedi medrese odası, bir baş odası vardır.
Medrese giriş kapısı, dikdörtgen bir çerçeve içinde, taşları geçmeli olarak örülmüş, basık kemerli bir kapıdır. Üzeri kurşun kaplı bir saçakla korunan kapının üzerinde, dikdörtgen çerçeveyle kemer arasında Seyyit Vehbi’ye ait 1139 tarihli kitabe yer alır. 7.50x7.50 m ölçülerindeki baş odanın giriş kapısı güney cephesindedir ve medresenin giriş revağına açılır. Üzerinde Nedim’e ait bir kitabe yer alır.
İmaret
İmaret bugün aşevi olarak kullanılmaktadır. Cami-i Kebir Caddesi’nin batısındaki yapı grubunda, sıbyan mektebi ile medrese arasında yer alır. İki oda, bir mutfak, tuvaletler,kayaya oyulmuş depodan meydana gelir. Mutfak kare planlıdır, istinad duvarına güneybatı köşesinden birleşiktir. Arada kalan üçgen alanın yarısı depo, yarısı da mutfağın ocağı olarak kullanılmaktadır. Mutfağın kubbesine geçiş pandantiflerle sağlanır. Kubbenin tepesinde ise sekizgen bir aydınlık feneri bulunur.
Sıbyan Mektebi
İmaretin güneyinde, bir kayanın üzerine inşa edilmiş olan sıbyan mektebi ve avlusu, diğer yapılardan daha yüksek bir kottadır.Dikdörtgen planlı bir dershane ve dershanenin güneyinde iki üniteli revaktan oluşan bir plan şeması vardır. Üçgen bir arsa üzerindeki sıbyan mektebinin batı ve güneyinde üçgen birer avlu bulunur. Batıdaki küçük avluda, imarete geçişi sağlayan merdivenler bulunur. Cami-i Kebir Caddesi’ndeki giriş kapısından güneydeki avluya çıkılır. Tek sütun ve üç yandan duvarlarla taşınan revağın kubbe olan örtüsüne pandantiflerle geçilir. Revağın sokak cephesinde bir penrere bulunur. Dershanenin ise ikisi sokağa, ikisi imaret avlusuna, biri revağa açılan beş penceresi vardır. Örtüsü aynalı tonozdur.
Hamam
Külliye’nin kuzeyinde, Cami-i Kebir Caddesi’yle Belediye Caddesi’ni birleştiren yokuş üzerinde kervansarayın karşısında yer alır. Hamamın soğukluk kısmı, beşik tonozla örtülü giriş eyvanı, yanlarda basık beşik tonoz örtülü birer oda, bunların açıldığı kare bir mekandan oluşur. Kubbe örtülü kare mekanın kubbesine geçiş, tromplar ve aralarındaki pandantiflerle sağlanır. Kubbe tepesinde sekizgen planlı aydınlatma feneri bulunur. Güneybatı ve güneydoğu duvarları boyunca taştan yapılmış bir sedir kuşatır. Ortasında sekizgen planlı fıskiyeli mermer havuz vardır.
Kervansaray
Bugünkü Belediye Caddesi’nden girilen kervansaray, cami avlusu altında yer alır. İki kısımdan oluşan kervansarayın beşik tonozlarla örtülü birinci kısmına giriş dört aksın içi boş bırakılarak sağlanmıştır. Bu mekanın batısında penceresiz dikdörtgen bir oda onun doğusunda uzun karanlık bir dehliz yer alır. Dehliz kaya içine oyulmuş,ortasında ayaklar bulunan büyük bir hacme geçit verir. Bugün kervansarayın dört açıklığından üçünün önü kısmen örülmüş, bir açıklık ile ikinci kısmın girişine demir parmaklıklı kapı takılmıştır. İkinci kısım birinci kısımdan daha alçaktır.
Çeşmeler
Cami avlusunun güney duvarı üzerinde ve sıbyan mektebi avlusunun köşesindeki istinad duvarı üzerinde olan iki çeşme bulunmaktadır. Cami avlusunun güney duvarındaki çeşme bezeme bantlarıyla ve silmeleriyle dikdörtgen bir çerçeve içindeki derinliği az, sivri kemerli bir niş içindedir. Su deposu, cami avlusu içerisinde yer alır. İstinad duvarındaki çeşmenin üst kısmında profilli bir saçak vardır. Vehbi tarafından yazılan kitabesi kemer üzerindedir.
HACI BEKTAŞ VELİ:
XIII. yy.da yetişmiş ünlü bir düşünür ve gönül adamıdır. Horasan'ın Nişabur kentinde doğmuştur. Annesi Hatem Hatun, babası Seyyit İbrahim Sani'dir. Ve her ikisi de Türk soyundandır.Hacı Bektaş Veli'nin çeşitli kaynaklarda doğum ve ölüm tarihleri değişik gösterilmektedir.. Bazı kaynaklarda doğumu 1248, Anadolu'ya gelişi 1270-1280 yıllan arası, ölümü ise 1337 olarak, bazı kaynaklarda ise doğumu 1209, ölümü 1271 olarak yazılmaktadır.
İlk eğitim ve öğrenimini Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi kültür ocağından alarak, çok sayıda bilim adamının yetiştiği Horasan'da engin bir bilgi birikimine ve geniş bir dünya görüşüne sahip olmuştur.
Hacı Bektaşı Veli'nin Anadolu'ya gelişi, Anadolu Selçuklu Devleti'nin siyasi, ekonomik ve kültürel düzenin bozulduğu, yönetimde bölünmelerin ortaya çıktığı bir devreye rastlamaktadır. Hacı Bektaş Veli Kırşehir yöresindeki Suluca Karahöyük'e (Hacımköy) (Hacıbektaş) yerleşmiş, Orta Anadolu'yu dolaştıktan sonra Anadolu kültürünü, Anadolu insanının gelenek ve göreneklerini özümseyerek yeni bir bilim ve öğreti merkezi kurmuştur. Burada çok sayıda öğrenci de yetiştiren ve yeniçeri ocağının da piri olarak bilinen Hacıbektaş Veli Anadolu birliğinin sağlanmasına yardımcı olmuştur. Türk dili ve kültürünün yabancı etkilerden ve her türlü yozlaşmadan korunması çabalarını ömrü boyunca sürdürmüştür. Güzel sanatlara sevecenlikle bakmış, dergahında felsefelerini hayata geçirmiştir.
Hacı Bektaş Veli’nin hayatını anlatan “Velayetname” en önemli eseridir.
· İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
· Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
· Eline, beline, diline sahip ol.
· Murada ermek sabır iledir.
· Araştırma açık bir sınavdır.
· Nebiler, Veliler insanlığa tanrının bir hediyesidir.
· Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayınız.
· Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız.
· Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.
· İnsanın cemali sözünün güzelliğidir.
· Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.
· Arifler hem arıdır, hem arıtıcı.
· Her ne ararsan kendinde ara.
· Bir olalım, iri olalım, diri olalım.
AĞZIKARAHAN KÖYÜ:
AĞZIKARAHAN KÖYÜ
a) KONUMU : Köy Aksaray; Nevşehir karayolu üzerinde, Aksaray'a 15, Nevşehir'e 55 km. mesafededir.
Batısında Gençosman (Dorukini) Köyü, kuzeydoğusunda Yalnızceviz Köyü, güneydoğusunda Gökçe Köyü, güneybatısında Gücünkaya Köyü yer almaktadır.
b) YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ : Köy dalgalı bir ovada kurulmuştur. Köyün toprakları genellikle düzdür. Önemli bir yükseltisi yoktur.
c) TOPRAK VE EKİME ELVERİŞLİLİĞİ : Köyün topraklarının büyük bir bölümünü ekilebilen araziler oluşturmaktadır. Daha sonra meralar ikinci sırada yer alır. Köyde orman ve bataklık arazisi yoktur. Köy içinde azda olsa meyve bahçeleri vardır. Bu bahçelerde çoğunlukla ceviz ve elma ağaçları bulunmaktadır.
d) İKLİMİ : Köyde tipik karasal iklim hüküm sürer.
e) AKARSULAR : Köyde Anadolu Selçuklular dönemine kadar uzanan bir kaynak ve çeşmesi, Gümüşlü Pınar kaynağı ve köyün içinden akan ve Mamasın Barajı'na dökülen küçük bir dere vardır.
f) MESİRE YERLERİ : Gümüşlü Pınar mevkii ve dere boyu söğütlükler en önemli mesire yerleridir.
KÖYÜN TARİHÇESİ
a) ADI : Köy adını 13. yüzyılda Anadolu Selçuklular'dan kalan tarihi Ağzıkarahan Kervansarayından almıştır.
b) İLK YERLEŞENLER VE MAKSATLARI : Köye ilk yerleşenler Kestioğlu soyundan (bugünkü Buldu Ailesi) Mehmet Efendi ile Sedef Hatundur, ayrıca Sedef Hatun köyümüzün ilk Muhtarıdır. Bunu takip eden aile Yalınayaklar'dır (şimdiki soyadları Çalışkan'dır). Bunlar Adana ilinin Yalınayak Köyünden gelmişlerdir. Daha sonra ise Akalın'lar köye yerleşmiştir. Malatya Darende'den Yalçınkaya'lar, Malatya Arapgir'den Aytekin'ler, Manisa'dan Aslanlar ve İbişoğulları, Nevşehir ve Niğde'den Dinç'ler gelerek köye yerleşmişlerdir.
Bu olaylar tahminen günümüzden 250 yıl önce gerçekleşmiştir.
c) TARİHİ: Köyün toprakları Hitit, Roma ve Bizans İmparatorluklarından sonra; Anadolu Selçukluları, Karamanoğulları ve Osmanlı Devleti elinde kalmıştır. Köy Kurtuluş Savaşı sırasında işgale uğramamıştır.
d) TARİHİ ESERLER : En önemli tarihi eser köye adını veren Ağzıkarahan'dır. Hanın diğer adı Hoca Mesud Kervansarayıdır. 1231- 1239 Tarihleri arasında Anadolu Selçuklu Hükümdarı 1. Alaeddin Keykubat ve oğlu 2. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yapılmıştır. Han; hamamı, imareti, yazlık ve kışlık bölümleri ile tam teşekküllüdür. Hanın kapısı Selçuklu taş süsleme sanatının tüm özelliklerini ihtiva eder.
Bunun yanında köyde tarihi eser olarak; hamam, cami, çeşme ve köprü bulunmaktadır. Köprü ve çeşme halen kullanılmaktadır.
YAŞAYIŞ
a) EV YAPILARI : Eskiden yapılan evlerin tamamı taştan yapılmıştır. Süslemeler dış cephede taş işleme şeklindedir. Yeni yapılar ise genelde tuğla ve briket, nadiren taş yapı şeklindedir.
b) AİLE TİPİ VE NUFUS : Aileler genelde çekirdek ailedir. Ortalama aile nüfusu 5'dir. Aileler arasındaki komşuluk ilişkileri gelişmiştir.
2000 Yılı nüfus sayımında köyün nüfusu 290 olarak belirlenmiştir.
Köyde göçler sebebiyle nüfus azalmaktadır.
c) GELENEK VE GÖRENEKLER :
Düğünler : İki gün sürer. Çalgılı ve eğlenceli olur. Gelin kaynanası ile oturur.Kına gecesi kız evinde düzenlenir.
Giyim : Kadınlar şalvar, etek, tülbent gibi giysileri; erkekler ise şehir hayatından pek farklı olmayan giysiler kullanır.
Köyün mahalli oyunları ve deyişleri yoktur.
d) SAĞLIK : Eskiden köy evlerinden birisi sağlık ocağı olarak kullanılırmış. Günümüzde ise ulaşımın gelişmesiyle sağlık hizmetleri için Aksaray'a gidilmektedir. Köyün sağlık ocağı inşaat halindedir.
Köyün havası sağlık açısından herhangi bir sorun teşkil etmemektedir.
Sağlık açısından tek sorun köylünün hayvan gübrelerini evlerinin yanına atmalarıdır. Bu durum köyün görünümünü ve sağlığı olumsuz etkilemektedir.
e) YOL DURUMU : Eski Aksaray- Nevşehir karayolu köyü ikiye böler. Yeni yapılan çift yol köyün doğusundan geçmektedir.Ulaşım kolaydır.
f) DEVLET HİZMETLERİ : Her evde elektrik, su ve telefon mevcuttur. Köy camii köylüler tarafından imece usulü ile yapılmıştır.
g) KÜLTÜR : Köye özgü folklor oyunları yoktur.
h) EKONOMİK HAYAT : Geçim kaynakları hayvancılık ve tarımdır. Genellikle büyükbaş hayvancılık yapılır. Elde edilen sütler günlük olarak mandıracılar tarafından toplanır.
Ayrıca köyün büyük bir kısmı yurt dışında çalışmaktadırhttp://agzikarahan%20koyu/
http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/37_1.jpg
Acıgöl (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=37)
ACIGÖL'ÜN TARIHÇESI
M.Ö. 1800-2000 yılları arasında bu bölgede; Hititler Frigyalılar, Lidyalılar ve Roma İmparatorluğu bölgemize hakim olmuştur. İslam dininin yayılmaya başladığı yıllarda Bizanslılarla ile Mü ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/38_1.jpg
Avanos (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=38)
Nevşehir’in 18 km kuzeyinde olan Avanos’un antik dönemdeki adı “Venessa’dır. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmekted ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/39_1.jpg
Derinkuyu (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=39)
Nevşehir-Niğde karayolu üzerinde eski adı Melegobia olan Derinkuyu Nevşehir’e 29 km uzaklıktadır. Akarsuyu ve gölü bulunmayan bu ilçenin içme suyu 60-70 m derinlikteki kuyulardan temin etmesinden dolayı “Derin ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/40_1.jpg
Gülşehir (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=40)
İLÇENİN TARİHİ
İlçenin ne zaman kimler tarafından kurulduğu bilinmemekle beraber İlçe çevresinde bulunan tarihi kalıntılara bakılarak ilk gelen Kavimin Hititler olup kesin tarihi bilinmemektedir.Hititlerden sonra sır ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/41_1.jpg
Hacıbektaş (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=41)
İç Anadolu Bölgesinin orta Kızılırmak bölümünde, Nevşehir iline bağlı bir ilçe merkezi olan Hacıbektaş'ın eski adı Sulucakarayüyük'tür. Bakanlar kurulunun 12.12.1947 tarih ve 21454 sayılı kararı ile 01 ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/42_1.jpg
Kozaklı (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=42)
KURULUŞ
İlçe 1954 yılında birbirine yakın mesafede bulunan Hamamorta, Buruncuk, Bağlıca ve Kozaklı köylerinin birleşmesi ile kurulmuştur.İlçede halen türbesi bulunan Kozoğlu adlı zat’ ın kayalarla sıcak suyun ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/43_1.jpg
Ürgüp (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=43)
Nevşehir’in 20 km doğusunda olan Ürgüp Kapadokya Bölgesinin en önemli merkezlerindendir. Göreme’de olduğu gibi tarihsel süreç içerisinde çok sayıda isme sahip olmuştur. Bizans Dönemi ...»
TURİZM:
http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/31_1.jpg
Hacı Bektaş-ı Veli Müzesi (Genel Bilgi) (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=31)
Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yapılan restorasyondan sonra 16 Ağustos 1964 tarihinde müze olarak, ziyaretçilerin hizmetine açılmıştır. Mimari manzumenin tamamlanma tarihi ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/35_1.jpg
Kapadokya Güvercinlikleri (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=35)
İslam inancında güvercin aileye bağlılığın ve barışın, hıristiyanlıkta ise Tanrı’nın ruhu’nun simgesidir. Hemen hemen bütün vadilerin yüksek kısımlarına ya da peribacalarının üst kısımlarına inşa edilen güver ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/34_1.jpg
Kapadokya Sivil Mimarisi (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=34)
19.yüzyıl Kapadokya evleri yamaçlara, ya kayaların oyulması suretiyle ya da kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktığında yumuşak olduğundan ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/29_1.jpg
Kapadokya'nın Konumu (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=29)
Roma İmparatoru Augustus zamanında Antik Dönem yazarlarından Strabon 17 kitaplık ‘Geographika’ adlı kitabında (Anadolu XII, XIII, XIV) Kapadokya Bölgesi’nin sınırlarını güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Ma ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/30_1.jpg
Nevşehir’de İlk Devletler ve İstilalar (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=30)
Protohitit-Assur Ticaret Kolonileri Çağı (M.Ö.3000-1750)
Anadolu Eski Tunç Çağı’nda madencilikte doruk noktasına erişmiştir. Özellikle çağın son evrelerinde en büyük gelişim ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/33_1.jpg
Selçuklu Eserleri (Genel Bilgi) (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=33)
Anadolu Selçukluları’nın parlak döneminde Selçuklu Sultanları, yerleşim yerlerini düzenli bir yol şebekesi ile birbirine bağlatmışlar, köprüler, kaleler, hanlar, kervansaraylar, medreseler, camiler ve türb ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/26_1.jpg
Tarihi Değerler Camiler (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=26)
Merkez- KURŞUNLU CAMİİ
Camii Kebir (Kurşunlu) Camii kare planlı haremi ve mihrap önü bir iniş şeklinde güney duvarından çıkıntı yapan bir plan şemasına sahiptir. Yörede çıkartılan kalker taşlar ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/28_1.jpg
Tarihi Değerler Kaleler (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=28)
NEVŞEHİR KALESİ
Selçuklular dönemine tarihlenen Nevşehir Kalesi Nevşehir’in kurucusu Damat İbrahimpaşa tarafından onarılmış ve l979 yılında da yeniden restore edilerek tahrip olmaktan kurtarılmıştır.
http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/27_1.jpg
Tarihi Değerler Kiliseler (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=27)
Durmuş Kadir Kilisesi
Yusuf Koç Kilisesi
El Nazar Kilisesi
Saklı Kilise
Meryem Ana Kilisesi
Kılıçlar Kilisesi
Göreme Açık Hava Müzesi
Göreme Kilise Mimarisi
Tokalı Ki ...» http://www.nevsehir.gov.tr/nkresim/32_1.jpg
Yeraltı Yerleşimleri (Genel Bilgi) (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=32)
Bu yerleşimlerin büyük bir kısmı yumuşak tüfün aşağıya doğru derinlemesine oyulmasıyla inşa edilmişlerdir. Oyma esnasında oluşan alet izlerinden yapım teknikleri hakkında fazla bilgi edinemememize karşın, yeraltı yerleşimlerinin & ...»
SOSYAL YAŞANTI:
Sağlık Hizmetleri (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=8)
5283 sayılı kanun kapsamında Sağlık Bakanlığına devredilen 110 yataklı SSK Hastanesi Dr.İ.ŞEVKİU ATASAGUN Devlet Hastanesine entegre edilmiş olup gerekli tadilat ve tamirat yapılarak hizmet vermeye başlamıştır.
Dr.İ.ŞEVKİ ATASAGUN Devlet ...»
Sosyal Yaşantı (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=6)
Kapadokya Bölgesinin ortasında, tarihin hemen her döneminden esintilerin bulunduğu İlimiz doğal yapısı ve tarihi dokusuyla bir turizm merkezi konumundadır.
İlimiz, sosyo-kültürel açıdan tarım ve turizme dayalı e ...»
İş Hayatı ve Sosyal Güvenlik (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=7)
Belli riskler karşısında gelirden yoksun kalınmasının engellenmesi ve telafi edilmesi olarak tanımlanabilecek sosyal güvenlik Devletimizin önde gelen görevleri arasındadır. Anayasamızın 60. Maddesinde ifadesini bulan bu görev &uum ...»
EKONOMİK YAPI:
Ekonomik Yapı
Organik Tarım (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=21)
Üretiminde kimyasal ilaç ve gübrelerin kullanılmadığı, çevreye ve insan sağlığına saygılı, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü,nihai ürünü sertifikalı olan bir tarımsal üretim şekl ...»
Sanayi Siteleri (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=24)
İl Merkezinde faaliyet gösteren 3 adet Küçük Sanayi Sitesinde; 1 adet Çıraklık Okulu ile toplam 975 adet işyeri bulunmaktadır. Ayrıca Ürgüp İlçesinde 164, Avanos İlçesinde 88, Kozaklı İlçesi ...»
Sanayi Tesisleri (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=23)
İLÇE ADI ADEDİ SEKTÖRÜ ÜRETİM KONUSU YILLIK ÜRETİM İSTİHDAM
MERKEZ 1 İMALAT OTO LASTİK KAPL. 50.000 ADET 35
“ 2 İMALAT TRAKTÖR YED. PAR.83.624 ADET 30
“ 1 İMALAT ISI CAM 2.660 METRE 2
Tarım (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=19)
NEVŞEHİR’DE TARIM
COĞRAFİ KONUM :
İÇ ANADOLU BÖLGESİNİN KIZILIRMAK VADİSİNDE KURULMUŞ OLAN NEVŞEHİR, 38 -39 KUZEY ENLEMLERİ VE 34 - 35 DOĞU BOYLAMLARI ARASINDA BULUNMAKTADIR. ORTA KIZILIRM ...»
Tarım ve Hayvancılık (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=20)
Kapadokya’nın merkezini oluşturan Nevşehir ili çevresinin yeşil sulak alanlarında yaşayan birbirinden değişik hayvanların yanı sıra, çorak ve kurak alanlarda yaşayan ve ortamda çok iyi bir şekilde kendilerini kamufle ederek ...»
Tarımsal Projeler (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=22)
TARIMSAL PROJELERİMİZ
2005 YILINDA İLİMİZDE ÖZELLİKLE PATATES YETİŞTİRİCİLİĞİ YAPILAN BÖLGELERİMİZDE ( DERİNKUYU VE KAYMAKLI ) HAYVANCILIK, MEYVECİLİK, SEBZECİLİK, TARLA BİTKİLERİ KONULARINDA AŞAĞIDAKİ PROJELERİN UYGULANMASI S&O ...»
Ticari Yapı (http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir_detay.php?id=25)
Nevşehir ekonomisinde ticaret; tarımdan sonra gelmektedir. Nevşehir’de ticaret sektörünün Nevşehir GSMİH’sındaki payı % 16 olup. GSMİH’ya katkısı 2.971.997 milyon TL.dir.
İlde ticaret yaşamı ile ilgili bil ...»
DAMAT FERİT PAŞA:
Damat İbrahim Paşa http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip.jpgSultan Üçüncü Ahmed Han devrinin meşhur sadrâzamı. Enderûn-i Hümâyûndan, yâni Osmanlı Saray Üniversitesinden yetişen sadrâzamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrâzamlarının yüz otuzuncusudur. İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağanın oğlu olan İbrâhim Paşa, Nevşehir’de dünyâya geldi. İş bulmak için İstanbul’a gelmiş ve Eski Saray masraf kâtibi Mustafa Efendinin delâletiyle (tavsiyesiyle) 1689’da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrâhim Efendi, hizmetleri ile yükselip Dârüssaâde ağasının yazıcı halîfesi olarak Pâdişâhın bulunduğu Edirne’ye gitti. Şehzâde Ahmed’in pâdişâh olmasından sonra 1703’te Dârüssaâde ağası yazıcılığına tâyin edildi. Bu vazîfedeyken pâdişâhın îtimât ve teveccühünü kazandı. Ancak, Sadrâzam olan Çorlulu Ali Paşa, onu Edirne’ye gönderdi.
1715’te Mora Seferine çıkan Vezîriâzam Şehid Ali Paşa, İbrâhim Efendiyi mevkûf âtçılıkla berâberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (kâtiplik) işi ile vazîfelendirildi.
İbrâhim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Varadin Muhârebesinde bulundu. Mağlûbiyetten sonra vaziyeti Pâdişâha arz etmek üzere bir arîza ile ordu tarafından Edirne’ye gönderildi. Sultan Üçüncü Ahmed, çok güvendiği İbrâhim Efendiyi geri göndermeyerek birinci rûznâmeci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716’da sadâret kaymakamlığına tâyin eyledi.
İbrâhim Paşa, 1717’de Şehid Ali Paşanın ölümüyle dul kalmış bulunan Sultan Üçüncü Ahmed Hanın kızı Fâtıma Sultanla nikahlanarak “Dâmâd” oldu. İbrâhim Paşanın teşebbüsleri sâyesinde Avusturyalılarla sulh yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718’de vezîriâzamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Muâhedesini imzâladı. Aynı yıl Venediklilerle de sulh yapıldı.
İbrâhim Paşanın on üç yıl süren sadrâzamlığı zamânında İran ile savaş yapıldı. Ancak sulhtan sonra devlet bir huzur dönemine girmiştir.
Lâle ve Çırağan, Sâdâbâd ve diğer mesîrelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanâyi tesislerinin kurulması, onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrâhim Paşa, Eylül 1730’da meydana gelen Patrona Halil İsyânında âsîler tarafından işkence ile öldürüldü.
http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip2.jpgDevlet işlerine vâkıf, düşünceli, mûtedil, kadirşinas, kâbiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Pâdişâhın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenâlık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur.
Dâmat İbrâhim Paşanın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fâtıma Sultanla berâber İstanbul’da Şehzâde Câmii yakınında yaptırdıkları dershâne (Dârülhadîs), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphâne gelir. İstanbul’un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesîre yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o târihte Niğde’ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahâliyi getirip, aşîretleri iskân ile burayı kazâ yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki câmi, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imâret yaptırdı.
İstanbul’da kitap satan esnafta bulunan nâdide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa’ya gönderildiğini öğrenen İbrâhim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasaklayıp kütüphâneler tesis etti. Ayrıca İstanbul’da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayî ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrâhim Paşanın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lâle devri ile başlayan park ve bahçecilik de bu gayretli sadrâzam sâyesinde gerçekleşti. Ancak, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyânı ile yakılıp yıkılan bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa’da görüldü.
Damat İbrahim Paşa tarafından 1726-1727 yıllarında yaptırılan külliye, camii, medrese, imaret, sıbyan mektebi, hamam, kervansaray, çeşmelerden ibarettir.
http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip3.jpgDamat İbrahim Paşa Külliyesi içinde yer alan Kurşunlu Camii 1726’da tamamlanmıştır. Caminin hemen yanında külliyeye ait medrese, kütüphane ve imarethane ile hamam bulunur. 3 kapılı bir avlu içinde caminin 44 m yüksekliğinde zarif bir minaresi vardır. Ana mekanı örten kubbesi kurşunla kaplandığı için bu adla anılır. Caminin iç kısmı çiçek motifleriyle bezenmiştir. Külliyenin inşaatında çalışacak ustalar hassa Mimarı Mehmet Ağa ve bina emini İsmet Ağazade Seyid Mustafa Ağa’yla birlikte İstanbul’dan gönderilir.Hassa Mimarbaşı’na, bina eminine ve Muşkara Kadısı’na İbrahim paşa tarafından yazılan bir hükümle, külliyenin inşaatı için Muşkara’ya giderken Gebze’de durarak Çoban Mustafa Paşa Külliyesi yapılarını inceleyip resimlerini çıkararak (muhtemelen rölöve ve eskizler yaparak) yollarına devam etmeleri, “Başkentten uzak bir yerde yapılıyor.” diye İstanbul’da yapılan külliye yapılarından daha az itina gösterilmemesi bildirilmiştir. Aynı hükümde mimarbaşının inşaatın giderlerinin keşfini yapıp gerekli keşif defterlerini ve vesikalarını hazırlayıp İstanbul’a dönmesi, eğer inşaatla ilgili görüşülecek bir şey varsa bina emininin de İstanbul’a dönebileceği, aksi takdirde İstanbul’dan gelen ustalarla birlikte çalışmalara başlaması, inşaata başlangıçta 5000 kuruşun ayrıldığı ve keşif defterleri İstanbul’a geldikten sonra kesinleşen masraf toplamına göre tahsisatın arttırılabileceği bildiriliyordu (1726). Bina emini Seyid Mustafa’nın inşaat başladıktan bir müddet sonra ölümü üzerine yerine atanan Osman Ağa da ölünce yerine inşaatın kontrolüne bina emini olarak Mustafa Ağa atanır. Mustafa Ağa’nın bina emini olduğu sırada, İbrahim Paşa İstanbul’daki yalılarını inşa eden Serkis Kalfa’yı külliyenin inşaatını kontrole yollar.
Külliyenin inşaatına başlanırken inşaatta çalışacak arabacı ve taşçıların temini için Niğde, Kayseri, Kırşehir, Sivas, Aksaray kadılarına ve o civarda oturan Boynu İnce Türkmenleri’nin boy beylerine hükümler yazıldı. İnşaatta kullanılacak kireç Kayseri’nin Urum Diken kireç ocaklarından alınıp Boynu İnce Aşireti tarafından batmanı bir akçeye Muşkara’ya taşınacaktı. Külliye yapılarından camii, medrese, kütüphane, mektep ve hamamın kitabeleri İstanbul’da hazırlanarak Muşkara’ya gönderilmiştir.
Damat İbrahim Paşa Camii
88 m boyunda, 44 m eninde dikdörtgen planlı bir avlu ile çevreli olan Camii’ye halk arasında Kurşunlu Camii de denmektedir. Cami’ye üç kapıdan girilir. Ana giriş avlu kapısının kuzeybatısında olup kapı üzerinde Şair Nedim’e ait bir mermer kitabe yeralmaktadır. Güney duvarındaki giriş kapısı ise yolun seviyesinden dolayı yüksekte kaldığından avluya merdivenlerle inilmektedir. 3. kapı ise doğudadır.
Camii giriş kapısı ve mihrap ekseni üzerinde şadırvan yer alır. Şadırvanın örtüsü kagir bir kubbe ve onu çevreleyen iki metre genişliğinde sekizgen, ahşap saçaktan meydana gelmiştir. Bu örtüyü sekizgen kesitli, sekiz adet sütun taşır. Sütunlarından aralarında siyah, beyaz almaşık düzende örülmüş sivri kemerler vardır. Şadırvanın mermer olan su haznesi, oniki planlıdır ve çeşmelerin olduğu yüzeyler, köşelerde sütunlarla birbirinden ayrılmıştır.
Camii sahını 16.80x16x80 m ölçülerinde kare plandan yükselen sekizgene oturmuş kubbeyle örtülmüştür. Kıble aksında 6.00x6.85 bir mihrap önü nişi bulunur. Mihrap önü nişi, sahın zemininden 15 cm yüksektir. Kare planın köşelerindeki pandantiflere yarım kubbeler oturur. Dışta, sekizgenin köşelerinde inşa edilen ağırlık kuleleri ve alemleri Lale Devri’nin özeliklerini karakterize etmektedir. Yine dışta caminin köşelerinde yapıyı daha yüksek gösteren plastırlar bulunur.
Beden duvarları, bölgeye has kesme taşlarla örülmüştür. Bu duvarlarla kubbenin ağırlığını taşıyan altı adet, geniş yivli yarım daire kesitli plastr bulunur. Kubbeye geçiş pandantifler ve tromplarla sağlanmıştır. Trompların baş kemerleri sivridir ve alçıyla mukarnas başlığı olan yarım sütun görünümündeki plastrların üzerinden başlar. Kubbe eteğinde iç dış bükey profillerle elde edilen bir konsol üzerinde galeri yer alır. Yarım küre kesitli kubbenin tepe noktasında kubbe yüzeyinden girinti yapan sekizgen bir göbek bulunur. Göbeğin ortasında mukarnaslı sarkıt vardır.
Caminin giriş kapısı ahşap kanatlıdır. İçte ve dışta sivri kemerli nişler içerisine yerleştirilmiştir. Mermer profillerden oluşan bir çerçeve içindeki bu giriş kapısının yanlarında küçük birer niş bulunur. Son cemaat yeri beş kubbelidir.Üç basamakla çıkılan giriş döşemesinden 30 cm yüksekliktedir. Mermer mukarnaslı başlıkları olan mermer sütunlar üzerine oturmuştur. Sütunlar arasında sivri kemerler bulunur.
Kuzeydoğu köşesinde bulunan minareye son cemaat yerinden basık kemerli bir kapıyla çıkılır. Kaide kısmı beden duvarın üst koduna kadar yükselir. Gövdesi ve şerefesi onaltıgen plana sahip minarenin sivri külahı kurşunla kaplıdır. Şerefesi barok tarzdadır.
Cami dört sıra pencerelerle aydınlatılmış olup üç sırası sivri kemerli ve vitray camlıdır. Camide iç mekanda mihrap, minber, galeride dış mekanda cami portalinde, son cemaat yerinde mermer üzerinde, minare şerefesi altı ve şadırvan kemerlerinde yöreye has taş üzerinde uygulandığı görülür. Mihrap, profillerden meydana gelen dikdörtgen çerçeve içinde üzeri altı sıra mukarnas dizisiyle kapanmış nişten oluşmaktadır. Camide mermer işçiliği ile birlikte Lale Devri bezeme anlayışının en yoğun uygulandığı yer minberdir. Minber merdivenini taşıyan üçgenin alt kısmında dikdörtgen karelerin oluşturduğu yedi çerçeve vardır ve içlerinde kedi gözü bulunmaktadır. Bunlardan minber kapısı tarafında olan iki tanesinin içi oyulmayıp bu boşluğa vazo içerisinde çiçek buketi kompozisyonu yapılmıştır. Çiçek buketi, buğday başağını andıran laleler, yapraklar ve natüralist üslupta çiçeklerden oluşmaktadır. Merdiven boşluklarıyla bu kedi gözlerinin oluşturduğu çerçeveler arasında kalan üçgen yüzeyin ortasında birer gülbezek motifi yerleştirilmiştir.
Medrese
Camiiyle aynı platform üzerinde Cami-i Kebir Caddesi’nin batısında bulunan medrese bugün Damat İbrahim Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Dikdörtgen planlı olan medresenin revaklı bir avlusu, bu avlunun etrafında dizilmiş onyedi medrese odası, bir baş odası vardır.
Medrese giriş kapısı, dikdörtgen bir çerçeve içinde, taşları geçmeli olarak örülmüş, basık kemerli bir kapıdır. Üzeri kurşun kaplı bir saçakla korunan kapının üzerinde, dikdörtgen çerçeveyle kemer arasında Seyyit Vehbi’ye ait 1139 tarihli kitabe yer alır. 7.50x7.50 m ölçülerindeki baş odanın giriş kapısı güney cephesindedir ve medresenin giriş revağına açılır. Üzerinde Nedim’e ait bir kitabe yer alır.
İmaret
İmaret bugün aşevi olarak kullanılmaktadır. Cami-i Kebir Caddesi’nin batısındaki yapı grubunda, sıbyan mektebi ile medrese arasında yer alır. İki oda, bir mutfak, tuvaletler,kayaya oyulmuş depodan meydana gelir. Mutfak kare planlıdır, istinad duvarına güneybatı köşesinden birleşiktir. Arada kalan üçgen alanın yarısı depo, yarısı da mutfağın ocağı olarak kullanılmaktadır. Mutfağın kubbesine geçiş pandantiflerle sağlanır. Kubbenin tepesinde ise sekizgen bir aydınlık feneri bulunur.
Sıbyan Mektebi
İmaretin güneyinde, bir kayanın üzerine inşa edilmiş olan sıbyan mektebi ve avlusu, diğer yapılardan daha yüksek bir kottadır.Dikdörtgen planlı bir dershane ve dershanenin güneyinde iki üniteli revaktan oluşan bir plan şeması vardır. Üçgen bir arsa üzerindeki sıbyan mektebinin batı ve güneyinde üçgen birer avlu bulunur. Batıdaki küçük avluda, imarete geçişi sağlayan merdivenler bulunur. Cami-i Kebir Caddesi’ndeki giriş kapısından güneydeki avluya çıkılır. Tek sütun ve üç yandan duvarlarla taşınan revağın kubbe olan örtüsüne pandantiflerle geçilir. Revağın sokak cephesinde bir penrere bulunur. Dershanenin ise ikisi sokağa, ikisi imaret avlusuna, biri revağa açılan beş penceresi vardır. Örtüsü aynalı tonozdur.
Hamam
Külliye’nin kuzeyinde, Cami-i Kebir Caddesi’yle Belediye Caddesi’ni birleştiren yokuş üzerinde kervansarayın karşısında yer alır. Hamamın soğukluk kısmı, beşik tonozla örtülü giriş eyvanı, yanlarda basık beşik tonoz örtülü birer oda, bunların açıldığı kare bir mekandan oluşur. Kubbe örtülü kare mekanın kubbesine geçiş, tromplar ve aralarındaki pandantiflerle sağlanır. Kubbe tepesinde sekizgen planlı aydınlatma feneri bulunur. Güneybatı ve güneydoğu duvarları boyunca taştan yapılmış bir sedir kuşatır. Ortasında sekizgen planlı fıskiyeli mermer havuz vardır.
Kervansaray
Bugünkü Belediye Caddesi’nden girilen kervansaray, cami avlusu altında yer alır. İki kısımdan oluşan kervansarayın beşik tonozlarla örtülü birinci kısmına giriş dört aksın içi boş bırakılarak sağlanmıştır. Bu mekanın batısında penceresiz dikdörtgen bir oda onun doğusunda uzun karanlık bir dehliz yer alır. Dehliz kaya içine oyulmuş,ortasında ayaklar bulunan büyük bir hacme geçit verir. Bugün kervansarayın dört açıklığından üçünün önü kısmen örülmüş, bir açıklık ile ikinci kısmın girişine demir parmaklıklı kapı takılmıştır. İkinci kısım birinci kısımdan daha alçaktır.
Çeşmeler
Cami avlusunun güney duvarı üzerinde ve sıbyan mektebi avlusunun köşesindeki istinad duvarı üzerinde olan iki çeşme bulunmaktadır. Cami avlusunun güney duvarındaki çeşme bezeme bantlarıyla ve silmeleriyle dikdörtgen bir çerçeve içindeki derinliği az, sivri kemerli bir niş içindedir. Su deposu, cami avlusu içerisinde yer alır. İstinad duvarındaki çeşmenin üst kısmında profilli bir saçak vardır. Vehbi tarafından yazılan kitabesi kemer üzerindedir.
REFİK BAŞARAN:
» Refik Başaran http://www.nevsehir.gov.tr/images/refikbasaran1.jpgRefik BAŞARAN 1907 yılında Ürgüp'ün Damsa köyünde doğmuştur. Babası Mustafa Çavuş, Annesi ise Emine hanımdır. 17 Yaşında Fadime hanımla evlenir. Bu evlilikten 3 çocuğu olur. Kısa süren ömrünün büyük çoğunluğunu gurbette geçirmiştir. Aşık Refik Başaran Ürgüp'ün yetiştirdiği ender aşıklardan biridir. Yöredeki aşıkların türkülerini derleyen, Ürgüp'ü türküleştiren bir saz sanatçısıdır. İlk taş plağını 1935 yılında okumuştur. Yaklaşık 70 adet plak doldurmuş. Son plağı ise AZİZİYE dir. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1945 yılında öldüğü sanılmaktadır. Toplum olaylarını, sevdayı, çileyi sazıyla çalıp söyleyerek Ürgüp folklorünün gelişmesine büyük katkıları olmuş bir ozandır. Cemalim ve Dambaşında Sarı Çiçek adlı türküleri Başaran'ı tanıtmış ve sevdirmiştir. Tokat yaylasında yaylayamadım, Hüdayda, Köprüden geçti gelin, karadır kaşların, Naciye, Kırk güzelin içinde, Seher yeli, Köprüler yaptırdım ve Gurbet elleri adlı türküler diğer derlediği ve seslendirdiği türkülerdendir. Çoğu türküleri bugün hala halkın ve sanatçıların dillerindedir.
ÜRGÜPLÜ HAYRİ EFENDİ:
Ürgüp'lü Hayri Efendi ÜRGÜPLÜ MUSTAFA HAYRİ EFENDİ
Yazmak sorumluluk ister. Yazının birçok kimse tarafından okunacağını düşünerek yazım hususunda dikkatli olunması gerekir. Yazarak veya konuşarak ikinci şahıslara ne verdiğine çok ama çok dikkat etmeli. Ben de yazdığım yazılarımda buna dikkat etmeye çalıştım. Özellikle biyografi yazılarımda, ilmi, gayreti, ahlakı ve mücadelesiyle örneklik teşkil eden kimseleri seçmeye gayret ettim. Biyografi yazılarımda da çok eskilere ait şahıslardan ziyade bizlere daha yakın zamanda yaşayan zevatın hayatlarını yazmanın daha faydalı olacağı kanaatindeyim.
Bundan hareketle bu defa sizlere Nevşehir\Ürgüp'de doğan ve Osmanlı'nın son dönemine damgasını vuran bir zatı yazmayı uygun buldum.
Trablusgarp vilayeti Evkaf Müdürü Abdullah Avni Efendi'nin mahdumu Hayri Efendi, 1867 yılında Ürgüp'te doğdu. İlmiye sınıfına mensup bir aileden gelen Hayri Efendi birçok alanda muhtelif kişilerden dersler almıştır. İlk öğrenimini amcasından alan Hayri Efendi Mahmut Efendi'den Hat, Halim Efendi'den Arapça dersleri aldıktan sonra 1883 yılında ağabeyi ile birlikte ilmin merkezi İstanbul'a gitti. İki yıl süren bu İstanbul seyahatinde Hayri Efendi, Fatih Başkurşunlu Medresesine kaydoldu. Hayri Efendi medrese derslerinin yanında medresenin dışında da farklı kişilerden muhtelif dersler aldı.
Bu iki yılın sonunda memleketi Ürgüp'e dönerek buradan Kayseri'ye geçti. Kayseri'de yerleştiği Yağmurlu Medresesinde; Kazım Efendi'nin sabah, Karakimseli Hacı Efendi'nin akşam derslerine devam etmiştir.
Bilahare İstanbul'a giderek yeniden Başkurşunlu Medresesine kaydoldu ve burada 8 yıl eğitim gördü. Burayı bitirdikten sonra, kaydolduğu Mekteb-i Hukuku da bitirmiş ve ilk memuriyetine Bursa'da müderris olarak başlamıştır.
YAPTIĞI VAZİFELERİ
O dönemin yetişmiş insanları öyle görevlere getirilmiş ki saymakla bitmez. Hatta yaptıkları bazı işlerin, aldıkları vazifelerin günümüzde karşılığı dahi yoktur. Hayri Efendi de öyle birisi. İlk görevinden sonra Adliye'ye geçerek sırasıyla; Maraş, Trablus-Şam Bidayet Mahkemesi Müdde-i Umum Yardımcılığı ve Lazkiye Sancağında muhtelif görevlere getirilen Hayri Efendi, II. Meşrutiyet'e kadar Adliye Nezareti (Adalet Bakanlığı)nde çeşitli görevlerde bulundu.
Suriye, Manastır, Selanik gibi dönemin büyük merkezlerinde vazife yapan Mustafa Hayri Efendi, içten içe merak duyduğu siyasî çalışmaları da takip etmekteydi.
II. Abdülhamit döneminde, İstanbul, Suriye ve Selanik'te genç zabit ve mekteplilerin kurdukları siyasi teşekküllere ilgi duyan Hayri Efendi, bazılarında fiilî görev almış, Selanik'te ceza reisi iken İttihat Terakki Cemiyeti bünyesinde önemli hizmetlerde bulunmuştur. II. Meşrutiyet döneminde İttihat Terakki Fırkası'ndan Niğde mebusluğuna adaylığını koyarak, Meclis-i Mebusana girmiştir.
Bilahare Darülfünun Hukuk Şubesi Mecelle Müderrisi daha sonra da Meclis-i Mebusan birinci reis vekili oldu. II. Mahmud dönemiyle başlayan yenilik hareketlerini, özellikle ulemanın desteği olmadan gerçekleştirmenin zorluğu Padişah tarafından biliniyordu. İlk etapta ilmiye sınıfı bu tür yenilikleri tasvip etmiyordu. Zaman ilerledikçe ve devlet ricalinin teşviki ile ilmiyede çözülmeler başladı ve yenilik hareketlerinin içinde ulema (ilmiye sınıfı) yer almaya başladı. Nitekim yenilik hareketine katılan ulema arasında Mustafa Hayri Efendi de yer alıyordu. (1)
Öyle ki İbrahim Hakkı Paşa kabinesinde, önce Evkaf-ı Hümayun nazırlığına, sonra sırasıyla, Dahiliye, Orman ve Meadin nezaretlerine vekalet eden Hayri Efendi işlerinin yoğunluğunu bahane ederek, bu görevleri terk etti. Küçük Said Paşa'nın kabinesinde Adliye nezareti ile Şuray-ı Devlet başkanlığına asaleten atanan Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi 16 Mart 1914'de Şeyhülislam oldu.
ŞEYHULİSLAM HAYRİ EFENDİ
Hayri Efendi'nin en önemli vazifelerinden biride hiç şüphesiz Şeyhülislamlık görevi. Bunu da anlamlı kılan olay "Cihad-ı Ekber" ilan etmesi. Nitekim 1914'de fevkalade (olağanüstü) olarak toplanan kabinede 1. Dünya Savaşına girme temayülü ağır basınca bazı nazırların istifa etmesine rağmen, Evkaf Nezaretine de vekâlet eden Şeyhülislam Hayri Efendi harbin gerekliliği hususunda ısrar etmiş, kabinenin kararından sonra da Cihad-ı Ekber fetvasını vermiştir. Geçmişteki Haçlı Seferlerini örnek vererek açıkladığı Cihad-ı Ekber fetvasını şu beş esas üzerine temellendirmiştir:
1. Padişahın cihad emrine herkesin katılmasının farz olduğu.
2. İslam Hilafetini ortadan kaldırmak isteyen, Rusya, İngiltere ve Fransa idaresinde olan bütün müslümanların bu devletler aleyhine birleşmesinin şart olduğu,
3. Bu farziyete rağmen cihada katılmayanların ağır cezaya düçar olacakları.
4. İslam (Osmanlı) askerini öldüren yukarıdaki devletlerin tebaası müslüman askerlerin büyük günaha girecekleri.
5. İngiltere, Fransa, Rusya, Sırp, Karadağ hükümetleri idaresinde bulunan müslümanların, İslam Devletine yardımcı olan Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmelerinin bu devletin zararına olacağı için büyük günah olduğu.
İhtiva ettiği maddelere bakılacak olursa cihad-ı ekber anlayışının muhtırası oldukça geniştir. Bundan dolayıdır ki bu fetvayı okuyan ve değişik memleketlerde yaşayan müminler bu savaşa katılmak için yoğun çaba sarfetmişler. Çanakkale savaşı için Avusturya'dan gelmek isteyen, dondurmacı ile kasabın durumu dikkat çekicidir. (2)
Hayri Efendi ile ilgili izahında Yılmaz Öztuna: "Nezaret uhdesinde kalmak üzere, Evkaf Nazırlığından meşihate getirilmiş, her iki görevinde de mühim işler başarmıştır. Adliye Nazırlığında da bulunmuştur. Büyük Vakıf hanlarını o yaptırmıştır." (Büyük Türkiye Tarihi, C.7, s. 3037) sözleriyle kaos ortamında isabetli işler yaptığını ifade etmektedir.
Sultan Reşad devri Şeyhülislamlarından olan Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi 1916 yılına kadar bu vazifeyi sürdürmüştür. Ayrılmasına sağlık sebeplerini göstermekle beraber ittihat Terakkî'nin yanlış uygulamaları ve özellikle Talat Paşa'yla aralarındaki ihtilaflı hususlar ayrılmasını gerektiren en önemli etkendir.
VAHDETTİN DÖNEMİ VE BİR TAVIR
Vahdettin döneminde Adliye Nazırlığını üstlenen Hayri Efendi, bilahare 1. Dünya savaşı sonrasında imzalanan anlaşma gereğince İstanbul'u işgal eden İngilizler tarafından birçok arkadaşı gibi o da Malta'ya sürgüne gönderildi. Orada rahatsız olunca serbest bırakıldı. Daha sonra Roma'ya geçti. Papa kendisiyle görüşme teklifinde bulunduğunda; "Anadolu'daki Yunan zulmünü durdurma konuşunda bir girişimde bulunması koşuluyla görüşebileceğini ifade etmiştir." (Bu buluşma sağlanamamıştır.)
İstanbul hükümetinin icraatlarını beğenmeyen Hayri Efendi Anadolu'ya geçer. Ankara'da Mustafa Kemal'le görüşür. Kendisine yapılan görev teklifini rahatsızlığını bahane ederek reddettikten sonra, memleketi Ürgüp'e gelerek ömrünün geri kalan kısmını orada geçirir. İki defa başbakanlık yapan Suat Hayri Ürgüplü ile milletvekilliği yapan Dr. Av. Münip Hayri Ürgüplü'nün babası olan Mustafa Hayri Ürgüplü 7 Temmuz 1921 yılında vefat etmiştir. Kabri Ürgüp Cami-i Kebir bahçesindeki aile kabristanındadır.
Medreselerdeki fizikî düzenlemelerin yanı sıra ders programları üzerindeki yenilikleri "Teşkilat-ı Hayriye" namı ile anılmıştır. Medresetü'l Vaizîn, Medresetü'l-Hattatîn ve Medresetü'l-Kudat namıyla yeni medreseler kurmuştur. Medreselerde dinî derslerin yanı sıra sosyal ve teknik derslerin de okunmasını sağlamıştır. 54 yıllık ömründe dolu dolu bir hayat sürmüştür. (3)
Onun ve onun gibilerin yolundan gidecek yeni nesillere ne çok ihtiyaç var.
Kaynakça
1. İslamcıların Siyasî Görüşler, İsmail Kara, İz Yayıncılık, İst. 1993, s. 46
2. Bir Destandır Çanakkale, V. Valekasou
3. Çanakkale savaşları ve Gezi Rehberi, Talha Uğurluel
4. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c. 17
DAMAT İBRAHİM PAŞA:
Damat İbrahim Paşa http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip.jpgSultan Üçüncü Ahmed Han devrinin meşhur sadrâzamı. Enderûn-i Hümâyûndan, yâni Osmanlı Saray Üniversitesinden yetişen sadrâzamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrâzamlarının yüz otuzuncusudur. İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağanın oğlu olan İbrâhim Paşa, Nevşehir’de dünyâya geldi. İş bulmak için İstanbul’a gelmiş ve Eski Saray masraf kâtibi Mustafa Efendinin delâletiyle (tavsiyesiyle) 1689’da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrâhim Efendi, hizmetleri ile yükselip Dârüssaâde ağasının yazıcı halîfesi olarak Pâdişâhın bulunduğu Edirne’ye gitti. Şehzâde Ahmed’in pâdişâh olmasından sonra 1703’te Dârüssaâde ağası yazıcılığına tâyin edildi. Bu vazîfedeyken pâdişâhın îtimât ve teveccühünü kazandı. Ancak, Sadrâzam olan Çorlulu Ali Paşa, onu Edirne’ye gönderdi.
1715’te Mora Seferine çıkan Vezîriâzam Şehid Ali Paşa, İbrâhim Efendiyi mevkûf âtçılıkla berâberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (kâtiplik) işi ile vazîfelendirildi.
İbrâhim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Varadin Muhârebesinde bulundu. Mağlûbiyetten sonra vaziyeti Pâdişâha arz etmek üzere bir arîza ile ordu tarafından Edirne’ye gönderildi. Sultan Üçüncü Ahmed, çok güvendiği İbrâhim Efendiyi geri göndermeyerek birinci rûznâmeci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716’da sadâret kaymakamlığına tâyin eyledi.
İbrâhim Paşa, 1717’de Şehid Ali Paşanın ölümüyle dul kalmış bulunan Sultan Üçüncü Ahmed Hanın kızı Fâtıma Sultanla nikahlanarak “Dâmâd” oldu. İbrâhim Paşanın teşebbüsleri sâyesinde Avusturyalılarla sulh yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718’de vezîriâzamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Muâhedesini imzâladı. Aynı yıl Venediklilerle de sulh yapıldı.
İbrâhim Paşanın on üç yıl süren sadrâzamlığı zamânında İran ile savaş yapıldı. Ancak sulhtan sonra devlet bir huzur dönemine girmiştir.
Lâle ve Çırağan, Sâdâbâd ve diğer mesîrelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanı sıra ilk matbaanın tesisi ve sanâyi tesislerinin kurulması, onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrâhim Paşa, Eylül 1730’da meydana gelen Patrona Halil İsyânında âsîler tarafından işkence ile öldürüldü.
http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip2.jpgDevlet işlerine vâkıf, düşünceli, mûtedil, kadirşinas, kâbiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Pâdişâhın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenâlık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur.
Dâmat İbrâhim Paşanın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fâtıma Sultanla berâber İstanbul’da Şehzâde Câmii yakınında yaptırdıkları dershâne (Dârülhadîs), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphâne gelir. İstanbul’un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesîre yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o târihte Niğde’ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahâliyi getirip, aşîretleri iskân ile burayı kazâ yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki câmi, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imâret yaptırdı.
İstanbul’da kitap satan esnafta bulunan nâdide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa’ya gönderildiğini öğrenen İbrâhim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasaklayıp kütüphâneler tesis etti. Ayrıca İstanbul’da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayî ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrâhim Paşanın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lâle devri ile başlayan park ve bahçecilik de bu gayretli sadrâzam sâyesinde gerçekleşti. Ancak, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyânı ile yakılıp yıkılan bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa’da görüldü.
Damat İbrahim Paşa tarafından 1726-1727 yıllarında yaptırılan külliye, camii, medrese, imaret, sıbyan mektebi, hamam, kervansaray, çeşmelerden ibarettir.
http://www.nevsehir.gov.tr/images/dip3.jpgDamat İbrahim Paşa Külliyesi içinde yer alan Kurşunlu Camii 1726’da tamamlanmıştır. Caminin hemen yanında külliyeye ait medrese, kütüphane ve imarethane ile hamam bulunur. 3 kapılı bir avlu içinde caminin 44 m yüksekliğinde zarif bir minaresi vardır. Ana mekanı örten kubbesi kurşunla kaplandığı için bu adla anılır. Caminin iç kısmı çiçek motifleriyle bezenmiştir. Külliyenin inşaatında çalışacak ustalar hassa Mimarı Mehmet Ağa ve bina emini İsmet Ağazade Seyid Mustafa Ağa’yla birlikte İstanbul’dan gönderilir.Hassa Mimarbaşı’na, bina eminine ve Muşkara Kadısı’na İbrahim paşa tarafından yazılan bir hükümle, külliyenin inşaatı için Muşkara’ya giderken Gebze’de durarak Çoban Mustafa Paşa Külliyesi yapılarını inceleyip resimlerini çıkararak (muhtemelen rölöve ve eskizler yaparak) yollarına devam etmeleri, “Başkentten uzak bir yerde yapılıyor.” diye İstanbul’da yapılan külliye yapılarından daha az itina gösterilmemesi bildirilmiştir. Aynı hükümde mimarbaşının inşaatın giderlerinin keşfini yapıp gerekli keşif defterlerini ve vesikalarını hazırlayıp İstanbul’a dönmesi, eğer inşaatla ilgili görüşülecek bir şey varsa bina emininin de İstanbul’a dönebileceği, aksi takdirde İstanbul’dan gelen ustalarla birlikte çalışmalara başlaması, inşaata başlangıçta 5000 kuruşun ayrıldığı ve keşif defterleri İstanbul’a geldikten sonra kesinleşen masraf toplamına göre tahsisatın arttırılabileceği bildiriliyordu (1726). Bina emini Seyid Mustafa’nın inşaat başladıktan bir müddet sonra ölümü üzerine yerine atanan Osman Ağa da ölünce yerine inşaatın kontrolüne bina emini olarak Mustafa Ağa atanır. Mustafa Ağa’nın bina emini olduğu sırada, İbrahim Paşa İstanbul’daki yalılarını inşa eden Serkis Kalfa’yı külliyenin inşaatını kontrole yollar.
Külliyenin inşaatına başlanırken inşaatta çalışacak arabacı ve taşçıların temini için Niğde, Kayseri, Kırşehir, Sivas, Aksaray kadılarına ve o civarda oturan Boynu İnce Türkmenleri’nin boy beylerine hükümler yazıldı. İnşaatta kullanılacak kireç Kayseri’nin Urum Diken kireç ocaklarından alınıp Boynu İnce Aşireti tarafından batmanı bir akçeye Muşkara’ya taşınacaktı. Külliye yapılarından camii, medrese, kütüphane, mektep ve hamamın kitabeleri İstanbul’da hazırlanarak Muşkara’ya gönderilmiştir.
Damat İbrahim Paşa Camii
88 m boyunda, 44 m eninde dikdörtgen planlı bir avlu ile çevreli olan Camii’ye halk arasında Kurşunlu Camii de denmektedir. Cami’ye üç kapıdan girilir. Ana giriş avlu kapısının kuzeybatısında olup kapı üzerinde Şair Nedim’e ait bir mermer kitabe yeralmaktadır. Güney duvarındaki giriş kapısı ise yolun seviyesinden dolayı yüksekte kaldığından avluya merdivenlerle inilmektedir. 3. kapı ise doğudadır.
Camii giriş kapısı ve mihrap ekseni üzerinde şadırvan yer alır. Şadırvanın örtüsü kagir bir kubbe ve onu çevreleyen iki metre genişliğinde sekizgen, ahşap saçaktan meydana gelmiştir. Bu örtüyü sekizgen kesitli, sekiz adet sütun taşır. Sütunlarından aralarında siyah, beyaz almaşık düzende örülmüş sivri kemerler vardır. Şadırvanın mermer olan su haznesi, oniki planlıdır ve çeşmelerin olduğu yüzeyler, köşelerde sütunlarla birbirinden ayrılmıştır.
Camii sahını 16.80x16x80 m ölçülerinde kare plandan yükselen sekizgene oturmuş kubbeyle örtülmüştür. Kıble aksında 6.00x6.85 bir mihrap önü nişi bulunur. Mihrap önü nişi, sahın zemininden 15 cm yüksektir. Kare planın köşelerindeki pandantiflere yarım kubbeler oturur. Dışta, sekizgenin köşelerinde inşa edilen ağırlık kuleleri ve alemleri Lale Devri’nin özeliklerini karakterize etmektedir. Yine dışta caminin köşelerinde yapıyı daha yüksek gösteren plastırlar bulunur.
Beden duvarları, bölgeye has kesme taşlarla örülmüştür. Bu duvarlarla kubbenin ağırlığını taşıyan altı adet, geniş yivli yarım daire kesitli plastr bulunur. Kubbeye geçiş pandantifler ve tromplarla sağlanmıştır. Trompların baş kemerleri sivridir ve alçıyla mukarnas başlığı olan yarım sütun görünümündeki plastrların üzerinden başlar. Kubbe eteğinde iç dış bükey profillerle elde edilen bir konsol üzerinde galeri yer alır. Yarım küre kesitli kubbenin tepe noktasında kubbe yüzeyinden girinti yapan sekizgen bir göbek bulunur. Göbeğin ortasında mukarnaslı sarkıt vardır.
Caminin giriş kapısı ahşap kanatlıdır. İçte ve dışta sivri kemerli nişler içerisine yerleştirilmiştir. Mermer profillerden oluşan bir çerçeve içindeki bu giriş kapısının yanlarında küçük birer niş bulunur. Son cemaat yeri beş kubbelidir.Üç basamakla çıkılan giriş döşemesinden 30 cm yüksekliktedir. Mermer mukarnaslı başlıkları olan mermer sütunlar üzerine oturmuştur. Sütunlar arasında sivri kemerler bulunur.
Kuzeydoğu köşesinde bulunan minareye son cemaat yerinden basık kemerli bir kapıyla çıkılır. Kaide kısmı beden duvarın üst koduna kadar yükselir. Gövdesi ve şerefesi onaltıgen plana sahip minarenin sivri külahı kurşunla kaplıdır. Şerefesi barok tarzdadır.
Cami dört sıra pencerelerle aydınlatılmış olup üç sırası sivri kemerli ve vitray camlıdır. Camide iç mekanda mihrap, minber, galeride dış mekanda cami portalinde, son cemaat yerinde mermer üzerinde, minare şerefesi altı ve şadırvan kemerlerinde yöreye has taş üzerinde uygulandığı görülür. Mihrap, profillerden meydana gelen dikdörtgen çerçeve içinde üzeri altı sıra mukarnas dizisiyle kapanmış nişten oluşmaktadır. Camide mermer işçiliği ile birlikte Lale Devri bezeme anlayışının en yoğun uygulandığı yer minberdir. Minber merdivenini taşıyan üçgenin alt kısmında dikdörtgen karelerin oluşturduğu yedi çerçeve vardır ve içlerinde kedi gözü bulunmaktadır. Bunlardan minber kapısı tarafında olan iki tanesinin içi oyulmayıp bu boşluğa vazo içerisinde çiçek buketi kompozisyonu yapılmıştır. Çiçek buketi, buğday başağını andıran laleler, yapraklar ve natüralist üslupta çiçeklerden oluşmaktadır. Merdiven boşluklarıyla bu kedi gözlerinin oluşturduğu çerçeveler arasında kalan üçgen yüzeyin ortasında birer gülbezek motifi yerleştirilmiştir.
Medrese
Camiiyle aynı platform üzerinde Cami-i Kebir Caddesi’nin batısında bulunan medrese bugün Damat İbrahim Paşa Halk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Dikdörtgen planlı olan medresenin revaklı bir avlusu, bu avlunun etrafında dizilmiş onyedi medrese odası, bir baş odası vardır.
Medrese giriş kapısı, dikdörtgen bir çerçeve içinde, taşları geçmeli olarak örülmüş, basık kemerli bir kapıdır. Üzeri kurşun kaplı bir saçakla korunan kapının üzerinde, dikdörtgen çerçeveyle kemer arasında Seyyit Vehbi’ye ait 1139 tarihli kitabe yer alır. 7.50x7.50 m ölçülerindeki baş odanın giriş kapısı güney cephesindedir ve medresenin giriş revağına açılır. Üzerinde Nedim’e ait bir kitabe yer alır.
İmaret
İmaret bugün aşevi olarak kullanılmaktadır. Cami-i Kebir Caddesi’nin batısındaki yapı grubunda, sıbyan mektebi ile medrese arasında yer alır. İki oda, bir mutfak, tuvaletler,kayaya oyulmuş depodan meydana gelir. Mutfak kare planlıdır, istinad duvarına güneybatı köşesinden birleşiktir. Arada kalan üçgen alanın yarısı depo, yarısı da mutfağın ocağı olarak kullanılmaktadır. Mutfağın kubbesine geçiş pandantiflerle sağlanır. Kubbenin tepesinde ise sekizgen bir aydınlık feneri bulunur.
Sıbyan Mektebi
İmaretin güneyinde, bir kayanın üzerine inşa edilmiş olan sıbyan mektebi ve avlusu, diğer yapılardan daha yüksek bir kottadır.Dikdörtgen planlı bir dershane ve dershanenin güneyinde iki üniteli revaktan oluşan bir plan şeması vardır. Üçgen bir arsa üzerindeki sıbyan mektebinin batı ve güneyinde üçgen birer avlu bulunur. Batıdaki küçük avluda, imarete geçişi sağlayan merdivenler bulunur. Cami-i Kebir Caddesi’ndeki giriş kapısından güneydeki avluya çıkılır. Tek sütun ve üç yandan duvarlarla taşınan revağın kubbe olan örtüsüne pandantiflerle geçilir. Revağın sokak cephesinde bir penrere bulunur. Dershanenin ise ikisi sokağa, ikisi imaret avlusuna, biri revağa açılan beş penceresi vardır. Örtüsü aynalı tonozdur.
Hamam
Külliye’nin kuzeyinde, Cami-i Kebir Caddesi’yle Belediye Caddesi’ni birleştiren yokuş üzerinde kervansarayın karşısında yer alır. Hamamın soğukluk kısmı, beşik tonozla örtülü giriş eyvanı, yanlarda basık beşik tonoz örtülü birer oda, bunların açıldığı kare bir mekandan oluşur. Kubbe örtülü kare mekanın kubbesine geçiş, tromplar ve aralarındaki pandantiflerle sağlanır. Kubbe tepesinde sekizgen planlı aydınlatma feneri bulunur. Güneybatı ve güneydoğu duvarları boyunca taştan yapılmış bir sedir kuşatır. Ortasında sekizgen planlı fıskiyeli mermer havuz vardır.
Kervansaray
Bugünkü Belediye Caddesi’nden girilen kervansaray, cami avlusu altında yer alır. İki kısımdan oluşan kervansarayın beşik tonozlarla örtülü birinci kısmına giriş dört aksın içi boş bırakılarak sağlanmıştır. Bu mekanın batısında penceresiz dikdörtgen bir oda onun doğusunda uzun karanlık bir dehliz yer alır. Dehliz kaya içine oyulmuş,ortasında ayaklar bulunan büyük bir hacme geçit verir. Bugün kervansarayın dört açıklığından üçünün önü kısmen örülmüş, bir açıklık ile ikinci kısmın girişine demir parmaklıklı kapı takılmıştır. İkinci kısım birinci kısımdan daha alçaktır.
Çeşmeler
Cami avlusunun güney duvarı üzerinde ve sıbyan mektebi avlusunun köşesindeki istinad duvarı üzerinde olan iki çeşme bulunmaktadır. Cami avlusunun güney duvarındaki çeşme bezeme bantlarıyla ve silmeleriyle dikdörtgen bir çerçeve içindeki derinliği az, sivri kemerli bir niş içindedir. Su deposu, cami avlusu içerisinde yer alır. İstinad duvarındaki çeşmenin üst kısmında profilli bir saçak vardır. Vehbi tarafından yazılan kitabesi kemer üzerindedir.
HACI BEKTAŞ VELİ:
XIII. yy.da yetişmiş ünlü bir düşünür ve gönül adamıdır. Horasan'ın Nişabur kentinde doğmuştur. Annesi Hatem Hatun, babası Seyyit İbrahim Sani'dir. Ve her ikisi de Türk soyundandır.Hacı Bektaş Veli'nin çeşitli kaynaklarda doğum ve ölüm tarihleri değişik gösterilmektedir.. Bazı kaynaklarda doğumu 1248, Anadolu'ya gelişi 1270-1280 yıllan arası, ölümü ise 1337 olarak, bazı kaynaklarda ise doğumu 1209, ölümü 1271 olarak yazılmaktadır.
İlk eğitim ve öğrenimini Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi kültür ocağından alarak, çok sayıda bilim adamının yetiştiği Horasan'da engin bir bilgi birikimine ve geniş bir dünya görüşüne sahip olmuştur.
Hacı Bektaşı Veli'nin Anadolu'ya gelişi, Anadolu Selçuklu Devleti'nin siyasi, ekonomik ve kültürel düzenin bozulduğu, yönetimde bölünmelerin ortaya çıktığı bir devreye rastlamaktadır. Hacı Bektaş Veli Kırşehir yöresindeki Suluca Karahöyük'e (Hacımköy) (Hacıbektaş) yerleşmiş, Orta Anadolu'yu dolaştıktan sonra Anadolu kültürünü, Anadolu insanının gelenek ve göreneklerini özümseyerek yeni bir bilim ve öğreti merkezi kurmuştur. Burada çok sayıda öğrenci de yetiştiren ve yeniçeri ocağının da piri olarak bilinen Hacıbektaş Veli Anadolu birliğinin sağlanmasına yardımcı olmuştur. Türk dili ve kültürünün yabancı etkilerden ve her türlü yozlaşmadan korunması çabalarını ömrü boyunca sürdürmüştür. Güzel sanatlara sevecenlikle bakmış, dergahında felsefelerini hayata geçirmiştir.
Hacı Bektaş Veli’nin hayatını anlatan “Velayetname” en önemli eseridir.
· İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
· Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
· Eline, beline, diline sahip ol.
· Murada ermek sabır iledir.
· Araştırma açık bir sınavdır.
· Nebiler, Veliler insanlığa tanrının bir hediyesidir.
· Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayınız.
· Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız.
· Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.
· İnsanın cemali sözünün güzelliğidir.
· Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.
· Arifler hem arıdır, hem arıtıcı.
· Her ne ararsan kendinde ara.
· Bir olalım, iri olalım, diri olalım.
AĞZIKARAHAN KÖYÜ:
AĞZIKARAHAN KÖYÜ
a) KONUMU : Köy Aksaray; Nevşehir karayolu üzerinde, Aksaray'a 15, Nevşehir'e 55 km. mesafededir.
Batısında Gençosman (Dorukini) Köyü, kuzeydoğusunda Yalnızceviz Köyü, güneydoğusunda Gökçe Köyü, güneybatısında Gücünkaya Köyü yer almaktadır.
b) YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ : Köy dalgalı bir ovada kurulmuştur. Köyün toprakları genellikle düzdür. Önemli bir yükseltisi yoktur.
c) TOPRAK VE EKİME ELVERİŞLİLİĞİ : Köyün topraklarının büyük bir bölümünü ekilebilen araziler oluşturmaktadır. Daha sonra meralar ikinci sırada yer alır. Köyde orman ve bataklık arazisi yoktur. Köy içinde azda olsa meyve bahçeleri vardır. Bu bahçelerde çoğunlukla ceviz ve elma ağaçları bulunmaktadır.
d) İKLİMİ : Köyde tipik karasal iklim hüküm sürer.
e) AKARSULAR : Köyde Anadolu Selçuklular dönemine kadar uzanan bir kaynak ve çeşmesi, Gümüşlü Pınar kaynağı ve köyün içinden akan ve Mamasın Barajı'na dökülen küçük bir dere vardır.
f) MESİRE YERLERİ : Gümüşlü Pınar mevkii ve dere boyu söğütlükler en önemli mesire yerleridir.
KÖYÜN TARİHÇESİ
a) ADI : Köy adını 13. yüzyılda Anadolu Selçuklular'dan kalan tarihi Ağzıkarahan Kervansarayından almıştır.
b) İLK YERLEŞENLER VE MAKSATLARI : Köye ilk yerleşenler Kestioğlu soyundan (bugünkü Buldu Ailesi) Mehmet Efendi ile Sedef Hatundur, ayrıca Sedef Hatun köyümüzün ilk Muhtarıdır. Bunu takip eden aile Yalınayaklar'dır (şimdiki soyadları Çalışkan'dır). Bunlar Adana ilinin Yalınayak Köyünden gelmişlerdir. Daha sonra ise Akalın'lar köye yerleşmiştir. Malatya Darende'den Yalçınkaya'lar, Malatya Arapgir'den Aytekin'ler, Manisa'dan Aslanlar ve İbişoğulları, Nevşehir ve Niğde'den Dinç'ler gelerek köye yerleşmişlerdir.
Bu olaylar tahminen günümüzden 250 yıl önce gerçekleşmiştir.
c) TARİHİ: Köyün toprakları Hitit, Roma ve Bizans İmparatorluklarından sonra; Anadolu Selçukluları, Karamanoğulları ve Osmanlı Devleti elinde kalmıştır. Köy Kurtuluş Savaşı sırasında işgale uğramamıştır.
d) TARİHİ ESERLER : En önemli tarihi eser köye adını veren Ağzıkarahan'dır. Hanın diğer adı Hoca Mesud Kervansarayıdır. 1231- 1239 Tarihleri arasında Anadolu Selçuklu Hükümdarı 1. Alaeddin Keykubat ve oğlu 2. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yapılmıştır. Han; hamamı, imareti, yazlık ve kışlık bölümleri ile tam teşekküllüdür. Hanın kapısı Selçuklu taş süsleme sanatının tüm özelliklerini ihtiva eder.
Bunun yanında köyde tarihi eser olarak; hamam, cami, çeşme ve köprü bulunmaktadır. Köprü ve çeşme halen kullanılmaktadır.
YAŞAYIŞ
a) EV YAPILARI : Eskiden yapılan evlerin tamamı taştan yapılmıştır. Süslemeler dış cephede taş işleme şeklindedir. Yeni yapılar ise genelde tuğla ve briket, nadiren taş yapı şeklindedir.
b) AİLE TİPİ VE NUFUS : Aileler genelde çekirdek ailedir. Ortalama aile nüfusu 5'dir. Aileler arasındaki komşuluk ilişkileri gelişmiştir.
2000 Yılı nüfus sayımında köyün nüfusu 290 olarak belirlenmiştir.
Köyde göçler sebebiyle nüfus azalmaktadır.
c) GELENEK VE GÖRENEKLER :
Düğünler : İki gün sürer. Çalgılı ve eğlenceli olur. Gelin kaynanası ile oturur.Kına gecesi kız evinde düzenlenir.
Giyim : Kadınlar şalvar, etek, tülbent gibi giysileri; erkekler ise şehir hayatından pek farklı olmayan giysiler kullanır.
Köyün mahalli oyunları ve deyişleri yoktur.
d) SAĞLIK : Eskiden köy evlerinden birisi sağlık ocağı olarak kullanılırmış. Günümüzde ise ulaşımın gelişmesiyle sağlık hizmetleri için Aksaray'a gidilmektedir. Köyün sağlık ocağı inşaat halindedir.
Köyün havası sağlık açısından herhangi bir sorun teşkil etmemektedir.
Sağlık açısından tek sorun köylünün hayvan gübrelerini evlerinin yanına atmalarıdır. Bu durum köyün görünümünü ve sağlığı olumsuz etkilemektedir.
e) YOL DURUMU : Eski Aksaray- Nevşehir karayolu köyü ikiye böler. Yeni yapılan çift yol köyün doğusundan geçmektedir.Ulaşım kolaydır.
f) DEVLET HİZMETLERİ : Her evde elektrik, su ve telefon mevcuttur. Köy camii köylüler tarafından imece usulü ile yapılmıştır.
g) KÜLTÜR : Köye özgü folklor oyunları yoktur.
h) EKONOMİK HAYAT : Geçim kaynakları hayvancılık ve tarımdır. Genellikle büyükbaş hayvancılık yapılır. Elde edilen sütler günlük olarak mandıracılar tarafından toplanır.
Ayrıca köyün büyük bir kısmı yurt dışında çalışmaktadırhttp://agzikarahan%20koyu/
0 yorum: