şansını mı denemek istiyorsun? öyleyse, rastgele bir yazıyı okumaya ne dersin?

ERZURUM

ADI VE TARİH ÖNCESİ:
Erzurum'un bilinen ilk adı Doğu Roma (Bizans) İmparatoru II.Theodosios' a (408-450) izafe edilen Theodosiopolis' ti, şimdiki Erzurum' un yerinde kurulmuştu. IV. asır sonuna doğru Roma imparatorluğu sınırları içine alınmış ve 415 tarihinde Theodosios' un emriyle Şark Orduları Kumandanı Anatolius tarafından kurulmuştur. Urfalı Mateos' a göre bu şehir Garin mıntıkasında Fırat'ın kaynağına yakın bir yerde bulunuyordu. Belazurî. bölgeye hakim olan Ermenyakos' un ölümü üzerine yerine geçen Kali adlı karısı tarafından kurulduğu için Araplarda Kalikala (Kali' nin ihsanı) adını vermişlerdir. Belazuri Kalîkala' yı dördüncü Ermeniyye şehirleri arasında sayar ve Ermeniyye şehirlerinden biri olarak kabul eder. X. asır İslam coğrafyacıları Kalikala şehri hakkında bize malumat vererek, doğuda ev eşyasının en önemlisi sayılan Kali (halı)nın burada yapıldığım ve adını bu şehirden almış olduğunu kaydetmektedirler. Hudud alalam' ın yazarı bu şehrin müstahkem bir kalesi bulunduğunu ve her taraftan gelen gazilerin burayı nöbet tutarak koruduklarım Ve şehirde tüccarların çok olduğunu bildirmektedir. Bugünkü Erzurum adı ise, Erzen' in Selçuklular tarafından fethedilmesi üzerine ahalisinin Theodosiopolis' e (Kalikala=Karin) göç etmelerine müteakip bu şehre Erzen ve Türk hâkimiyetinin ilk safhalarında bu adın sonuna, Meyyafarikin (Silvan) ile Siirt arasındaki Erzen' den ayırmak ve Anadolu'ya ait olduğunu belirtmek üzere Rum kelimesi ilave edilerek, Erzen al-Rum denilmesinden kaynaklanmıştır. Selçuklular tarafından Erzurum'da basılmış paraların üzerinde şehrin adı Arzan al-Rum şeklinde yazılmıştır.
Tarih Öncesi Çağlar
Erzurum ve çevresi özellikle son Kalkolitik ve Eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuştur. Bunun sebebi en eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer almaşı, zengin akarsu ağım bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olmasıdır. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen.dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuştur. Karaz, Pulur ve Güzelova kazılarının tanıklığında, yaklaşık altı bin yıldan beri çevredeki yaşama biçiminin devam ettiği söylenebilir. Bölgede M.Ö. IV. binden itibaren çok kuvvetli bir kültür birliğinin olduğu da ortaya çıkmıştır.

İSPİR İLÇESİ TARİHİ VE İŞGALDEN KURTULUŞU:

TARİHÇESİ
İspirin bulunduğu Çoruh boylarının tarih çağı M.Ö IX.yüzyıl sonlarında başlamaktadır. .M.Ö 680 yıllarında Saka Türkleri Kafkas Dağlarını aşarak Anadoluda görülmeye başlar. M:Ö.665 yıllarında Saka Türklerinden Saperler Çoruh boylarına yerleşir .Malatyalı tarihçi Anabasis bu bölgedeki kabileden İspiritis diye bahsetmektedir.M.Ö.519 yılında Pers İmparatoru I.Daryus zamanında Saperler Pers hakimiyeti altına; M.Ö.140 yıllarında Sakaların Pam oymağından çıkan Küçük Arsaklılar Devletinin eline geçer.
Romalıların Anadolu ve Suriyeyi fethe çalıştığı sıralarda İspir bölgesi Arsaklılar ve Romalılar arasında el değiştirir.
M.S.665 yıllarında İslam Araplar Erzurum bölgesini alınca İspir 300 yıl boyunca Arapların idaresinde kalır.(Emeviler,Abbasiler)
X. yüzyılında Abbasilerin zayıf düşmesinden istifade eden Bizanslılar bölgeyi hakimiyetleri altına alırlar.
1049 yıllarında Büyük Selçuklu komutanlarından İbrahim Yınal Hasankale Savaşından sonra İspir bölgesini ele geçirir.Ancak bölge tam anlamıyla Büyük Selçuklu Devletine bağlanamaz.
1071Malazgirt Savaşından sonra İspir ve çevresi tamamen Müslüman Türklerin eline geçer.
Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra çeşitli devletlerin himayesi altında kalan İspir bölgesi 1401-1502 yılları arasında Akkoyunluların himayesinde kalır.Nihayet Eylül 1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılır.
Birinci Dünya Savaşı döneminde İspir ve çevresi 1916-1918 yılları arasında Rus işgali ve Ermeni mezalimine uğramış;25 Şubat 1918'de Kazim Karabekir Paşa komutanlığında 1.Kafkas Kolordusuna bağlı birliklerce vatan topraklarına katılır.


İSPİR'İN DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞU
Birinci Dünya Savaşı devam ederken bir çok olumsuzlukla baş göstermekteydi ki bunlardan Doğu Anadolu ve Osmanlı İmparatorluğu için çok büyük önem arz eden Enver Paşa komutasındaki iki kolordumuzun Sarıkamış taarruzunda Allahuekber Dağlarında donarak şehit olması beklenen müdafaanın yapılmasına imkân vermedi. Esasen Osmanlı Devleti Birinci Dünya Harbine hazırlıksız girmişti.
Bu sebeple ordularımız düşman karşısında çekilmek zorunda kaldı. 1915 senesi Ocak ayında Halit Bey (sonradan Paşa), Kafkas Kolordusuna bağlı iyi vatanperver bir Türk kumandanıdır. Düşmanın ilerleyişi karşısında bir şey yapmak istiyordu. İspir'in erkan ve eşrafı ile konuşan Halit Bey, 1915 senesi Ocak ayının son haftasında Ispir'lilerden de aldığı kuvvetlerle Devedağı'ndaki Rus kuvvetleri ile kanlı bir çatışmaya girdi. Rus kuvveti, Ödük Yaylasına kadar geri çekildi.
Bu sırada Halit Bey Erzurum'un Ruslar tarafından işgal edildiği haberini aldı. Bu haberi büyük bir teessürle, elemle alan Halit Bey, halkı daha fazla perişan etmemeyi düşünerek geri çekmeyi uygun buldu. Halkın da muhacir olarak hiç değilse hayatlarını olsun kurtarmalarını bildirdi. Halk, giden kumandan ve askerlerini yaşlı gözlerle uğurladı.
1915 senesi Şubat ayında Rus askerleri İspir'e girdi. Geri çekilirken kahraman Halit Bey, inatçı mukavemeti düşmana kayıplar verdirdi. Üç yıldan fazla bir zaman, acı ve karanlık esaret yıllarından sonra Komünist ihtilali başlayınca Rus askerleri İspirden de çekilmeye başladı. Ruslardan boşalan yeri Ermeniler almak kararında idi. Sırakonaklar'daki Ermeniler bunun hazırlığı içindeydi.
İspir erkanının hazırlıklı olması sayesinde yiğit İspir'li hemşerilerimizin şüpheli şahıslar üzerinde buldukları vesikalarda: Taşnak çetelerinin başkumandanı Antrenik Paşa'nın Bayburt katliamının tamamlanmakta olduğunu ve sıranın İspir'e geldiğini bildiren Ermeni niyeti anlaşılınca, İspir Müftüsünün başkanlığındaki İspir Kurtuluş Cemiyeti�nin gayretiyle Sırakonaklar, Bay­burt ve Erzurum'daki Ermenilerin İspir'de katliam yapmalarına mani olmak için halk silahlı mücadeleye sevkedildi.
Sırakonaklarda bulunan yerli ve silâhlı Ermenileri de milislerimiz çevirerek tecavüzlerine mani oldu. Bayburt Ermenileri bir defa da Yanıkköprü Boğazını yarıladıysa da öncüleri ile yapılan çarpışmadan sonra düşman ilerlemekten vazgeçti.
Erzurum'dan İspir'e, Karakaya Boğazından girmek isteyen Ermenilerle milis kuvvetlerimiz kanlı muharebeler yapmışlar ve Ermenileri bu boğazdan içeri sokmuşlardır. Ermenilerin esas maksadı Sırakonaklardaki Ermenileri kurtarmak ve İspir halkını katletmekti. Fakat düşman bu emelinde muvaffak olamamıştır.
Bu sırada 25 Şubat 1918 tarihinde Türk Ordusunun İspir'e geleceği müjdesi verildi. O günün sabahı, Yüzbaşı Ziya Beyin başında bulunduğu süvari müfrezesi İspir'e geldi. İspir, 25 Şubat 1918 tarihinde vatan topraklarına katıldı. Ziya Bey 26 Şubatta Çamlıkayaya ve 27 Şubatta Sırakonaklar'a vardı. Ermenilerin Türk Ordusu önünde kaçtığını Bayburt'un ve Erzurum'un kurtuluşu ile gören ve artık tehlikenin kalmadığını anlayan kahraman İspir halkı, Sırakonaklar'daki Ermenileri esir etmek için taarruza başladı. Yapılan çarpışmadan sonra Ermeniler Yukarı Karakale Kalesine sığındılar. Bu kale emniyetli ve sağlam yapılışlı idi. Durumu tetkik eden Yüzbaşı Bey alay kumandanı Atıf Bey'den acele iki top göndermesini rica etti.
Yüzbaşı Ziya Bey,7 Mart 1918 günü kaleye top atışı ile taarruza geçilmesi emrini verdi. Açılan gediklerden içeri kuvvetlerimiz kaleye girdi. Fakat milis kuvvetlerimizden büyük sayıda şehit olmasından başka Yüzbaşı Ziya Bey ve beş askerimiz de şehit olmuştur.
Az imkanlarla çok iş başarılarak işgalciler memleketimizden kovulur.
(Ruhları Şad Olsun)

DADAŞ KELİMESİNİN ANLAMI:
Dadaş kelimesi değişik anlam ve şekillerde yorumlanmıştır. Kimine göre; mert, cesur, özü sözü doğru zalimin karşısında, mazlumun yanında olan merhametli, yiğit biridir. Kimilerine göre; erkek kardeş, ağabeyi, cesur, yiğit, tüm erdemleri kendisinde toplamış mükemmel bir insandır. "Aynı zamanda 'numune-yi misal' bir Erzurumludur. Bazılarına göre de. bar tutan, at binen, cirit atan. kabadayı, tığ gibi bir delikanlıdır."
Erzurum, dadaş ve bar bir biriyle yoğrulmuş tek sözcük gibidir. Bu sözcüklerden biri kullanıldığında hemen diğerleri hatıra gelir.
Erzurumlu, sert granite dantel dantel, duygu duygu incelik veren zevk, heyecan, inanç ve benzeri faktörlerin tezgâhında biçimlenerek farkında olmadan 'dadaş' olmuştur.
Dadaşlık, öyle rastgele kazanılmış bir sanat veya meslek değil, bazı müstesna şahsiyetlerde görülen; "efendilik" gibi fıtrî (doğmatik) bir ruh asaletidir. Bu düşünceden baktığımızda tarihî bir misyona sahip olan dadaş, "Zaman zaman serhat boylarının bekçisi, âcizin. yoksulun, kimsesizin hamisi, eli ve sofrası açık mert bir köylü, bir esnaf, camilerimizin imanlı, toksözlü. nur yüzlü vaizi, siyasî hayatın medeni cesaretini nefsinde toplamış cesur bir hatip, yiğit bir kumandan, vazifesini namus bilen bir memur, bir öğretmen ... kendisini ailesine ve çocuklarına vakvetmiş Erzurumlu bir ana veya babadır."
Dadaş, aile içinde ve dışında herkesin saygınlığını kazanmış, her konuda kendine güven duyulan, sofrası eşe - dosta yoksula düşküne açık, İyi bir aile reisidir.

0 yorum: